16 Mart 2022

Yasamanın restorasyonu nasıl olmalı?

Siyasette katılımcılığı, gerçek temsili ve meşruiyeti artıramazsak, iktidar değişimiyle bile demokrasiyi ileri götürmek hayal olur

Ana muhalefet dahil 6 muhalefet partisinin yeni sistem için reform planının özellikle yargı sisteminde öngördüğü değişikliklere geçen iki yazımda değindim.

Muhalefetin planının diğer önemli kısmı ise yasamanın (TBMM) yetkilerini genişletmek ve Cumhurbaşkanının (CB) yetkilerini kısmak.

TBMM’nin yetkileri ne yönde genişleyecek? CB’nin hangi yetkileri budanacak?

Hakimler /Savcılar Kurulu (HSK), Anayasa Mahkemesi (AYM), Danıştay gibi önemli yargısal kurumlara üye seçim yetkileri CB’den alınıp TBMM’ye veriliyor. TBMM bunları nitelikli çoğunlukla (2/3) seçmek zorunda.

Parlamenter sisteme geri dönüleceği için Bakanlar Kurulu, Başbakan ve bakanların yani hükümetin kuruluşu ve göreve devamı için onay (güven oyu) ve görevden alma (gensoru) yetkileri tekrar TBMM’ye geçiyor.

Yürütme erki esas olarak Bakanlar Kurulu tarafından kullanılıyor ve CB eski “sembolik” konumuna geri dönüyor.

TBMM ise istediği zaman hükümeti (Bakanlar Kurulunu) düşürebiliyor.

Yani Yasama organı tekrar “asıl patron” olma işlevini geri kazanıyor.

TBMM’nin meclis soruşturması gibi yetkileri artırılıyor.

Bütçe’de TBMM’nin asli yetkileri iade ediliyor.

Plan bu yönlerden genel olarak olumlu.

Yasama’ya ilişkin iki sorun

Ancak iki önemli potansiyel sorun var.

İlki, TBMM’nin önemli kurumlara (HSK, AYM, Danıştay vs.) üye seçiminde üçte iki gibi nitelikli çoğunluğa ulaşamazsa ne olacağı.

Kura (ad çekme) yönteminin burada doğru bir yöntem olmayacağı aşikar.

Partilere kontenjan dağıtmak formülü ise en yozlaşmış yöntem.

Bu önemli kurumlara her partinin gücüne orantılı siyasi “askerlerini” dizmek, uygulamada olabilecek en kötü model olur.

Şimdiki RTÜK modeli yani.

Çok sağlıksız ve tam “Ortadoğu işi” yanlış bir model.

Önemli kararların objektiflikten ve olması gerekenden uzak, “at pazarlıkları” ile tutanın elinde kaldığı bir tür “yağma” (ganimet) modeli.

Siyasete en “emir kulu” olmayı taahhüt edenlerin kazanacağı bu tür “siyasete rezerve” üyeliklerden ülkeye hiçbir yarar gelmez.

Çözüm olarak önerim, TBMM’de ilgili uzman komisyonlarda asgari nitelik ön elemesinden geçirilmiş üye adayları için ciddi bir mülakat yapılması ve bu mülakat sonucu komisyon üyelerinin vereceği puanlara göre en liyakatli ve partilerüstü adayların seçimine yönelik metotlar geliştirilmesi.

Öngörülen nitelikli çoğunluğa ulaşılamaması halinde ise seçim yetkisinin otomatik olarak o alandaki uzman en üst düzey kurullara (yüksek mahkeme genel kurulları gibi) geçmesi.

TBMM’yi parti başkanlarının vesayetinden kurtarmak

Plandaki ikinci potansiyel sorun ise, Yasama organının siyasi parti genel başkanlarının tahakkümünden kurtarılması ihtiyacı.

Mevcut sistemde milletvekili adaylarının fiilen parti başkanları tarafından belirlendiği bir gerçek.

Bu fiili olgu, seçim çevrelerinin büyük olması olgusu ile birleşince, özellikle büyük şehirlerde ve 10’dan fazla milletvekili çıkaran büyük seçim çevrelerinde, seçilmesi garanti yerlere büyük partilerin genel başkanları aday olarak kimi koyarsa koysun otomatik milletvekili seçiliyor!

Odun koysalar seçiliyor!” diyeceğim ama vazgeçtim, ayıp kaçacak!

