TURİST (Force Majeure) X X X
Yönetmen ve Senaryo: Ruben Östlund
Görüntü: Fredrik Wenzel
Müzik: Ola Flottum
Oyuncular: Johannes Kuhnke, Lisa Loven Kongsli, Clara Wettergren, Vincent Wettergren, Kristofer Hivju, Fanni Metelius/ İsveç filmi
|
Yine geçen Cannes’dan gelen bir film. Oradan bir özel ödülü de var.
Bu İsveç filmi, bir ailenin Fransız Alp’lerinde geçirdiği birkaç günün hikayesi. Oraya dağların tepesinde yürüyüş ve ski yapmak ve çocuklarına vaad ettikleri tatili sunmak için gelmişler.
Tüm İsveç (ya da Kuzey Avrupa) filmlerindeki gibi az konuşan, aralarında hep bir gerilim olan ‘soğuk’ bir aile. Hele bir sahnede çocukların (özellikle de küçük kızın) anasına avaz avaz bağırması ve ikisinin da ana-babaya karşı nefretlerini haykırması sahnesi!..Bunlar, bize elbette büyük usta İngmar Bergman’ı ve onun özellikle Sessizlik filmini anımsatmadı değil.
Ama sanki ‘dışardaki soğuk’la koşut giden bu atmosfer, bir süre sonra biraz azalıyor. Diyalog bir ölçüde kuruluyor. Ama bu kez, otelin terasında yemek yerken, uzaktan gelen ve giderek büyüyen bir çığ herkesi ayağa kaldırıyor, ancak son dakikada duraklıyor.
Arada yaşanan, tam bir paniktir. Çocuklarını korumaya çalışan Ebba, kocası Tomas’a sesleniyor, ama onu bulamıyor. Adam o panik içinde aniden çekip gitmiştir: masadan cep telefonlarını almayı da unutmadan!..
Bu ucuz atlatılan kaza, aile ilişkilerine sanki dinamit etkisi yapıyor. Ebba kocasının korkaklığını bağışlamıyor, bir saplantı haline getiriyor. Ve oteldeki yabancılara bile bunu anlatıp Tomas’ı küçük düşürüyor. Aradaki bir diğer küçük ‘kaza’, beceriksiz bir şoför yüzünden terkedilen bir otobüs, acaba bu kez kadını zor durumda bırakıp dengeyi mi kuruyor? Tüm bunlardan sonra, o sisli sabahta yine ailece tepeye tırmanmaya ne gerek vardı?
Bu sorular sorulabilir. Ve film soğuk, mantıksız, önyargılı bulunabilir, psikolojik açıdan en azından biz Akdenizlilere ters düşüyor denebilir. Bunlarda gerçeklik payı var ve bu yüzden ben filmi çok fazla sevip katılamadım.
Öte yandan, yine de bu usta işi bir film. Doğayla son derece koşut giden, sanki içiçe bir öyküyü, hem doğa-insan, hem de tipik aile ilişkilerinin bir deney alanı haline getirmeyi başarıyor. Ve bu nedenle belli bir evrenselliğe uzanabiliyor. Bergman’ın filmleri de öyle değil miydi?
Gerek görüntü yönetmeninin, gerekse (kardeş olan) küçükler başta tüm oyuucuları iyi yöneten Ruben Östlund‘un başarısı açık.
Özetle, alageldiği övgüleri biraz abartılı bulsam da, has sinemaseverler için yeterince ilginç bir film.
Evlere şenlik bir teknolojik masal
JUPİTER YÜKSELİYOR X
Allah Allah!...Sinemaya ne oluyor, onca sevdiğim/ sevdiğimiz fantastik türe ne oluyor!...Acaba onlar yerinde duruyor da, bana mı birşeyler oluyor?
Ama nasıl olur? Ben ki o fantastik sinemayı hep sevmiş, övmüş ve ciddiye almışım, bilim-kurguyu en değer verdiğim türlerden biri saymışım...Hatta 1995 yılında yazdığım 100 Yılın 100 Filmi kitabıma Frankenstein’dan King Kong’a, 2001 Uzay Yolu Macerası’ndan Otomatik Portakal’a, Yıldız Savaşları’ndan Yaratık’a, E.T.’den Robocop’a birçok filmi almışım!...
Ve bu yaklaşımımda, ilke olarak değişiklik yok. Hala bu türü sever ve iyi örneklerini överim. En son çıkan Hayatımızı Değiştiren Filmer/ 2005-2015 toplamı buna tanıklık edebilir. T24 okurları da sanırım farkındadır.
Peki ama, üstüste gelen bu garabetleri ne yapacağız? Değerli Rus yönetmeni Sergey Bodrov’un Dokuzuncu Oğul felaketinden sonra ‘Matrix’i yaratan’ Wachowski Biraderler’in bu son filmini nasıl değerlendireceğiz? İki saatlik filme bir an bile giremediysem, onca patırdıya, onca özel efekt yağmuruna karşın olup bitene hiç ilgi duymadıysam, oyuncuların kimliğini merak bile etmediysem, bu film üzerine ne yazabilirim?
Bilim-kurgunun yaşı artık böylesine mi düştü? Başı-sonu olan, insancıl birşeyler içerip birkaç ilginç karakter yaratan, bir hikaye anlatan filmler demode mi oldu? En küçükler bile bu dur-durak bilmeyen görsellik bombardımanı karşısında uyuşup uykuya dalmazlar mı?
Benden paso. Artık bilim-kurgu, fantastik, ‘space opera’, ‘heroic fantasy’ gibi deyimlere ve isimlere çekingenlikle yaklaşacağım. Ve referans arayacağım. Bu anlamdaki sömürüye de paydos!...