23 Eylül 2020

Devletten iş alan şirketlere el koymak kolay mı?

Muhalefette iken bu konuda deyim yerindeyse "bol keseden" konuşmak kolaydır. Ama günü gelip elinizi taşın altına koyduğunuzda durum değişebilir

Ana muhalefet partisi genel sekreteri, iktidara geldiklerinde hükümete yakınlıkları sayesinde özelleştirmeler ve diğer ihalelerle devletten haksız şekilde iş alan ve kendilerine Hazine garantileri verilen büyük şirketleri "kamulaştıracaklarını" açıklamış.

Sayın genel sekreter sanıyorum "kamulaştırma" derken "devletleştirme"yi kastetmiş. Çünkü hukukta teknik açıdan iki kavram birbirinden farklıdır.

Kamulaştırma, kamu hizmetinde ihtiyaç duyulan özel kişiye ait bir "taşınmaz" malın rayiç bedeli sahibine ödenerek kamu mülkiyetine geçirilmesidir.

Devletleştirme ise savaş, ekonomik kriz gibi olağanüstü bir durumda özel kişilere ait şirketlere (şirket hisselerine) devletçe el konulmasıdır.

Buna yakın başka bir kavram ise "millileştirme". Yabancılara ait olan şirketlere devletçe el konulması. Yabancıya ait şirketi "yerli ve milli" yapıverme.

Hukukta teorik olarak devletin bunları yapması kolaydır. Ama siyasi ve özellikle de ekonomik sonuçlarını göze almak zordur.

Sahiplerinin ulusal mahkemelerde açacakları davalardan korkmazsınız belki. Bir yolunu bulur, "yerli ve milli" yargıçlara reddettirirsiniz kolayca.

Ama sahipleri işi AİHM gibi veya "uluslararası tahkim" gibi uluslararası mercilere intikal ettirdiklerinde (ki mutlaka ettirirler) işin rengi değişir. Eliniz kolunuz bağlanır. Mr. Spano’lar tarafından öyle yüklü tazminatlara mahkûm olursunuz ki el koyduğunuza pişman olursunuz. Öyle onursal doktoralar, ballı-kaymaklı geziler de işe yaramaz o noktada, emin olun. Tazminatı ödememek için mırın kırın etseniz de eninde sonunda paşa paşa ödersiniz. Yoksa yurtdışından bulduğunuz kredilere, ihracat ödemelerine filan kaynağında el koyuverirler. Hem de misli faiziyle.

Örnek mi? Rusya’da Putin, siyasi nedenlerle büyük bir enerji şirketi olan Yukos’a el koydu. Bedel filan ödemeden devletleştirdi. Uluslararası Tahkim Mahkemesi Rusya’yı şirket hissedarlarına 50 milyar dolar tazminat ödemeye mahkûm etti! Lahey’deki temyiz mahkemesi de bu kararı onadı.

Yabancı yatırımcılar artık iyice akıllandı. Uluslararası tahkim şartı olmadan hiçbir devlet işine girmiyorlar zaten. Uzan’lardan sonra artık yerli yatırımcılar da uyandı. Yabancı ortak almadan hiçbir devlet işine girmiyorlar. Zira özellikle yabancı ortak kullanmayan "yerli ve milli" Uzan’lar, enerji şirketlerine el koyulması üzerine uluslararası tahkime gidemediler ve ulusal mahkemelerde tabii ki kaybettiler.

"Bodoslama" değil "rafine" mekanizmalar

Şu şekilde mırıldandığınızı duyar gibiyim:

"Yahu siyasetçiler tarafından yandaş şirketlere peşkeş çekilen kamu kaynaklarının, ballı ihalelerin, geçen olsa da olmasa da milyarlarca dolarlık geçiş garantileri ile devlete yüklenen köprüler, yollar ve diğer işlerin hesabı sorulamayacak mı? Yaptığı yapanın yanına kar mı kalacak? Devletin ve dolayısıyla tüm vatandaşların yediği bu "kazıkların" engellenmesi mümkün olmayacak mı?"

Kesin olan şu ki, açılamayan düğümün kılıçla kesilip atılması gibi, bu konu "devletleştirme" ile çözümlenmeye çalışılırsa büyük hata olur. Astarı yüzünden pahalıya gelir. Verilen Hazine garantilerinin daha da fazlası tazminat ödenmek zorunda kalınır.

Bunun yerine daha teknik ve rafine hukuksal mekanizmaların kullanılması gerekir. Daha da önemlisi, bu konularda çalışan az sayıdaki yetkin uzman hukukçuyu bu şirketler yerine devlet için çalışmaya ikna edebilmeniz lazım.

