02 Şubat 2024

Eğitim konusu bir gerilim ve şüphe filmi olabilir mi?

Yazar-yönetmen Çatak 2010'lu yıllarda Zeitaum ve Söz Senettir filmleriyle ilgi çekmişti. Bu filmin Oscar adaylığı elbette onu daha iyi tanıtacak

ÖĞRETMENLER ODASI

X X X X

(The Teacher's Lounge/ Das Lehrerzimmer)

Yönetmen: İlker Çatak
Senaryo: Johannes Duncker, İlker Çatak
Görüntü: Judith Kauffman
Müzik: Marvin Miller
Oyuncular: Leonie Beinesch, Leonard Stettnisch, Eva Lobau, Michael Klammer, Anne-Kakhrin Gummich, Uygar Tamer, Özgür Karadeniz, Ela Eroğlu, Sarah Baurett

Alman filmi, 2024

Almanya'nın 2024 Oscar adayı olarak sunduğu film... Üstelik bir Türk yönetmeninin, İlker Çatak'ın elinden çıkma... Ve üstüne üstlük, son derece nadir bir konudan yola çıkıyor: küçük yaştaki öğrencilerin okuduğu bir okulda olup bitenler. Ve adına eğitim denen o yaşamsal, ama aynı ölçüde belalı çabanın belki sinemaya en gerçekçi yansımalarından biri... Aynı ölçüde de sorumluluk taşıyan...

Kareye yakın ekran boyutlarına sahip olan film, Türk öğrenciler de barındıran bir Alman okulunda geçiyor. Sorumlu başöğretmen Carla Nowak ince, kırılgan, zarif, ama aynı ölçüde kararlı ve ilke sahibi bir kadındır. Ve üstelik has Alman değildir, bir Polonya göçmenidir. Okuldaki öğrenciler kesin ilkeler içinde eğitilir. Kopya çekmek, arkadaşlarıyla kavga etmek, çalıp çırpmak, kamu malına zarar vermek gibi klasik yasaklar vardır. Arada cüzdanlar kontrol edilir; öğrenciler sorguya çekilir, vs.

Nowak bir hırsızlıktan şüphe eder. Bir öğretmenin odalarındaki cüzdandan parası çalınmıştır. Nowak odaya bir gizli kamera koydurur; ki bu aslında okul ilkelerine aykırı bir eylemdir. Ve o kameraya yansıyan bir omuz ve üstündeki giysi, okulun önemli öğretmenlerinden Bayan Friederike Kuhn'a benzetilir. Ama Bayan Kuhn bunu şiddetle reddeder. Ne yazık ki okulun ilkeleri sertir ve ona işinden el çektirilir. Bu en çok küçük oğlu Oscar'ı zedeler ve oğlan o günden sonra zaptedilemez bir isyankâr olur.

Okuldaki Türkler de memnun değildir. Örneğin Yılmaz ailesi ve oğulları oğlu Ali. O ailelerin de başka sorunları vardır. Öğrencilerse kendi aralarında bir tür yargılamaya gider, öğretmenlerle ilişkilerini tartışırlar. Bu bir tür "sınıf meclisi"dir; seçilmiş öğretmenler ve öğrencilerin birlikte katıldığı... Olup bitene karşı, adeta iki anlamda sınıfsal bir protesto başlamıştır.

Arada eğitim sürer. Algoritma öğretilir, Thales'in matematiği ve modern astronomiyi kuruşu anlatılır. Bu arada Okul Gazetesi' için Bayan Nowak'la yapılan ve onun düşüncelerini en içten biçimde anlattığı konuşma, yanlış yorumlamalarla bir skandala dönüşür. Ve kadına karşı tepkiler büyür. Ama içine düştüğü bu belaya rağmen, o başta küçük Oscar olmak üzere çocukları bildiği öğrencilerini korumaya devam edecektir.

Film yer yer kolay unutulmaz sahneler içerir. Hele biri... Etrafında selam bile vermeden hızla gelip geçen kalabalık bir ortamda, bayan Nowak yapayalnız yürür. Sinema açısından görkemli bir sahne... İşler iyiyken, birlikte en büyük ve paylaşılan bir neşe içinde eğlenme sahnesi... Ya da öğrencilerin sınıfta toplu biçimde bağırdığı bölüm...

Ve de final. Açık söyleyeyim; ben kaçınılmaz olarak aşırı dramatik bir son bekledim. Ama final, içerdiği hüzünle belki çok daha etkileyiciydi. Bu arada filmde konuşulan dilleri de vereyim: Almanca, Türkçe, İngilizce ve de Lehçe (yani Polonya dili)...

Filmin başarılı yönetmeni İlker Çatak'a gelince... 1984 Berlin doğumlu sanatçı orada çalışmış. Yazar-yönetmen Çatak 2010'lu yıllarda Zeitaum ve Söz Senettir filmleriyle ilgi çekmişti. Bu filmin Oscar adaylığı elbette onu daha iyi tanıtacak. Kendisine gönülden başarılar diliyorum.

Oyuncular arasında dikkat çekenlere bakalım. Başta başöğretmende Leonie Beinesch (onu The Crown adlı dizide izlemiştik) ve bayan Kuhn'da Eva Lobau çok iyilerdi. İkisinin de bitmeyen kişisel savaşımları unutulamaz. Ama beni en çok küçük Oscar'da Leonard Stettnisch etkiledi. Bu küçük, esmer oğlan öylesine iyi oynuyor ki... Görmeden inanamazsınız!..


YARIN: ARGYLLE- GİZLİ CASUS

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"