Yeter ama sevgili Fatih Terim… 

Bodoslama girilmez, girmem de ancak öylesine istek var ki peçeteye yazılmış, bilgisayarın başında sabahlasam da tümünü aktarmam olası değil, bu nedenledir girişteki fevrilik! Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim evirse de, çevirse de fazlaca belirgin; ‘bu adamlar kadroda olacak’ emrinin ‘yukarıdan’ gelmesinin rahatsızlığını yaşamakta olduğu. Ne var ki debelendikçe, inandırıcılığını ve de güvenirliğini yitiriyor… 

İstek üzerine peçetelerdeki notları aktarıyorum;

*

Uluslararası bir turnuva 2 yıl sürer ve ortalama 12 maç oynanır. Başarı yakalanırsa futbolcuya prim ödenir, aksi takdirde sakatlığı göze alıp varını yoğunu ortaya koyan futbolcuya ödeme yapılmaz. Ya sen Fatih Terim! Ulusal takım 2 yıllık süreçte başarılı olsa da olmasa da aylığı 330 bin Euro’dan toplam 7 milyon 920 bin Euro kazanıyor musun, kazanmıyor musun? Futbolculara ödenen yüksek prime elbette ki karşıyız ancak böyle profesyonellik olmaz. Kaldı ki, Fatih Terim’in nerede ise tüm giderleri Türkiye Futbol Federasyonu tarafından karşılanıyor…

*

Madem çok rahatsızsın, neden istifa etmiyorsun? Aksamadan her ayın son gününde hesabına yatan 330 bin Euro tutarındaki maaşından mı vazgeçemiyorsun?

*

“Televizyonlar, gazeteler şahsi intikamın rövanş yerleri değildir” cümlen ile kimleri kastediyorsun? ‘Yukarıya’ senden çok daha rahat ulaşabilenleri mi?  Bu konuda kaygın varsa neden daha açık olmuyorsun?

*

Fatih Terim adının ulusal takımın önünde olması rahatsızlık yaratıyor bunun farkında mısın? 

Peçetelere yazılmış istekler uzayıp gidiyor ancak biz uzatmayalım. Sevgili Fatih Terim evelemek, gevelemek yersiz, bu kez hedefteki; gol kaçıran, beklenen performansı sahaya aktaramayan ya da gol yiyen elemanlar değil sadece ve sadece sensin! Oldukça açık ve bir o kadar net; ya konuşmayı bırakıp işini yaparsın ya da 330 bin Euro tutarındaki aylık maaşından feragat edersin. Bu arada Mart ayına kadar ulusal takımın maç oynamayacağı ancak buna karşın senin servetine 1 milyon 320 bin Euro daha ekleyeceğini unutmuyoruz…

Hesap soran edasıyla ‘dan-dun’ yazmayı hiç sevmem ancak kimi zaman herkesin anlayabilmesi için yazmak kaçınılmaz oluyor!