Daha teknik mekanizmalar derken, örneğin bu şirketleri asıl değerli kılan, devletten aldıkları işler ve bu işleri yapmalarına hukuksal olarak imkan sağlayan sözleşmeler ve lisanslardır. Bu sözleşmeler ve lisansların ise hukuken şeffaf ve rekabete açık bir kamu ihalesi marifetiyle elde edilmiş olması gerekir. Yani bu ihalelerin haksızlıkla ve "yolsuzluk"la kazanılmış "adrese teslim" ihaleler olduğunun kanıtlanabilmesi hukuken kilit bir nokta. Böylece bu ihalelerin haklı sebeple sonradan iptalinin hukuksal koşullarının ortaya konulabilmesi lazım. Ama bu hususlarda uluslararası mercileri ikna etmek öyle kolay değildir. Çok ciddi bir profesyonel hukuk altyapısı ve uzmanlık gerektirir.

Yani bu hazine garantili fahiş projelerin devlete haksız yükünden kurtulmak oldukça zor, ama imkansız değil. Öyle, "iktidara gelince bunlara el koyarız, olur biter!" demekle olacak işler değil.

Konformist yol mu, idealist yol mu?

Bu noktada belki de en önemli şey, muhalefet bloğunda bu yönde gerçek ve sağlam bir iradenin bulunup bulunmadığı ya da gelirse "o gün" (iktidar günü) geldiğinde bulunup bulunmayacağı.

Muhalefette iken bu konuda deyim yerindeyse "bol keseden" konuşmak kolaydır. Ama günü gelip elinizi taşın altına koyduğunuzda durum değişebilir.

Köklü bir iktidar değişiminde bu konuda yeni iktidar için iki seçenek vardır: Konformist yol ve İdealist yol.

Konformist yol, kolay yoldur. İktidara geldiğinizde kamuoyunun gözünü boyamak için "dostlar alışverişte görsün" babından sembolik bir-iki adım atarsınız. Eski yönetimin adamı birkaç göstermelik "günah keçisi" bulursunuz. O birkaç kişinin üzerine topla tüfekle ölçüsüzce gidip kamuoyuna şovunuzu yaparsınız. Ama arka planda benzer bir sistemi, onlar kadar abartmadan ve daha akıllı biçimde, fazla göze batmadan kendiniz için kurarsınız.

Fıkradaki gibi, arapaşı çorbasını içerken "aaah öldüm!" diyene karşı, "ver biraz da biz ölelim!" diyerek devranı döndürürsünüz.

Bir süre sonra bir de bakmışsınız ki eski sistemin uyanıkları allem edip kallem edip yeni sistemde de köşe başlarını tutuvermişler. Eski sistemin asıl mağdurları yeni sistemde de oyun dışında kalıvermiş.

İdealist yol ise zor olanı seçmektir. Körü körüne intikam hissine kapılmadan, ama yapanın yaptığının yanına kar kalmasına da müsaade etmeden, hukuk sınırları içinde gerçekten hesap sorarak. Eski sistemin zaaflarını iyi tespit edip aynı hatalara düşmeyerek. Kamuya uğratılan zararların önlenmesi için canla başla çalışarak.

Sonuçta önemli olan daha demokratik, daha dürüst, daha insani, daha adil bir yeni sistem inşa etmek için samimi olmak. Ne kadar gerçekçi bilmiyorum. Ama hayali bile güzel. Öncelikle demokratik bir iktidar değişiminin gerçekleşmesi ise küçük bir ayrıntı (!) tabii.

Yazarın Diğer Yazıları

Kürt sorunu çözülemez, kimse kimseyi kandırmasın!

Tüm vatandaşlara tanınmış haklardan Kürtleri de yararlandırmak, yani “eşit vatandaşlık hakları” yeterli mi? Yoksa Kürt kimliği hukuksal boyutta resmen tanınmadıkça ve korunmadıkça Kürtler açısından gerçek çözüm sayılmayacak mı?

Özgür Özel’in liderlik sınavı

Sayın Yavaş’ın partiden dışlanıp, bağımsız aday olması durumunda ise, pekâlâ mümkün olan kazanması halinde CHP bir kez daha kaybetmiş olacak. Bunun faturası da kuşkusuz Sayın Özel’e kesilecek ve büyük olasılıkla genel başkanlıkta kalması mümkün olmayacak. Belki de siyasi yolculuğunun sonuna gelecek

İki bakan, iki farklı performans: Milli Eğitim ve Dışişleri

Batı dünyasının laiklik dahil, demokrasi, hukuk ve insan hakları standartlarına uymayı ayak bağı gören siyasi iktidarların ülkeyi Batı’dan uzaklaştırmasına izin vermemek, bu ülkenin gelecek kuşaklarına karşı en önemli borcumuzdur

"
"