Ali D. Ulusoy*
Geçen haftalarda yargı ve adalet sisteminin askeri vesayetten cemaat-tarikat vesayetine ve büyük ölçüde de siyasi vesayet altına girme sürecini yazdım. Kendi tanık olduklarımdan da örnekler verdim.
Yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünde objektif kurumlarca yapılan sıralamalarda dünyada son sıralarda çıkmamız da zaten bunun bilimsel kanıtı.
Peki çözüm ne?
Çözüm perspektifini kabaca ikiye ayırmak daha rasyonel.
İlki, insan unsurunu geliştirmek.
İnsan kalitesinde düğümleniyor ve bunun kısa vadede çözümü yok.
İkincisi ise sistem değişikliği.
Sistemde ve mevzuatta bazı köklü değişiklikler ihtiyacı ve olması için de iktidar değişikliği gerekiyor.
İnsan unsurunu geliştirmek ile hukukçu kalitesini artırmaktan söz ediyorum.
Kalite derken de, sadece eğitim kalitesinden söz etmiyorum.
Aileden ve çevreden gelen terbiye ve ahlak anlayışı ve hatta insanın içinden gelen “vicdanı” da buna dâhil.
Yani hem iyi insan olmalı hem de iyi yetişmiş olmalı.
Vicdanlı, ahlaklı ve bilgili hukukçular ezici çoğunluğa ulaşmadan ideal çözüm zaten zor.
Her daim “kullanışlı” 1000 kişi
Şu anda yargı sistemindeki görece daha önemli konumları ve görevleri toplasanız herhalde en fazla 1000 civarındadır.
Yüksek mahkeme üyelikleri ve daire başkanlıkları, önemli illerin bölge mahkemeleri daire başkanlıkları, önemli illerdeki başlıca mahkeme başkanlıkları, başsavcılıklar, başsavcı vekillikleri gibi.
Bu görevlerin hemen tamamı için de belli bir kıdeme sahip olmak gerekiyor (1. Sınıfa ayrılmış olmak gibi). Bu durum atanma havuzunu daha da daraltıyor.
O halde yargının en üst kademeleri veya üst karar alıcıları, kimin kontrolünde olursa olsun, yargı içindeki bu önemli konumlara öyle ya da böyle getirmek zorunda oldukları bu maksimum bin göreve gelecek yargıç savcılarda belli mevki ve makamlara gelebilmek adına bir yerlerden talimat almaya teşne, siyasetin veya muktedirlerin “emir eri” konumunda veya kişilik zaafiyeti gösteren 1000 kişi bile bulamazlarsa, zaten yargının bağımsızlık ve tarafsızlık sorunu fiilen olmaz.
Siyasi iktidar istediği kadar HSK üyelerini kendi kontrolüne alsın. Yargıdaki toplam 13 bin civarındaki hâkim-savcı arasından bu önemli görevlere atanma kıdemine ve siciline sahip olan sanırım en fazla 6-7 bin civarında hâkim savcı vardır. Bu 6-7 bin kişi arasından yargıdaki bu daha önemli konumlara atanacak ve kişilik ve nitelik zafiyetleri gösterecek bin kişi bile bulunamasa ve mevcut hâkim-savcıların tamamına yakını zaten her koşulda işini hakkını vererek yapacak kişiler olsa, ortada yargı ve adalet sorunu kalmaz.
Demek ki sorun, gerek askeri vesayet döneminde, gerek cemaat veya siyasi vesayet döneminde, her daim yargıda “kullanışlı”, sorunlu ve işini hakkıyla yapmayan bir bin kişi bulunabilmesi.
Yargıda her daim bulunabilecek bu “kullanışlı” ve “her devrin adamı” olmaya teşne 1000 kişiyi bulmak ne zaman zorlaşmaya başlar ve bunların sayısı ne zaman ciddi biçimde düşerse (örneğin 200’lere 100’lere), o zaman yargıdaki sorunlar gerçek anlamda çözümlenmeye başlar.
(NOT: Haftaya çözüm için sistem ve mevzuat değişikliği önerisi)
*Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi.