12 Ocak 2023

Aksiyon, komedi, gerilim, ama en çok Antalya reklamı...

Baştan itibaren aksiyon tadı içeren film, bunu büyük ölçüde İngiliz mizahıyla lezzetlendirir. Havaalanındaki uzun takip bölümünün tek rakibi, ancak gemideki daha da uzun gerilim bölümüdür. Ama, en azından biz Türkler için, asıl heyecan Antalya'da başlar. Bu güzel kenti öylesine iyi kullanmışlardır ki...

SERVET OPERASYONU

X X X

(Operation Fortune)

Yönetmen: Guy Ritchie
Senaryo: İvan Atkinson, Marn Davies, Guy Ritchie
Görüntü: Alan Stewart
Müzik: Christopher Benstead
Oyuncular: Aubrey Plaza, Jason Statham, Hugh Grant, Josh Hartnett, Gary Elwes, Eddie Marsan, Eugenia Kuzmina, Max Beesley, Bestemsu Özdemir, Kan Urgancıoğlu, Lourdes Faberes, Bugsy Malone, Peter Ferdinando, Doğan Barış Yaşar, Ergun Kuyucu

Amerikan filmi, 2023.

1968 doğumlu yönetmen Guy Ritchie 1990'ların sonunda başladığı yönetmenliğinde üst üste popüler ve düzeyli kitle filmleri çekmeyi başardı. Lock, Stock and Two Smoking Barrels - Ateşten Kalbe Akıldan Dumana, Kapışma, Hırçın Aşk, Suspect, RocknRolla, Kod Adı: Uncle, Snatch, Aladdin... En son İntikam Vakti - Wrath of Man ve bu film... Bu arada Jason Statham'ı son 23 yılda tam 5 filmde kullanarak gözde aktörü yaptığını da belirteyim.

Film bir yandan bir sürü insanın öldürülmesi, öte yandan tek bir adamın bir binada hızla yürümesi bölümlerinin koşut biçimde gösterilmesiyle başlıyor. Konu (film Londra'da açıldığına göre) İngiliz kökenli bir entrikayla yola çıkıyor. Değeri on milyon pound olan gizemli ve tehlikeli bir madde çalınmıştır ve hükümet bunun peşindedir.

Sonra kahramanlar birbiri ardına gelmeye başlıyor. Multimilyoner silah tüccarı Greg Simmonds (Hugh Grant), şımarık Hollywood aktörü Danny Francesco'yu (Josh Hartnett) kullanarak bu hırsızlığı çözmek istiyor. Asıl silahı ise, artık çalışmak değil tatile çıkmak istemesine karşın sonunda görevi yüklenen becerikli ajan Orson Fortune'dur. (Jason Statham).

Ama bu kadarı yetmeyecektir. Ve herbiri alanında usta olan üç ajan daha takıma eklenir: Sarah Fidel (Audrey Plaza), J. J. Devies (Bugzy Malone). Ve de sanki ipleri elinde tutan, en baştaki 'yürüyen adam' Nathan Jasmine (Cary Elwes).

Böylece macera başlar. Bir şehiden öbürüne; bir kıtadan diğerine sıçrayarak... Böylece Fas'tan Madrid'e, oradan Los Angeles'e uzanırız. Ve en sonunda... Türkiye'ye... Daha doğrusu ülkenin en çekici kentlerinden Antalya'ya... Orada işe Türk ajanlar, koruyucular, polisler, vs. katılır. Ve film kendisini büyük ölçüde rahatlıkla izletir.

Baştan itibaren aksiyon tadı içeren film, bunu büyük ölçüde İngiliz mizahıyla lezzetlendirir. Havaalanındaki uzun takip bölümünün tek rakibi, ancak gemideki daha da uzun gerilim bölümüdür. Ama, en azından biz Türkler için, asıl heyecan Antalya'da başlar. Bu güzel kenti öylesine iyi kullanmışlardır ki... Anlatılamaz, ancak görünce anlaşılır. O harika evlerin olduğu harika sokaklar... O halıların önündeki görkemli kavga... O fonda ustaca kullanılmış tarihi mekanlar, kalıntılar, mimarı eserler... Kentteki Amara Oteli... Tam bir rüya şehir... Ve yabancıların rahatça kullandıkları Türkçe sözler: merhaba; hoş geldiniz; hediye; Mimar Sinan. Ve unuttuğum başkaları...

Film kusursuz mu? Elbette değil. Çok sözü edilen teknoloji yer yer tam bir bulmacaya dönüşüyor. Şiddet zaman zaman aşırı dozda sunuluyor. Birkaç iyi oyuncuya karşın, Türkler genelde arka planda kalıyor. Habire sözü edilen Ukraynalıların konuyla ilgisi anlaşılmıyor. Vs. vs. Bu arada filmin son jeneriklerinde şaşılacak miktarda Türk emekçinin filmde görev aldığı görülüyor. Uzayıp giden bir liste: sanırım 100'ü aşan... Demek ki bu tür ortak projeler mutlaka desteklenmeli. Yalnızca Antalya'nın turistik değerine katkısı açısından bile önemli.

Ayrıca, Jason Statham'ı sevmem ama, Aubrey Plaza, Hugh Grant, Josh Hartnett, Gary Elwes, Eddie Marsan gibi oyuncuları bulmak da hoş oldu. Özellikle Digitürk'deki Park ve Bahçeler dizisinde (2009- 2015) ve tam 124 bölümde tanıyıp sevdiğimiz Aubrey Plaza'yı görmek keyifli oldu.


YARIN: MEGAN

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"