Geçmişte bu garanti yerlere şoförünü, koruma görevlisini, kıramadığı eş-dostun niteliksiz ve işsiz güçsüz çocuklarını, hatta “metresini” koyup milletvekili seçtiren parti genel başkanları görüldü!

İsim vermeyelim reklama girmesin!

Bu olgu ise maalesef Yasama organının gerçekten özgür iradeli ve nitelikli üyelerden oluşma şansını azaltıyor. TBMM’yi parti başkanlarının fiili vesayeti altına sokuyor.

TBMM’nin iradesini özgür biçimde ve halkın gerçek temsilcileri ve bağımsız bireyler olarak kullanmasına engel oluyor.

Çözüm seçim bölgelerinin daraltılmasında

Çözüm ise bence “dar bölge” ya da en azından “daraltılmış bölge” seçim usulüne geçilmesi.

Seçim bölgelerinin mümkünse sadece bir; olmazsa en azından en fazla üç milletvekili çıkarılabilecek şekilde küçültülmesi.

Böylece milletvekillerinin gerçekten halk tarafından seçilmesinin sağlanması.

Böylece direkt halktan güç alarak seçilmiş milletvekilinin de Parti yönetimlerine karşı kendilerini daha güçlü hissedebilmesi.

“Odun koysam seçtiririm!” anlayışının pratikte çok zorlaşması.

Demokratik rejimlerde “parti disiplini”nin öneminin farkındayım.

Siyasi partilerin demokratik yaşamdaki vazgeçilmez önemini de biliyorum.

Dar bölgenin parti disiplinini zayıflatacağı bir olgu. Ama özellikle büyük şehirlerde “şahıs” bazında değil “parti” bazında aday olmanın önemi devam edecek. Sadece küçük yerlerde dar veya daraltılmış bölge parti disiplinini bir ölçüde zayıflatır.

Buna karşın küçük yerlerde de büyük kentlerde de hangi partiden olursa olsun siyaseten etkisiz ve liyakatsiz kişilerin aday gösterilmesini mecburen engeller. Yoksa partinin adayı zor seçilir.

Yani avantajı sakıncasından çok daha fazla.

Ön seçimin önemi

Buna ilaveten milletvekili adaylarının en az dörtte üçünün önseçimle belirlenmesinin kanunla zorunlu tutulması da ayrıca isabetli olur.

Ama önseçimde adayların salt delegelerce değil o seçim bölgesindeki kayıtlı tüm parti üyelerince (en az 1 yıl üyelik yapmış olanlarca) belirlenmesi de çok daha meşruiyet sağlar.

Bu iki önerim gelirse Türkiye’de siyasetin çehresi inanın bir anda değişir.

Buna ilaveten siyasi parti genel başkanlarının da (en az 1 yılını tamamlamış) tüm parti üyelerince hakim gözetiminde seçilmesinin kanunla zorunlu tutulması ve delegelerin (genel başkan dışındaki) diğer parti organlarını seçmesi daha isabetli olur.

Halkın siyasete gerçekten meşru biçimde katılımını sağlar.

Sonuçta siyasette katılımcılığı, gerçek temsili ve meşruiyeti artıramazsak, iktidar değişimiyle bile demokrasiyi ileri götürmek hayal olur. Ülke olarak yerimizde sayar dururuz.

Yazarın Diğer Yazıları

Kürt sorunu çözülemez, kimse kimseyi kandırmasın!

Tüm vatandaşlara tanınmış haklardan Kürtleri de yararlandırmak, yani “eşit vatandaşlık hakları” yeterli mi? Yoksa Kürt kimliği hukuksal boyutta resmen tanınmadıkça ve korunmadıkça Kürtler açısından gerçek çözüm sayılmayacak mı?

Özgür Özel’in liderlik sınavı

Sayın Yavaş’ın partiden dışlanıp, bağımsız aday olması durumunda ise, pekâlâ mümkün olan kazanması halinde CHP bir kez daha kaybetmiş olacak. Bunun faturası da kuşkusuz Sayın Özel’e kesilecek ve büyük olasılıkla genel başkanlıkta kalması mümkün olmayacak. Belki de siyasi yolculuğunun sonuna gelecek

İki bakan, iki farklı performans: Milli Eğitim ve Dışişleri

Batı dünyasının laiklik dahil, demokrasi, hukuk ve insan hakları standartlarına uymayı ayak bağı gören siyasi iktidarların ülkeyi Batı’dan uzaklaştırmasına izin vermemek, bu ülkenin gelecek kuşaklarına karşı en önemli borcumuzdur

"
"