08 Aralık 2021

İnsanın fikri bazda değişmesi "döneklik" midir?

Anlamadığım bir başka şey ise, o dekan ben yardımcısı iken, Cebeci Kampüsünde Perinçek'çi grubun sopalarla fakülte binasına girmesine engel olmak için iki kapıdan birini o birini ben tutup sopalardan kıl payı kurtulmuşken, şimdi nasıl olup ta onlara yakın durduğu…

Metin Feyzioğlu'nun (MF) Türkiye Barolar Birliği seçimini kaybetmesine çeşitli toplum kesimlerinin verdiği tepki enteresan bir sosyolojik deney niteliğinde.

Konunun avukat hatta hukukçu bile olmayan toplum kesimlerinde bile ilgiyle izlenmesi ve MF'nin seçimi kaybetmesinin çoğu kesimde büyük bir ferahlama, mutluluk ve sevinçle karşılanması hukukçular kadar sosyolog ve siyaset bilimcilerce de izlenmesi gereken bir vaka.

Eğer MF zaten baştan itibaren milliyetçi, muhafazakâr ve klasik sağcı biri olsaydı bu seçimi kaybetmesinin en azından sosyoloji boyutunda bu derece önemi olmayacaktı (bu konumda olsaydı zaten o göreve gelemeyeceği ayrı bir konu).

Olayı sosyolojik yönden bu derece ilginç yapan husus, MF'nin bu göreve ilk seçildiğinde yani öncesinde tipik bir CHP'li, solcu, sosyal demokrat ve özellikle de su katılmamış radikal bir Atatürkçü olarak tanınmasına ve bilinmesine karşın, son yıllarda bir anda 180 derece değişip AKP-MHP yanında saf tutuvermesi.

Daha 5-6 yıl önce merkez solun ve CHP'nin liderliğine soyunurken ve Ege sahil kasabalarının su katılmamış "laikçi teyzeleri" tarafından Atatürkçülüğün sembolü olarak görülürken, bir anda Ayasofya'da Atatürk'e kılıç sallayanlara destek olması veya sesini çıkarmaması...

Hatta ülkenin demokrasiye ve insan haklarına en çok ihtiyacı olduğu şu dönemde ceberrut devletçi ve insan haklarını ayak bağı gören güvenlikçi "derin devlet" yanında pozisyon alıvermesi de daha demokrat sol ve liberal sol kesimleri çileden çıkarıyor.

Yani olayın asıl ilginç yönü, ülkenin sol, sosyal demokrat, merkez sol, liberal sol ve Atatürkçü kesimlerinin MF'nin "döneklik" yaparak kendilerine ihanet ettiğini düşünmeleri.

Bu kesimler esas olarak "döneklik" olarak niteledikleri tavrına kızıyorlar. Yoksa mesele görevini iyi yapıp yapmaması değil.

Dönekliğin sosyolojisi

Türkiye'de öteden beri insanın fikri bazda hiç değişmeyip hep aynı kalıp içinde kalmasının olumlu ve iyi bir nitelik olduğu yönünde toplumda genel bir inanış var. Kişinin fikri bazda değişip dönüşmesi genelde olumsuz bir karakter olarak görülüyor.

Geçenlerde milliyetçi camianın önemli önderlerinden biri öldüğünde arkadaşlarının kendisini övmek için sarfettikleri "Fikirlerini hiç değiştirmedi!" sözü dikkatimi çekti.

Hatta fikri bazda önceki konumundan farklı bir yeni konuma gelmiş kimselere kolaylıkla "dönek" sıfatı yakıştırılması çok olağan.

Bu konuda Uğur Mumcu özel uzmanlık sahibiydi. Özal döneminde merkez liberal konumlara doğru evrilen eski solcu/sosyal demokratlara "dönek" sıfatı yakıştırması meşhurdu.

Yanlış anlaşılmasın. Ankara Hukuk'ta kürsümüzün eski asistanı da olan kendisini severim. Öldürüldüğünde çok üzülmüştüm. Vakfında da gönüllü çalışmalarım oldu. Yöneticiliğim döneminde Ankara Hukuk'taki en büyük amfiye onun adının verilmesini sağladım.

Ne var ki fikirleri değişime uğramış ve fikri bazda kendini öncesine göre artık farklı yerde konumlandırmayı tercih eden herkese toptancı biçimde "dönek" etiketi yapıştırmasını hiçbir zaman doğru bulmadım.

Arkadaşlık uyarıyı gerektirir mi?

Feyzioğlu'na geri dönersek.

