06 Aralık 2014
Karabağ'da Ağustos'tan bu yana neler oluyor?
Ağustos’ta ne oldu. Azerbaycan Karabağ ve Azerbaycan ordularının temas hattında art arda saldırılar oldu.
Azerbaycan tarafı birçok kez Karabağ topraklarına girmeye çalıştı. Keskin nişancıların atışlarının sayısı arttı. Ağır silahlar kullanıldı, bunun sonucunda hem Ermeni hem de Azeri taraflarından birçok kişi hayatını kaybetti.
Beş asker kayıbımız oldu, Azerbaycan’ın kayıpları ise onlarca fazlaydı. Bunun son yıllardaki en keskin, en tehlikeli olay olduğunu söyleyebiliriz. Bunların tüm sorumluluğu Azerbaycan’ındır.
Özellikle, bu olayın ateşkesin 20. yılına denk gelmesi çok üzücüdür. Ve bu, bir kez daha ateşkes rejiminin acil güçlendirilmesinin gerektiğini, bunun gibi olayların tekrarlanmasına izin verilmemesini, durumun stabilizasyonunun, temas hattındaki güveliğin ve öngörülebilirliğin artması için yollar aranmasının şart olduğunu gösteriyor.
Ateşkesin 20. yıldönümü hakkında. Ateşkes durumunda ya da dışında, Türkiye’den bu tip saldırıların sıkça olduğunu duyuyoruz, okuyoruz. Ama ilk kez bu ölçüdeydi sanırım. Sizce özellikle 20. yıla mı denk getirilmek istendi, bunun için mi artmaya başladı saldırılar?
Benim için bu durumun sorumlusu Azerbaycan ve Azerbaycan’ın yönetimidir. Karabağ birçok kez ateşkesin durumunu güçlendirmeye, daha sabit bir hale getirilmesine yönelik insiyatif gösterdi.
Özellikle, temas hattındaki bütün keskin nişacıların çekilmesini, çatışan taraflar arasında doğrudan bağlantı kurulmasına imkan yaratılmasını önerdi. Saha komutanlarından en yüksek düzeye kadar. Var olan, devam edilen olayların inceleme mekanizmalarının şekillenmesi çok önemli.
Karabağ tarafı bunu tamamıyla destekliyor. Ermenistan tarafı da aynı şekilde. Maalesef, Azerbaycan tarafı gerginliğin azaltmasını sağlamaya yönelik her öneriyi ve her fikri devamlı reddediyor.
Bunlar Ermenilerin tek önerileri değil, ilk önce MİNSK Grubunun eş başkanlarının fikridir. Bu demek ki Azerbaycan bugün bir tek Ermenistan'ın önerilerine değil, Minsk Grubunun eşbaşkanlarının da fikirlere karşı çıkıyor.
Bu, müzakere sürecini çıkmaza sokma çabasıdır. Azerbaycan sürekli askeri operasyonlarına tekrar başlama çağrısında bulunuyor, Azerbaycan’da günümüzde Ermeniler’e karşı saldırganlık büyük bir hızla yaygınlaşıyor.
Toplumda Ermeni karakteri öncelikli düşman olarak tanıtılıyor. Farketmez Karabağlı, Ermenistan’lı ya da Diaspora’lı. Bu çok tehlikeli olmaya başlıyor. Ve biz bir çok defa buna hem uluslararası toplumun, hem de eş başkanların dikkatini çektik.
Minsk hakkında bahsettiniz. Onun hakkında da sizden bilgi almak istiyorum. Minsk’in kurulduğu zaman Karabağ müzakere parçasıydı. Şimdi sanırım başka bir sürece gidi. Yani, Karabağ bu müzakerenin aktif üyesi mi değil mi?
Çok ilginç bir konu açtınız. 1998 yılına kadar Dağlık Karabağ Cumhuriyeti müzakere sürecinin tam üyesiydi.
Müzakere süreci tarihine göz atarken taraflar arasında en önemli kararların o süreçte alındığını görüyoruz. Maalesef, 1998’den bu yana Dağlık Karabağ Cumhuriyeti, Müzakere sürecinde yer almaya devam ederken tam üye pozisyonu kaybetti.
Biz bunu barışçıl çözümün temel bariyeri olarak değerlendiriyoruz. Birtek Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin müzakere sürecinin bütün aşamalarına, en basit fikir alışverişinden o fikirlerin, ilkelerin üzerinde somut çalışmaya kadar, anlaşmaların uygulamasına kadar, tam katılımı olduğu halinde müzakere sürecinde bir gelişim sağlayabileceğimizden eminiz.
Barışçıl çözümden yana olmadığını açık şekilde gösteren Azerbaycan engeller yaratıyor. Azerbaycan, Karabağ'ın müzakere masasına dönmesiyle kendi tarafından yaydığı yalnış bilgileri ve sorunun özetini bozma deneyimlerini ortaya çıkartacağını biliyor.
