Şu şişelere bardaklara isim yazma meselesi oldum olası beni rahatsız etmiştir.
Çocukken annem benim "sagar"ıma (sefer tası) oje ile adımı yazardı ya ne hoşuma giderdi. E tabi çocuğuz kişiselleşmiş masaüstü bilgisayarlarımız, cep telefonlarımız yok daha.
Şarkının da dediği gibi: "Biz büyüdük ve kirlendi dünya".
Önce
starbuckslar girdi işin içine. Her köşe başında açılan kahveciler isimlerimizi sormaya başladı sıralarda.
Kahve bistrosunda sırada ilk ismimi sorduklarında garipsemiştim. Niye öylesine birine adımı veriyorum diye. Şimdilerde ise artık ben söylemeden adımı biliyor kişiselleştirilmiş ürünler sayesinde. Daha içeri girdiğimde biliyorlar kim olduğumu, telefonumdaki aplikasyon sayesinde...
Tüm bu endüstriyel ve teknolojik gelişmelere en hızlı ayak uyduran da şirketler oldu.
Şimdilerin modası kişiselleştirilmiş gıda ve giyim eşyaları.
Gıdanın kişiseli olur mu diyorsanız olur. Facebook hesaplarımızdaki fotoğraflar sayesine üreticilerin istedikleri zaman bizim bu fotoğraflarımızdan ve sanal alemdeki davranışlarımızdan ne içtiğimiz ile ilgili verileri facebook gibi şirketlerden satın alabileceklerini biliyor muydunuz?
Ya da cep telefonundan veya internetten verdiğiniz siparişler sayesinde parasını ödeyip bu bilgileri satın alan şirketlerin bugün ne yemek istediğimizi bizden iyi bilebileceklerini.
Bu uygulamalar, siparişlerimiz sayesinde, yediklerimizin ileride hangi hastalığa yakalanma ihtimalimizi arttırdığını tahmin edebiliyor ve bunu ilaç firmalarına satabiliyor.
Niye mi. Bize uygun kişiselleştirilmiş ilaçlar atabilsinler diye...
Bunları duyunca etrafınızı saran teknoloji korkutucu bir hal almaya başladı dimi?
İstediğiniz kadar facebook'a fotoğraf yüklemeyin. Ya da özel bilgilerinizi paylaşıma kapattığınızı zannedin. Sizin fotoğraflarınız ve bilgileriniz bir yerlerde dolanıyor.
Bayram öncesi gelen cep telefonu mesajlarına bakın. Tanımadığımız bir sürü hastane, pastane, banka ve kargo şirketlerinden bayram tebrikleri geliyor...
En azından bana 10 bayram tebriği geldi şimdiden.
Belli ki bir yerlerde bilgilerimiz satılıyor.
Ama belli ki tam becerememişler. Türkiye'de %1 de olsa Müslüman olmayan bir vatandaşa denk geleceklerini tahmin edememiş olmalılar ki ben dahil birçok Hıristiyan ve Yahudi vatandaşa da bu mesajlar iletildi.
Kişiselleşmede son moda ise kola şişesi.
Kahve bardaklarından kola şişesine kadar geldik.
Ama hala benim Adile Naşit'in "Uykudan önce"sinde yaşadığım yalnızlığa çare olmadı bu kişiselleşen hayat.
Adile Naşit'in de her program sonrasında hadi yatağa deyip saydığı isimler arasında hiç Aris, Agop, Mihail, Vasili olmadı.
Kahveciler de hiçbir zaman ismimi doğru yazamadılar bardağıma. Hep Alis, Arif, Halis, Halit oldum...
Kola şişeleri de yine unuttu ben ve benim gibileri.
%1 de olsak görünür olmaya hakkımız var oysa dimi?