EXODUS: TANRILAR VE KIRALLAR X X X
(Exodus: Gods and Kings)
Yönetmen: Ridley Scott
Senaryo: Adam Cooper, Bill Collage, Jeffrey Caine, Steven Zallian
Görüntü: Darius Wolski
Müzik: Alberto İglesias
Oyuncular: Christian Bale, Joel Edgerton, John Turturro, Aaron Paul, Ben Mendelsohn, Ben Kingsley, Maria Valverde, Hiam Abbas, Sigourney Weaver, İndira Varma, İsaac Andrews, Golshifteh Farahani, Tara Fitzgerald/ Fox yapımı
|
Ridley Scott hep çok sevdiğim bir yönetmen olarak kaldı. İlk filmi Düellocular’ın (1977) başarısından hemen sonra kapağı Hollywood’a atan ve orada yerleşen bugün 77 yaşındaki (1937 doğumlu) İngiliz yönetmeni, art arda Yaratık (ilk ve asıl film), Blade Runner, Thelma ve Louise, Gladyatör, Hannibal, Cennetin Kırallığı, Amerikan Gangsteri, Yalanlar Üstüne, Robin Hood, Prometheus gibi her türde çok başarılı filmler imzaladı; gangster, bilim-kurgu, fantastik ve tarihsel türlerde zirveler oluşturdu.
Bu son filmi, bir önceki Danışman’la birlikte görece bir hayal kırıklığı oldu. Acaba Scott da yaşlanıyor mu?
Film Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ın bir tür modern yorumu. Özetle, M.Ö. 13. yüzyılda ve firavun Seti döneminde ülkede yaşayan 600 bin kadar Yahudi, özellikle o ünlü piramitlerin yapımında çalışmakta ve alabildiğine sefil koşullarda yaşamaktadır. Memphis’teki görkemli sarayda yaşayan ve firavunun oğlu Ramses’in çok yakın arkadaşı olan Musa ise, ayrıcalıklı elit sınıfından yaman bir savaşçıdır.
Ama bir raslantı ona gerçeği öğretir: o aslında bir Yahudidir... Bir baskı döneminde, bir söylenceye inanarak yeni doğan Yahudi çocukların öldürülmesi sırasında, annesi onu Nil nehrine salıvermiş, oradan da
Mısırlı bir ailenin himayesinde saraya dek yükselmiştir. Tahta gençlik arkadaşı Ramses’in geçtiği bir sırada, o aslına dönüp ırkını yaşadığı zulümden kurtaracak mıdr?
Kurtardığını hepimiz biliyoruz. En eski kutsal kitap olan Tevrat’tan beri....O tüm halkını peşine takıp, Kızıldeniz’i ikiye ayırarak geçecek ve anavatana (Kenan) doğru uzun yürüyüşüne başlayacaktır.
Bunları benim kuşağım en çok Cecil B. De Mille’in On Emir adlı üstün-yapımından hatırlar (1956, 220 dakika!). Şimdiyse, 60 yıl sonra, Ridley Scott o filmi çağdaş teknolojiyle yenilemeye çalışıyor.
Ve önce başarır gibi oluyor. O açılışı, İmax gösterimle çoğalan (öyle görmeye çalışın) o inanılmaz görselliği, bir figüranlar ordusunu yönetmedeki ustalığı görmeden inanamazsınız. Sanki eski Mısır önünüzde canlanıyor. Ve dinsel mitolojinin bu unutulmaz öyküsü, Yahudiliğin en temel efsanesi sanki canlı yayında izleniyor!
Ama bu devam etmiyor. Filmin görselliği, anlatılan efsaneye getirilmiş herhangi bir çağdaş yorum yokluğuyla zedeleniyor. Eski filmin hala hatırlanan o sahneleri (Musa’nın dağın tepesinde ünlü 10 Emir’i taşlara kazıması ya da finaldeki Kızıldenizin’in yarılması), burada sıradan çekimlere dönüşüyor.
Musa’yı oynayan usta oyuncu Christian Bale’in inanılmaz düzeydeki etkisizliği asıl kötü sürpriz. Yan oyuncular, başta Ramses’deki Joel Edgerton olmak üzere parlarken, Bale sönük alıyor. Ne oldu? Rolünü mü sevmedi? Çekimlerde hasta mıydı? Bilmek olanaksız!..
