Memleketim İzmir'e bunca zaman sonra gitmek benim için harika bir deneyim oldu. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin girişimiyle ve başına yönetici olarak atanan sevgili dostum, sinema yazarı Vecdi Sayar'ın çabasıyla birincisi yapılan Film ve Müzik Festivali'ne ben de davetliydim, Kalabalık Danışma Kurulu kadrosunda yer aldığım için... Ve son derece yoğun dört gün geçirdik orada. Biz "yaşlılar" için seçilen Kordon'daki tarihi İzmir Palas, ki hemen bitişiğinde benim için yine anılarla dolu olan Deniz Restoran vardı. Tüm lezzetlerini koruyarak çok hoş bir mekan oldu. Ve eşim Leman'la artık paylaştığımız "iki kalpzede" olma durumunun getirdiği her gün bol bol yürüme koşulunu yerine getirerek biz de civarı gezdik.
Ve böylece, yalnız veya resmi program gereği neler görmedik ki... Yine benim için anılarla dolu Büyük Efes- şimdi Swiss Hotel binasının yıllar önce Zeki Müren veya Gönül Yazar'la tanıştığım yüzme havuzunu görmek... Otelin ardında o artık yaya yolu olmuş çarşıdaki sayısız kitapçıyı, hediyelik eşyayı veya eski Karaca sinemasını keşfetmek... Konak'taki Konak Pier binasında artık modern bir çatının örttüğü onca tarihi yapının her birinin kavuştuğu çağdaş fonksiyonları gözlemlemek...
Bir gün yine tarihi bir bölgede, ünlü Asansör'e açılan Dario Moreno Sokağı ve çevresindeki eski mahalleyi ziyaret etmek. Ve tam da Erkan Özerman'ın Dario üzerine kitabının çıktığı günlerde bu efsaneyi anmak... Sonra da tepede kent üzerine harika bir panorama sunan lokantada, olayın ardındaki gerçek isim olan, son dönemin birbirinden harika CHP'li belediye başkanlarından biri olan Tunç Soyer'le yan yana yemek yemek... Ve o birkaç gün içinde bile o birçok şeyi aynı anda düşünen, birçok projeye paralel biçimde odaklanmayı beceren enerjisine tanık olmak... Doğrusu az şey değildi bunlar.
Dorsay çifti ve Tunç Soyer
20 Haziran Pazar günü (yani bir yasaklar günü) arabamızla ve özel izinle gittiğimiz İzmir festivali ertesi gece Adnan Saygun Kültür Merkezi'ndeki gösterişli bir geceyle açılış yaptı. 21 Haziran Avrupa Müzik Günü'ne denk düşerek... Hakan Şensoy yönetimindeki İzmir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası bize güzel bir konser sundu. İlk festivalin onur ödülleri üç büyük müzik adamına verildi: Yalçın Tura, Arif Erkin ve Cahit Berkay. Orkestra bize onların unutulmaz film müziklerinden seçmeler sundu. Ve bu üç büyük değerimiz ödüllerini Tunç Soyer'in elinden aldılar. Ayrıca artık öteki alemde bulunan iki büyük usta da film müzikleriyle anıldı: Attila Özdemiroğlu ve Timur Selçuk. Çok nostaljik ve çok müzikal bir geceydi. Gelecek yıllarda sıra diğer müzik insanlarına gelecek kuşkusuz...
Sonra kentin çeşitli yerlerindeki salonlarda ve mekanlarda film gösterimleri, konserler, sergiler ve buluşmalar başladı ve 1 Temmuz'daki kapanışa dek sürecek. Özellikle müzikle ilişkili sayısız eski-yeni, yerli-yabancı birçok filmin sunulduğu şenlik kuşkusuz meraklıları için enfes bir fırsat sunuyor ve sunacak. Gösteriler özellikle Kültürpark'taki açık tiyatro, yine fuarın içindeki İzmir Sanat salonu, Fransız Kültür Merkezi ve Basmane'deki Bıçakçı Han'da yapılıyor. İzmir'in birçok eski salonu artık yok ve bu ciddi bir engel oluşturuyor. Ama kimileri açılışa hazır bekliyor. Ve belki en eskisi olan Yıldız sineması ciddi bir onarıma hazırlanıyor. Konak Pier'deki eski salon da...
Kendi adıma çok güzel birkaç gün geçirdim. İzmir'in özlediğim birçok şeyini yeniden keşfetmenin yanı sıra kimi eski dostlarımı buldum, yeni dostlar edindim. İzmir Sanat salonundaki söyleşi ve son kitabım olan Muhteşem Kadın Dostlarım'ın imzasına yılların ötesinden İzmirli arkadaşlarım Yılmaz Özneşeli, Sami Kilercioğlu, ayrıca Leman'ın çevredeki "soroptimist" dostlarından saygın hanımlar geldiler. Hatta Çeşme'den kalkıp gelen bile oldu. Şenliğe katılan Emrah Kolukısa, Okan Arpaç, Sadi ve Elif Çilingir gibi meslekten dostlarımız da... Ve de İzmir üniversitelerinden hocalarıyla gelen sinema öğrencileri... Doğrusu özellikle gençlerle konuşmayı özlemişim. Benim için çok keyifli bir söyleşi, onca kitabı imzalama açısından ise uzun olduğu için yorucu, ama unutulmaz bir etkinlik oldu.
Ve de benim son gecemdeki o enfes Cahit Berkay konseri. Yine Kültürpark'ta büyük Atatürk Açık Hava Tiyatrosu'ndaki pandemi koşullarına uygun bir kalabalıkla birlikte keyifle izlediğimiz bir gece... Cahit ve altı kişilik orkestrası bizlere Anadolu Pop tarihinden bir şölen sundular. Moğollar'dan başlayıp Cem Karaca ve Barış Manço'dan geçerek ilerleyen bir özel müzik şöleni. Milletçe öylesine sevip benimsediğimiz bir müzik ki, böylesine iyi icracılardan duyunca tüm anılarımız ayaklanıyor. Hele Cem Karaca şarkılarını oğlu Emrah Karaca'dan dinlemek çok keyifliydi. Ayrıca sevgili Berkay'ın dakika başı enstrüman değiştirmesine tanık olmak da.. Hele tüm o seyircinin sürekli ayakta dans ettiğini, aralarında komiteden büyük yardımcımız olan Görkem Kiter ve değerli fotoğrafçı Aykut Uslutekin'in de bulunduğu yeni dostlarımızın oturmak bilmediklerini de anımsatayım!..
İşte böyle... Benim için önemli bir eksik doğduğum ve çocukluğumu geçirdiğim Karşıyaka'ya gidememek oldu. Üstelik oradaki çocukluk arkadaşım, dünyayı dolaştıktan sonra yeniden köyüne dönen sevgili Mine Ok zor sağlık koşulları nedeniyle söyleşime gelip katılamadı. Ve bunca yıl sonra buluşamadık. İnşallah gelecek sefere...