Anladığımız kadarıyla Karabağ barış istiyor. Bu olayların ışığında Türkiye, Ermenistanla arasındaki kapalı sınır konusunda üçüncü bir ülke olarak Dağlık Karabağ sorunu ortaya koyarken, aynı şekilde Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunlarda da Dağlık Karabağ üçüncü ülke pozisyonunda.
Türkiye tarafından gerektiği zaman kullanıyor, gerekmediği zaman ise dışarıda bırakıyorlar. Türkiye’deki medyayı ve politikayi takip ediyorsunuzdur. Türkiye’nin Dağlık Karabağla ilgili sorunu, Ermenistan sınırının açılması için önkoşul olarak kullanmasına nasıl bakıyorsunuz?
Negatif. Bu yaklaşım Ermeni-Türk ve Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesini desteklemiyor. Bu tek benim görüşüm değil, bu bir nesnel gerçek. Özellikle son yıllardaki gelişmeler, Zürih protokolleri üzerindeki ortam bunu gösteriyorlar.
Biraz da Dağlık Karabağ'ın ekonomik durumundan bilgi almak isteriz. Çünkü hatta diasporada böyle bir düşünce var: Diaspora-Ermenistan, Diaspora Karabağ ilişkileri konusunda biraz bilgi verebilir misiniz?
Dağlık Karabağ’da ekonomi açısından neler oluyor?
K. Mirzoyan- Bir mücadeleyi kazandık. Şu an da başka bir mücadelemiz var, ekonomik mücadele. Bence bu da önemli bir savaş. Çünkü biz Dağlık Karabağ’ın nüfusuna erdemli bir yaşam sağlamak için mücadele ediyoruz.
Soru çok karışık ve zor bir soru çünkü Sovyet Birliği'nin yıkıldıktan sonra diğer ülkelerin ekonomilerini sıfırdan yürüttüğü halde, biz eksiden başlamak zorundaydık. Savaş yüzünden Artsakh’ın ekonomisi çürümüş ve yıkılmış haldeydi.
Çoğu zaman biz her şeyi yeniden yapmak zorunda kalıyorduk, fabrikalar, üretim. Bugün Artsakh’ın ekonomisi tabi ki gelişiyor. Başkent Stepanakert ve diğer yerler de bunu gösteriyorlar.
Oralarda hayat var, sosyal, ekonomik birçok sorunlarımız var, ama aynı zamanda bu sorunlara çözüm üretiyoruz. Siz de göreceksiniz. Artsakh zirai bir ülke olmaya devam ediyor.
Tarım, Artsakh’ın ekonomisinin esas parçasıdır. Aynı zamanda Artsakh için yeni olan ekonomi dalları geliştiriyoruz. Muhtemelen, bunlardan en önemlisi dağ madenciliği.
Günümüzde, Karabağ’ın en büyük firması olan ‘‘Base Metals’’ da bakır ve altın üretiliyor. Enerji bilimi de en önemli dallarımızdanbiridir. Hükümetin yürüttüğü programlarla gelecek yıllarda Artsakh’ın enerji üretimiyle kendine yeten bir ülke olacağını ve hatta enerjiyi ihraç edebileceği öngörünüyor.
Ve tabi ki en önemli dallardan biri olarak modern teknoloji temelli üretimleri görüyorüz. Buna yönelik belli girişimlerde bulunuyoruz. Artsakh’ta artık yurtdışındaki Internet Teknolojileri şirketlerle işbirliği yapan kurumlar var.
Çok önem verdiğimiz yeni bir istikamet var. Artsakh’ın kendi doğal zenginliğiyle, misafirperver halkıyla, doğasıyla çok enteresan turistik yer olabileceğini düşünüyoruz. Yalnız Ermenilerin değil yabancı ziyaretçilerinin de dikkatini çekiyor Karabağ.
Buna yönelik hükümet adımlar atıyor: yeni oteller yapılıyor, turizmi geliştirmeye yönelik proje tasarlanıyor. Amacı da turistik altyapılarının gelişmesini sağlamak ve yeni turistik programların tasarlanmasıdır. Son yıllarda kayıtlı ziyaretçi sayısı yıllık 15-16 bin.
Bunu da nüfusla oranlarsak Artsakh için küçük bir rakam değil. Gelecek yıllarda bu sayıyı iki hatta üç kat artabileceğimizden eminiz.
Son zamanlarda Bask tarafından Dağlık Karabağ’ın tanındığını okuduk. Dağlık Karabağ’ın tanınması ile ilgili durum nedir?
Dağlık Karabağ’ın ilanının ilk gününden başlamış doğal bir süreçtir. Bizim dış politikamızın temel yönlerinden biridir ve tabi ki buna yönelik tutarlı çalışmalar yürütülüyor.
Bu işte bizim taşıyıcımız ve müttefiğimiz diaspora’daki kurumlar, bizim vatandaşlarımızdır. Onlarla birlikte çalışarak Dağlık Karabağ gerçekliğini yabancılara, uluslararası topluma bildirmeye çalışıyoruz.
Buna yönelik Ermenistan’ın diplomatik kurumları ile birlikte çalışıyoruz. Dışişleri bakanlığı bu işte Dağlık Karabağ’ın Cumhurbaşkanı Bako Sahakyan’ın tavsiyeleri ile ilerliyor ve bu süreçte Ermenilerle hiç bir alakası olmayan ama bizimle aynı değerleri ve fikirleri taşıdıklarından emin olan yabancılar da bizimle aynı safta duruyor.
Geçen yıl 2013’te Litvanya’da dostluk grubu oluşturduk. Litvanya’da büyük Ermeni cemaatimiz yok. Genelde bize muhalifler Ermenilerin çok olduğu ülkelerin yardımı ile haraket ettiğimizi iddaa ediyorlar.
Ama Litvanya’da biz demokrasinin, bağımsızlığın temellerine inanan insanlarla çalıştık ve çok sayıda destekçi bulduk. Amerika ile de çalışıyoruz. Amerika’nın beş eyaletinde Dağlık Karabağ nüfusunun özgür irade hakkını destekleyen kararlar alındı.
Önemli olan bu kararların bir tek Kaliforniya gibi Ermenilerin çok olduğu eyaletlerde değilde, küçük Ermeni cemaati olan Rhode Island gibi eyaletlerde de alınması. Bence Dağlık Karabağı tanıyan yada ona yardıma yönelik bu yasa tasarıları Artsakh’daki süreçlere özgün değerlendirmelerdir.
Artsakh geçen yıl surecinde bütün zorluklara, yokluklara, mecbur savaşa ve ablukaya rağmen sabit ve demokratik devlet olarak gelişmesini kanıtladı.
Bu komşusundan çok değişen, kendi nüfusunun demokrasi haklarını, normlarını savunan, vatandaşı dikkat merkezine alan, vatandaşının hayatına değer veren bir devlettir. Vatandaşı elde oynatabildiği sonra da attığı özgün bir kart olarak görmüyor.
Dolayısıyla, Karabağ’da olanlar pozitif değerlendiriliyor ve onun etkisini görüyoruz. Bu tanıma süreçlerinin devam etmesinden eminim. Basklardan bahsettiniz. Ben bir örnek daha veriyim. Geçen gün Avrupa Parlamentosu’da çok enteresan bit etkinliğimiz oldu.
Avrupa Parlamentosu’nda iki kez Artsakh’ın bağımsızlığının yıldönümü kutlandı. En önemlisi de Avrupa Parlamentosu çerçevesinde Artsakh-AB dostluk grubu yaratılacak.
Yani, dostlarımızın sayısı artıyor. Bunun sebebi de o kişilerin Artsakh’a gelip onlarla aynı bakış açısını paylaştığımızı ve aynı ‘‘dilde konuştuğumuzu’’ gördükleridir.
Bu çok enteresan ve bunun altını çizmeliyiz çünkü uluslararası düzeyde özellikle Türkiye, Dağlık Karabağ’ın bağımsız devlet olmadığını ve her türlü ilişkilerde Ermenista ve Azerbaycan arasında kaldığını düşünüyorlar. Ama dediğiniz gibi AB ile bu temaslar Karabağ’ın AB’de bağımsız devlet olarak kendi yeri, kararı olduğunu göstermektedir.
Karabağ etrafı ambargolarla çevrili bir ülke olsa da vatandaşlarının aklında duvarlar yok. Ne Türk’e ne Azerbaycan’a karşı.
Benim buraya Türkiye Cumhuriyeti pasaportuyla gelebilmem de bunu gösteriyor. Türkiye pasaportu taşıyan bir gazeteci gelip görüşme yapıyor. Bir Ermeni olarak Türkiye pasaportu ile Azerbaycan’a gidemiyorum örneğin, vize vermiyorlar.
Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Buna cevap verdiğimi düşünüyorum. Bu demokrasi meselesi. Artsakh tek kendi bağımsızlığı, özgürlüğü için mücadele etmedi, o demokratik bir hareketti.
Artsakh’daki halk daha fazla bağımsızlık talep etti ve Artsakh’ın halkı hiç bir zaman kazandığı bağımsızlıktan, demokratik değerlerden vazgeçmez. Konu yabancıların buraya gelip gelmemesine gelince: Artsakh’da hiç kimseye karşı hiç bir zaman ayrımcılık yoktur.
Günümüzde de çok yabancılar gerek Türkiye’den gerekse başka ülkelerden Artsakh’a ziyarete geliyorlar. Hiç kimse ayrımcılığa uğramıyor. Sınırlarımız herkese açık. Azerbaycan’ın pozisyonu diktatör ülkelere özel bir davranış ve bu bir kez daha Azerbaycan hükümetinin faşist fikirlerle ilerlediğini kanıtlıyor.
Demek ki milleti ayakta tutabilmek için bir tek geriye bu kin ve nefret kaldı
Jandarma, Ahlat Müzesi, usanmamış definecilerle uğraşmış...
Her neye sinirlendiyseniz veya her neye üzüldüyseniz, duygunun geçici bedeninizin ve sizin kalıcı olduğunuzu size hatırlatan bir kitap "Yaşam Eylemi" adı üstünde
© Tüm hakları saklıdır.