01 Ağustos 2019

Değişen ağız tatlarından son Elif Şafak romanına...

Yeni bir moda: Yörük çadırlarında yemek

Dönüş yolunda seçtiğimiz yollardan da söz etmek istiyorum.

Bu kez her dönüşte yaptığımız gibi Aydın-İzmir otoyolunu ve sonra Manisa- Akhisar- Balıkesir yolunu almadık. Arada Salihli’den geçeceğimiz için, haritada çok daha kestirme gözüken biçimde, Aydın’dan Ödemiş’e ve oradan da Salihli’ye gittik.

Ama nasıl!.. Bu yolun tümü bir dağ yoluydu. Yani dar ve son derece virajlı.. Öyle ki, bir süre sonra gerçekten başımız döndü: bir Viyana valsleri gecesinden çıkar gibi!..

Ama sonunda pişman da olmadık. Çünkü öylesine yeşil bir bölgeden geçtik, öylesine güzellikler gördük ki... Küre boğazını, sonra Bozdağlar’ı aşmak...O bakir ormanlar, o el değmemiş gözüken köyler, o keçi sürüleri...

Ama doğrusu direksiyondaki eşim Leman çok sıkıntı çekti. Bir daha geçer miyiz, bilmiyorum. Ama en azından bir kereliğine değerdi. Ve tüm şoförlere tavsiye ederim. Özellikle gençlere!...


Dağ yollarının keçileri

Her yerde et var. Ama ne etler!..

Yoldaki duraklarsa güzeldi: özellikle Ödemiş, ayrıca Gölmarmara veya Akhisar. Ve her yerde önceliğin et, köfte veya kebapta olduğu bir mutfak. Türklerin et tutkusu artık yadsınamaz biçimde açık. Aslında çok zengin bir mutfağa sahip olmamıza rağmen…

Ama elbette etin de biçimleri var. Et seçiminden pişirme tarzınıza dek giden... Örneğin Salihli’deki Odun-Köfte dükkanları. Hem de yan yana dizilmiş duran...Bunlardan şansımıza Karun aşevi düştü. Kuzu etinden yapılma, sadece dört şişlik küçük porsiyonlar. Ama lezzeti tarif ötesi!.. Kiloyla değil, ama az ve öz yemeyi sevenler için...Yanında bol ızgara sebzeyle birlikte...Biz dayanamayıp bir ikinci porsiyonu paylaştık.


Heraklia'da...

Yeni bir moda: Yörük çadırlarında yemek

Ayrıca Aydın’ın pidecileri... (Şansımıza Karacasu pidecisi düştü). Yollar boyu uzanan yeni bir adet: Yörük çadırları içinde servis...Bunlardan da bahtımıza Akhisar’dan hemen sonra yeni açılan Çobanın Yeri düştü. Öyle bir iç dekoru vardı ki, sanki müze gibi...Akhisar’daki ünlü Ramiz Köfte’ye girmemiş olsaydık mutlaka burada yemek de yerdik. 

Ve yine yol boyu farklı tatlar. Örneğin bıldırcın-keklik lokantaları. Özellikle Balıkesir’den sonra sık sık rastlanıyor. Sanıyorum eskiden hiç olmadığı biçimde...

Gerçi biz tadamadık, denk düşmedi. Ama bu nadir ve leziz kuşları has gurme’lere tavsiye etmek isterim. Kısmet olursa, önümüzdeki yaz mutlaka tadına bakarız. Ama Ödemiş’teki “deve-dana karışımı sucuk”tan almadık, ömür boyu da almayız! Değişik tat dediysek o kadar da değil!..


Bodrum dükkânlarının kadınları...

Biraz da okuma kültürü

Gelelim biraz da kültüre. Yani kitaplara...Her yaz olduğu gibi bu yaz da hayli okudum. Artık iyice gelişmiş olan çok çabuk okuma alışkanlığımın da yardımıyla...Ama bu kez elime aldığım birçok kitabı sevmedim, yarıda bıraktım. İnsan bir yerden sonra daha seçici oluyor. Ancak bunlardan söz etmek istemiyorum, ayıp olur!.. Şu kadarını söyleyeyim: yabancılardan John Grisham veya Paulo Coelho gibi kimi ünlü isimleri bile bu yıl okuyamadım!...