Kendisiyle Ankara Hukuk'ta asistanlıktan arkadaşız. Dekan iken yardımcılığını da yaptım. Ancak benim için arkadaşlık, günahlarını üstlenmeyi gerektirmese de, hatalarında uyarmayı gerektirir. Barolar Birliğindeki yeni sistemin adil ve hukuki olmadığına dair makale yazdım (Bkz. T24, 1 Temmuz 2020). Bu sistemle tekrar seçilse bile bunun ancak Pirus zaferi olacağına dair uyardım.

2014'deki Danıştay açılışında zamanın Başbakanı Erdoğan ile atışmasından, bugün onun yanında saf tutmaya nasıl geldiğini bilmiyorum. Üstelik (şakası bir yana) o atışma nedeniyle, Danıştay'dan kendi isteğimle ayrılmamdan dolayı Cumhurbaşkanının elinden alacağım plaketi de alamamıştım!

Anlamadığım bir başka şey ise, o dekan ben yardımcısı iken, Cebeci Kampüsünde Perinçek'çi grubun sopalarla fakülte binasına girmesine engel olmak için iki kapıdan birini o birini ben tutup sopalardan kıl payı kurtulmuşken, şimdi nasıl olup ta onlara yakın durduğu…

Bütün bunlar bir yana, beni en çok üzen ise, Atatürkçülüğüne toz kondurmayan arkadaşımın, Ayasofya'nın açılışında cami hutbesinden Atatürk'e kılıç sallanarak meydan okunmasına bile iki çift laf edemediği gibi, adeta kutlamak için mekan önünde poz vermesi.

Dönmek ve dönüşmek

Kuşkusuz insan fikri bazda değişime ve dönüşüme uğrayabilir.

İnsanların fikirleri, görüşleri, siyasi pozisyonları zaman içinde değişime uğrayabilir.

Ne var ki bu değişim ve dönüşümün "döneklik" niteliğine bürünmemesi için bu değişimde belli bir samimiyet bulunmalı. Mesela değişim çok ani ve 180 derece katı olmamalı. Belli bir doğal devinim içinde olmalı. Bu ani değişime ani kariyerist kazanımlar eşlik etmemeli.

Yine bizim kürsüden rahmetli Mukbil Özyörük için söylenirdi.

En su katılmaz katı Marksist iken, bir anda dönüşüp sonradan bu kez de en katı liberal sağcı olduğu söylenirdi. Bir uçtan diğer uca. Uğur Mumcu'nun "döneklik" etiketinden nasibini de almıştı tabii.

Şahsen serde "yörüklük" olduğundan mı nedir, bulunduğu yerde ve konumda pek uzun süre kalamayanlardanım.

Fakültede öğrencilikte ve asistanlıkta klasik solcu-sosyal demokrat yapıdayken, Fransa'daki doktorada, bizdeki solculuğun fazla elitist ve devletçi niteliğine isyan edip daha merkeze hatta liberal demokrat konuma geldim. Daha yakın dönemlerde ise liberal sağ dahil, sağın gerçek demokrasiye geçişteki samimiyetsizliğini fark edince şimdilerde kendimi yeniden merkez solda görmeye başladım.

Rahmetli kürsüdaşım Uğur Mumcu hayatta olsaydı beni de "döneklikle" suçlar mıydı bilmiyorum.

En azından fikirlerimi gerçekten öyle hissetmeden değiştirmedim. Danıştay üyeliği gibi ulaşmak için kimlerin neler yapmayacağı makamları kendi isteğimle bıraktım. Koltuklara yapışmadım.

Yazarın Diğer Yazıları

Kürt sorunu çözülemez, kimse kimseyi kandırmasın!

Tüm vatandaşlara tanınmış haklardan Kürtleri de yararlandırmak, yani “eşit vatandaşlık hakları” yeterli mi? Yoksa Kürt kimliği hukuksal boyutta resmen tanınmadıkça ve korunmadıkça Kürtler açısından gerçek çözüm sayılmayacak mı?

Özgür Özel’in liderlik sınavı

Sayın Yavaş’ın partiden dışlanıp, bağımsız aday olması durumunda ise, pekâlâ mümkün olan kazanması halinde CHP bir kez daha kaybetmiş olacak. Bunun faturası da kuşkusuz Sayın Özel’e kesilecek ve büyük olasılıkla genel başkanlıkta kalması mümkün olmayacak. Belki de siyasi yolculuğunun sonuna gelecek

İki bakan, iki farklı performans: Milli Eğitim ve Dışişleri

Batı dünyasının laiklik dahil, demokrasi, hukuk ve insan hakları standartlarına uymayı ayak bağı gören siyasi iktidarların ülkeyi Batı’dan uzaklaştırmasına izin vermemek, bu ülkenin gelecek kuşaklarına karşı en önemli borcumuzdur

"
"