Bazı gazeteler dışında kimsenin gündemine almadığı Gezi, KCK Basın ve KCK ana ve diğer “öteki” davalarında yapılan suçlamaların çoğunun “gizli tanık” ifadeleri ile yapıldığı bir ülkede yaşıyoruz.
Sonraları bu gizli tanıkların çoğunun “fos” çıktığı.
Yapılan “yasal” dinlemelerde kişilerin birbirleriyle konuşurken kullandıkları kodların aslında gerçek hayattan kesitler olduğu ortaya çıktıktan sonra önce birçokları ile ilgili örgüt suçlamaları düştü sonrasında da davalar kapandı.
Gezi Direnişi sırasında hayatını kaybedenlerin ardından gezi ile ilgili neredeyse açık “örgüt” davası kalmadı. Ama Başbakan halen mitinglerinde “Geziciler, lobiciler, Kabataş'ta başörtülü kızlarımıza saldıranlar” formülleriyle kurduğu örgütün varlığına inancını sürdürüyor.
Tüm bunlar başlarken ikinci bir dalga operasyonu olarak da kendisine yönelik “çirkin” saldırıların yapılacağının sinyallerini veriyordu birkaç hafta önce konuşmasında. Önce Gülen ile arasında geçen “beddualaşmalar” ardından emniyet başta olmak üzere birçok kurumda yapılan “cemaat tasfiyeleri” Başbakan'ın bu işten korkusunu gösterdi bizlere.
Gerçekler, gerçek olabilme ihtimaliyle bile korkutuyor birilerini anlaşılan.
Gelelim son ses kayıtlarına. Başta dediğim o davalar var ya. KCK basın, KCK ana dava ve diğer tüm o ana akımın görmediği davalar...
İşte orada insanlara atılan ne kadar “pislik” varsa şimdi çamurunu Başbakan'a bulaştırıyor.
O dinleme kayıtlarının sahte olup olmadığını Başbakan'ınkiler kadar tartışılmadı bu ülkede hiç.
Oysa onlar, tutukluluk süreleri KISALTILMADAN uzun süredir hapishanedeler...
Başbakan ise dışarıda...
Ses kayıtları sahte olsun ya da olmasın.
Bu ülkede istendiğinde ne kadar hızlı sahte kanıt ve sahte “gizli” tanık üretilebildiği ortada artık.
Daha Kabataş görüntüleriyle ilgili kimseden tatmin edici bir açıklama gelmedi.
Bir ülkenin başbakanı veya muhalefet lideri olsanız, kendi gözünüzle görmediğiniz, doğruluğundan %100 emin olmadığınız görüntü ve ses kayıtlarını halkla paylaşır mısınız?
Bence paylaşmazsınız.
Kılıçdaroğlu baktı ki televizyonlar bu kayıtları kendilerine “etik” kılıflar uydurarak yayınlamıyor.
Kendisi grup toplantısına aldı yayınladı.
Doğru mu yaptı yanlış mı bu başka bir tartışma konusu.
Ama CHP liderinin bir sözü var ki bana çok manidar geldi:
“Bu ses kayıtları Ağrı Dağı kadar gerçek”
Bu kayıtların da doğruluğu -yanlışlığı tahminen hiç kanıtlanmayacak ve Kabataş gibi ortaya atılmış ve birilerine yapışmış iddialar olarak kalacak.
Ama Kılıçdaroğlu'nun bu sözlerin altını bir kez daha çizmek gerek.
Bu memlekette aslında her şey Ağrı Dağı kadar gerçek.
Katilleri korumanın serbest olduğu bir gerçek.
Agos'un önünden “Yaşasın Ogün Samastlar, kahrolsun Hrant Dinkler” pankatrıyla yürüyebilmek bir gerçek.
İşkence yaptıktan onyıllar sonra, yüzü kızarmadan yargılanıp kendi istediği hapishanede lüks hayat yaşamak gerçek. (Mehmet Ağar)
Hapishane'deki gardiyanın hırsızlığını yazdığınız için siz hapiste olanın soruşturulması gerçek. (Sevan Nışanyan)
Oğlunuz vurulduktan sonra adalet istemenin de neredeyse suç olması bir gerçek. (Sevag)
Kendi “kaçınılmaz hatanızla” öldürdüğünüz insanların ailelerini “kan parası” vererek susturmak bir gerçek. (Roboski)
Kayıtlar sahte ya da değil, Başbakan'a şu anda yapıldığı söylenen komplo bu ülkenin en büyük etnik gruplarından birine toplu olarak yapılMAmış mıdır?
Sahte deliller ile halen binlerce kişi hapishanelerde tutulmamakta mıdır?
O zaman bir ülkenin Başbakan'ının kendi oyunu aldığı vatandaştan ne farkı var.
Her konuda hazırcevaplığı ile bilinen Başbakanımız kendine istediği zaman istediği televizyon kanalında yayın açtırabilen Başbakan neden yerel seçim öncesinde vatandaşlarını tatmin edecek cevaplar sunamıyor.
Acaba bu hükümet kendi kurduğu ve “güncellediği” yeni devlet anlayışının (çamur at izi kalsın) içerisinde şimdi kendisi mi boğulmaktadır.
Bu kadar sahte/gerçek ses kaydından ve polemikten sonra halen tahtını korumakta olan Başbakan şimdi KCK'lileri veya Gezi Direnişi'nden dolayı yargılananları biraz olsun anlamış mıdır acaba?
Ağrı Dağı gerçekten de gerçek mi?