20 Mart 2024

Her işi belediyeler yapacaksa hükümet ne iş yapacak?

Madem sosyal yardımlar dahil her sosyal ihtiyacı belediyeler karşılayacak, o zaman oldu olacak ulusal savunma ve adalet dışındaki tüm hizmetleri de belediyelere devrederek, merkezi hükümeti devreden çıkaralım!

İyice yaklaşan yerel seçimler öncesi çoğu belediye başkan adayının vaatlerinin önemli bir kısmının iyice fakirleşen halka daha çok sosyal yardım yapmak üzerine kurgulandığı anlaşılıyor.

Geçen gün Ankara'da iktidar bloğu adayının her emekliye aylık 5 bin TL para yardımı vaadi gözüme çarptı.

Siyasi iktidarın kendisi emeklilerin büyük çoğunluğuna asgari ücreti bile çok görüp vermezken, kendi belediye başkan adaylarının belediye bütçesinden emeklilere bol keseden para yardımı vaadi traji-komik bir çelişki tabii.

Merkezi idarenin koskoca devlet bütçesinden veremediği parayı bir belediye kendi sınırlı bütçesinden verecekmiş!

Realist olmadığı çok belli. Ama siyasette dilin kemiği ve vaatlerin realistliği yok.

Ama konumuz bu değil.

Konumuz son yıllardaki fahiş zamlar ve ekonomik çöküntü sonucu iyice fakirleşen halka sosyal yardım yapmanın hukuken belediyelerin asli ve öncelikli görevi olup olmadığı.

Belediyelerin görevlerinde öncelik sırası

Belediyelerin zorunlu ve seçimlik (ihtiyari) görevleri Belediye Kanununda sayma yoluyla belirlenmiş (m.14). Bunlardan hangilerinin büyükşehir belediyelerinin alanına gireceği ise Büyükşehir Belediye Kanununda ayrıca belirtilmiş.

Zorunlu görevlere bakıldığında, öncelik imar, içme suyu, kanalizasyon gibi kentsel altyapı, şehir içi ulaşım, çevre, temizlik, katı atık, park ve spor alanları ve zabıta hizmetlerine verilmekle birlikte; konut, sosyal hizmet ve yardım, meslek kazandırma, öğrenci yurdu yapımı, ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi de zorunlu görevler arasında sayılmış.

Seçimlik (ihtiyari) hizmetler olarak ise sağlık tesisleri ve okul binaları, mabet yerleri yapımı ve onarımı ve kültür varlıklarının bakım ve restorasyonu gibi hizmetler sayılmış.

Kanunun anılan hükmünde belediyelerin görevleri hakkında iki önemli şart konulmuş:

İlki, belediyeler bu sayılan görevleri ancak "mahalli müşterek ihtiyaç" olması halinde yürütebiliyor. Bunun anlamı ise bu görevler merkezi idarenin alanına giriyorsa, yani ulusal hizmet niteliğinde ise belediyeler değil merkezi hükümet tarafından yürütülecek.

Aslında bu kriteri doğrudan Anayasa da öngörmüş (m.127).

İkinci şart ise belediyelerin bu görevlerde öncelik sırasını "mali durum" ve "hizmetin ivediliğine" göre belirlemek zorunda olması.

Yani zorunlu görevlerin kendi içindeki yerine getirilme sırası bu üç kritere göre belirlenecek:

Merkezi idarenin/hükümetin görev tanımına girip girmemesi.

Belediyenin mali durumunun cevaz verip vermemesi.

Hizmetin yerel hizmet bakımından aciliyeti, yani ivediliği.

Belediye kanununda dikkat çekici eksiklerden biri aslında zorunlu hizmetlerin kendi içinde bir öncelik sırasının açıkça belirtilmemesi.

Kanundaki hüküm düzenlenirken özensiz davranılmış.

Örneğin konut, sosyal yardım, meslek kazandırma ile ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi görevlerinin, önemli olmadığından değil ama yerel hizmet niteliği değil ulusal hizmet niteliği ağır bastığı, yani merkezi hükümetin asli görevine girmesi gerektiği için, belediyelerin zorunlu görevi olmaması ya da diğer zorunlu yerel hizmetlere göre önceliği olmadığının belirtilmesi uygun olurdu.

Gerçi kanunda yukarıda belirtilen kriterler dikkate alındığında, bu sonuca yorum yoluyla da ulaşmak bence mümkün.