Onun Tanrı’yla konuşma sahnelerinde “Yahudilerin Tanrı’sı”nın bir küçük çocuk olarak gösterilmesi de şaşırtıcı. Gerçi imdb’de bir okur “Bunda şaşılacak ne var? Çocuklar insanoğlunun en iyi yanlarını temsil etmez mi?“ demiş. Yine de bunun bizler için bir sürpriz olduğunu söylemeliyim. Bilmem Yahudi dostlarım ne der?
Ancak, bu ne de olsa bir Ridley Scott filmi. Demek ki bir göz atmaya değer. Ama ayni Scott,Cennetin Kırallığı’nda bize Haçlı Seferleri’ni anlatmış ve bunu yaparken, iki büyük dinin tarihteki en görkemli çatışmasını çok nesnel, hatta bir ölçüde ‘müslüman sempatizanı’ olarak vermişti. (Ve böylece gönlümüzü de fethetmişti!).
Bu yeni dinsel mitolojiye eğilme çabasının o kadar başarılı olmadığı söylenebilir. Tüm dinlerden ve inançlardan bağımsız olarak!....
BUNU MUTLAKA YAZMALIYIM!
Harika bir sinema-müzik buluşması
Şugünlerde en patetik biçimde anmaya çalışıyoruz, sinemamızın 100. yılını... Örneğin yıkık duran AKM’nin önüne Turkish Cinema Celebrates 100. Year diye çarşaf gibi, ama yanlış olan (doğrusuTurkish Cinema Celebrates İts 100. Year olmalı) sloganlar yazarak...Veya herbirinde birkaç eski Yeşilçamlı’ya ödül verilen geceler düzenleyerek...
Bence en güzel işlerden birini TEGV- Türkiye Eğitim Gönüllüleri Derneği yaptı. Ve Zorlu PSC salonunda Şarkılarla Filmler diye harika bir gece düzenledi.
Ana fikir, özenle seçilmiş 22 filmden 22 şarkıyla Yeşilçam’dan günümüz sinemamızın bir avuç değerli filmini anmaktı. Arka perdeye yansılan film görüntüleri eşliğinde...Ama seçimlerin ilginçliği bize olağanüstü dakikalar yaşattı.
Örneğin Ayça Bingöl’ün Arım Balım Peteğim, Melike Demirağ’ın Arkadaş, Barış Falay’ın Kadınım, Gökçe Bahadır’ın Tatlı Dillim yorumları gayet iyiydi. Daha yakın filmlerden gelen Ayıp Olmaz Mı’yı Mert Fırat, Kanatlarım Var Ruhumda’yı Gonca Vuslateri, Aşk’ı Özgü Namal, Benim Hala Umudum Var’ı Emre Karayel, Organize İşler’i Demet Evgar, Resimdeki Gözyaşları’nı sunuşu da yapan Cem Davran söylediler.
Gecenin zirvesini oluşturan yorumlara gelince...Yetkin Dikinciler’den Zeki Müren’in Beklenen Şarkı’sı...Hülya Koçyiğit’ten Samanyolu... Erkan Oğur’dan Fırat’ın Türküsü... Sezen Aksu’dan Kutlama...Bir ‘erkekler korosu’nun söylediği Hababam Sınıfı’ndan Fesuphanallah...Ve finalde tüm sanatçıların Hayat Bayram Olsa’yı söylemeleri...Ama en çok Emel Sayın’ın Feride’si...Arkada 45 yıl öncesinden Feride filmi görüntüleri, önde profesyonelliği ve bozulmayan güzelliğiyle Emel Sayın. Vay vay vay...
Tüm bunlar inanılmaz nostalji anları yarattı. Çok kimsenin benim gibi sık sık gözyaşlarına boğulduğunu sanıyorum.
Ayrıca Çağan Irmak’ın benim gözde Sezen Aksu şarkım oan Biliyorsun’a getirdiği yorum veKenan Doğulu’nun Unutursam Fısılda’dan kendi bestesi Kirli Beyaz Kedi’yi söylemesi de harikaydı. Umarım bu gece bir albüm ve DVD’yle ölmezleşir.
Bir kısmı davetiyeli, bir kısmı biletli olan gecenin geliriyle 20 bin çocuğumuzun eğitimine katkı yapılacak. TEGV’yi, tüm organizatör ve sponsorları içtenlikle kutluyorum.
|