Okuduklarıma gelince...Sevdiğim yazar, Amerikalı Paul Bowles’in Yükseklerde’sini ilgiyle okudum (Can). Yolları Latin Amerika’ya düşen Amerikalı profesörle genç eşinin o ülkelerden daha genç bir çiftle ilişkileri, tam anlamıyla şeytani  bir entrikaya dönüşüyor. Merakla okunuyor, ama finalin hayli muğlak biçimde gelmesi okuru tam olarak doyurmuyor.


Sard'ı bekleyen kadınlar...

Sinemada ağlatan filmler!..

John Manderino’nu Sinemada Ağlarken’i (Can) hemen hepsi çok ünlü bir avuç filmi yazarın kişisel çocukluk/gençlik anıları aracılığıyla ele alıyor. Batı Yakasının Hikayesi’nden Yağmur Altında’ya, Kuşlar’dan Zorba’ya, Hamlet’ten Easy Rider’a, Şahane Hayat’tan Aşk Mevsimi’ne (raslantıya bakınız ki ben de o filmi Milliyet-Sanat’ın Temmuz sayısında anlatmıştım); Easy Rider’dan Kahraman Şerif’e, Rüzgar Gibi Geçti’den Guguk Kuşu’na, Taksi Şoförü’nden Kızgın Boğa’ya, Kıyamet’den Fargo’ya....Üstelik Pınar Kür’ün harika çevirisiyle...Belki tam beklenen kitap değil, ama yine de çok ilginç...


Eski dostlar Rikkat, Altan ve Türker ile...

İstiklal’de kurtarılmayı bekleyen bina

Son iki kitap ise en önemlileri. Ayşe Övür’ün Botter Apartımanı’nı (Remzi) özellikle bu yapının Beyoğlu İstiklal caddesi üzerinde en bildiğim, sevdiğim ve kaderine acıdığım bina olması nedeniyle alıp okudum. Osmanlı padişahı II. Abdülhamit’in terzisi ve modacı Jean Botter’in oturması için Raimondo D’Aronco tarafından tasarlanan Botter Apartmanı, Beyoğlu’nun en önemli mimari yapılarından. Ve 19. yüzyıl sonlarında başlayan Art Nouveau akımının bizdeki en önemli örneklerinden...

Ayşe Övür bu ikinci romanında binanın içine günümüzden düşsel kahramanlar yerleştirirken, yer yer yapıldığı döneme de dönüyor. Ve bu eşsiz yapıyı iki zamanlı bir entrikanın dekoru olarak çok akıllıca kullanıyor. Hepsi ilginç ve özgün kişiler yaratarak... Umarım Beyoğlu ve İstanbul’un yeni yöneticileri de kitabı okuyup bu unutulmuş şaheseri farkeder ve bir an önce kurtarırlar.

 

Elif Şafak’ın son kitabı

Ve işte son kitabımız. Elif Şafak’ın son romanı: On Dakika Otuz Sekiz Saniye (Doğan Kitap). Bu artık evrensel romancımızın hepsi DK tarafından çıkarılmış 20’ye yakın eserinin hepsini okumuş değilim. En fazla 3-4 tanesini  okumuşumdur. Yani gerçek takipçisi sayılmam. Ama bu romanı sevdim. Kısa bir yaklaşımın sınırları içinde söylemek gerekirse:

Adı tıbbi bir tespitten geliyor. Ne derece bilimsel, bilemem.  Ama yazara göre, birçok ölüm olayında ölenin beyni 10 dakika 38 saniyeye dek çalışabiliyor. Kahramanımız, sokak kadını Tekila Leyla, ölümünden (öldürülmesinden) sonra bu süre esnasında tüm geçmişini anımsıyor. Ve bizler de onu izliyoruz.   

Böylece çok farklı çevrelerden gelen ve kaderin birleştirdiği beş kadın kişilik aracılığıyla, 1968’de Vietnam’daki My Lai katliamından 1977’deki İstanbul Taksim kıyımına birçok acı olayı hatırlatan, tüm ülkeyi dolaşan ve İstanbul’da, Galata’daki genelev sokağından Kilyos’taki Kimsesizler Mezarlığı’na uzanan bir hikayeyi izliyoruz.

Acılı, acıklı, gizemli, feminist, pitoresk, yer yer alaycı, melodramla güldürüyü harman eden kendine özgü bir hikâye. Ve doğrusu yeterince tatmin oluyoruz.


Fotoğraflar: Atilla Dorsay - Leman Dorsay

TIKLAYIN - Atilla Dorsay yazdı: Son tatilimden izlenimler; Bodrum, Gümüşlük, Sard ve vals yaptıran yollar

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"