Bu bağlamda kanaatime göre kanunda sayılan üç kriter uyarınca belediyelerin zorunlu hizmetlerde önceliği kentsel altyapı (imar, içme suyu, kanalizasyon), şehir içi ulaşım ve yollar, çevre, katı atık, temizlik, park, zabıta gibi asli yerel hizmetlere vermesi hukuken de gerekli denilebilir.

Bu çerçevede belediyelerin, hukuken örneğin konut, sosyal yardım, meslek kazandırma ile ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi gibi merkezi hükümetin görev tanımıyla daha çok bağlantılı hizmetleri ancak yukarıda sayılan asli yerel hizmetlerden yeterli kaynak kalırsa yerine getirmesi ve bu ikincilere öncelik vermemesi gerektiği kanısındayım.

Nitekim belediyelerin kaynaklarının sınırsız olmadığı ve bütçe imkanlarının sınırlı olduğu malum.

Belediyelerin çok büyük bölümünün ve özellikle de küçük belediyelerin kendilerine yeten mali kaynaklara sahip olmadığı ve İller Bankası yani merkezi idareden gelen mai kaynak olmasa ekonomik yönden çökeceği biliniyor.

Bu bağamda örneğin bir belediyenin, merkezi hükümetin hatalı ekonomi politikaları sonucu fakirleşen halka sosyal yardım yapabilmek için ciddi bir kaynak ayırması demek, belki de o belediye sınırları içinde yaşayanları asli yerel altyapı hizmetlerinden (kanalizasyon ve içme suyu şebekesinin yenilenmesi veya kent içi ulaşımda raylı sistemin gelişmesi gibi) mahrum etmek anlamına gelecektir.

Sonuçta merkezi hükümetin hatalarının ceremesini belediye hizmetlerini yeterince alamayacak halk çekecektir.

Halkın fakirleşmesinin sorumlusu belediyeler mi?

Uygulamada sosyal nedenlerle belediyelerin sosyal yardımlara ciddi bir bütçe ayırmasını tabii ki anlıyorum.

Salt merkezi idareden gereken yardımlar gelmiyor ya da yeterince gelmiyor diye yerel yöneticilerin fakirlikten inim inim inleyen halkı görmezden gelememesi sadece siyaseten prim yapmasıyla açıklanabilecek kadar basit bir olgu değil kuşkusuz. İşin insani yönü de olduğu bariz.

Ne var ki uygulamadaki bu denklemin çok ciddi bir sosyolojik, politik ve hukuksal açmaz ve sorunsal barındırdığı da kesin.

Merkezi hükümetin fütursuz ve yanlış ekonomi politikalarını yerel planda sosyal yardımlar yoluyla belediyeler absorbe edecekse ve yanlış politikaların merkezi hükümete siyasi yansıması bu nedenle minimumda kalacaksa, bu olgu merkezi hükümeti yanlış politikalar izlemekte daha da umarsız davranmaya sevk etmeyecek mi?

Bunun sonucunda siyasi hesap verebilirlik (accountability) 2denilen olgunun anlamsız kalması ciddi bir siyasi meşruiyet sorunu da doğurmayacak mı?

Sahi bu durumda merkezi hükümet ne iş yapacak?

Madem sosyal yardımlar dahil her sosyal ihtiyacı belediyeler karşılayacak, o zaman oldu olacak ulusal savunma ve adalet dışındaki tüm hizmetleri de belediyelere devrederek, merkezi hükümeti devreden çıkaralım!

Böylece en azından tasarruf da sağlar, daha az vergi öderiz.

Ali D. Ulusoy kimdir?

Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur.

Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur.

ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür.

Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri.

Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008.

Yazarın Diğer Yazıları

23 Nisan ve "okuyup büyük adam olmak" hayali

Çocuklarda ve gençlerde artık "okuyup büyük adam olma" hayali kalmadı

YÖK'ün yeni yurt dışı denklik düzenlemesi: Doğrular ve yanlışlar

Yeni yurt dışı diploma denkliği kuralları açısından usuli yönden hukuksal risk almamak adına, eğer yurt dışında üniversite lisans eğitimi yapmak istiyorsanız ya da çocuğunuzu yönlendirmek istiyorsanız, size tavsiyem, dünya sıralamasında ilk 400'e giren üniversitelere gitmeniz. Denklik açısından hiç hukuksal risk taşımayan seçenek bu

Merkez sağ nasıl dirilir?

Olası bir yarışta Mansur Yavaş'ın arkasında duracak bir merkez sağ partinin oluşması ideal siyasi çözüm için çok önemli