02 Eylül 2020

Arabuluculuk yargıyı rahatlatır mı?

Arabuluculuk son derece medeni bir uygulama. Kişiler arasındaki her uyuşmazlığın illa ki mahkemece ve yargıçlarca çözümlenmesi gerekmiyor

Yeni Adli Yıl açılırken Adalet Bakanlığı yargıdaki en önemli yenilikler arasında arabuluculuk kurumunun uygulama alanının genişletilmesi ve etkinleştirilmesini belirtmiş.

Arabuluculuk, hukuksal uyuşmazlıkların dava açılmadan ve mahkemeler devreye sokulmadan daha pratik yollarla çözümlenme yollarının en başta geleni. Tıpkı hakemlik (tahkim), uzlaştırma ve sulh gibi. Bunlara alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri (ADR) de denir.

Arabuluculuk "ihtiyari" yani dava açılmadan önce başvurulması seçimlik olabileceği gibi "zorunlu" da olabilir. Yani dava açılmadan önce davacı bu yolu denemeden dava açamaz. Buna "dava şartı" deniyor.

Siyasi irade son yıllarda arabuluculuk müessesesini etkinleştirmeye ve Türk hukuk sisteminde davalara ve mahkemelere "alternatif" mucizevi bir formül olarak sunmaya karar verdi. Bu yönde önemli yasal değişiklikler yapıldı. Özellikle zorunlu arabuluculuğun alanı genişletildi.

Artık bugün itibarıyla hemen tüm ticari davalarda, tüketici davalarında ve iş davalarında (işten çıkarmalar, işçinin parasal haklarının ödenmemesi vs.) arabuluculuk dava şartı oldu. Yani bu davalarda önce arabulucuya gidilmesi zorunlu. Dava ancak arabuluculuk uygulaması sonucu uyuşmazlığın çözümlenmesi mümkün olmadığı takdirde açılabiliyor. Arabulucuya başvurmadan dava açıldığı takdirde mahkeme davanızı baştan reddediyor.

Bazı davalarda ise ihtiyari olarak bile arabulucuya gitmek mümkün değil. Boşanma, velayet, idari yargıdaki iptal davaları gibi kamusal boyut taşıyanlar bu durumda.

Arabulucunun hakemden (tahkim) farkı, uyuşmazlıkta kimin haklı olduğuna taraflara rağmen bağlayıcı biçimde karar verememesi. Arabulucu çözümü empoze edemiyor. Sadece çözüm önerisinde bulunuyor. Öneriyi her iki taraf da kabul ederse durum tutanağa bağlanıyor ve tarafları bağlayıcı hale geliyor. Bu durumda artık iki taraf da dava yoluna gidemiyor. Aksi durumda dava yolu açık. Taraflar dava yoluna gidip uzun süre beklemek yerine, daha aza bile razı olup uyuşmazlığı bu yolla sonlandırmayı tercih edebiliyorlar.

Arabuluculuk öyle herkes tarafından yapılabilecek bir iş değil. Kanun bu konuda avukatlık gibi ayrı bir "kamusal serbest meslek" ihdas etmiş. Tıpkı avukatlık gibi sadece hukuk mezunları bu işi yapabiliyor. Ama sadece hukuk mezunu olmak yetmiyor. Adalet Bakanlığı tarafından organize edilen ayrı bir mesleğe giriş sınavını kazanmak ve bundan önce de bu konuda belli süre özel eğitim alarak sertifika almak gerekiyor.

Daha da ilginci, bu mesleğe giriş sınavı hem bir yeterlik sınavı olarak hem de aynı zamanda bir yarışma sınavı olarak dizayn edilmiş. Yani Bakanlık tarafından her bir dönem için belirlenmiş sınırlı bir kontenjana girecek kadar yüksek puan alamazsanız, asgari yeterlik puanını alsanız bile mesleğe giriş sınavını kazanamamış oluyorsunuz. Örneğin son sınavda Bakanlık son derece az bir kontenjan belirlediği için, yarışma puanı 92'ye yükseldiğinden, 90-91 alanlar bile sınavda başarısız sayıldı!

Oysa sonuçta bir serbest meslek olan ve kamudan herhangi bir kadro veya maaş alınmayan bir iş için idari kararlarla böylesine küçük bir havuz oluşturulmasındaki kamusal ihtiyacı ve objektif amacı anlamak gerçekten güç. Serbest meslekler için kuşkusuz "hukuk mezunu olmak" gibi objektif şartlar konulabilir ve asgari bilgi barajı (yeterlik sınavı) konulabilir. Ancak "bu serbest mesleği sadece şu kadarcık kişinin yapmasına izin veriyorum!" tarzı dar bir "oligopol" oluşturulması doğru ve tutarlı olmadığı gibi aslında Rekabet Kanunu'na dahi aykırı.

Daha da ilginci, benzer nitelikli olup yetki alanı ve fonksiyonu arabuluculuğa göre çok daha geniş ve etkin olan diğer bir hukuk serbest mesleği olan avukatlık için bile böylesine kısıtlı ve zorlaştırılmış bir sınav uygulaması bulunmuyor. Nitekim avukatlık için ancak 4 yıl sonra uygulanacak bir "yeterlik" sınavı öngörülmüş durumda. Öyle kontenjan sınırı filan da yok. Mesleğe girişi çok daha kısıtlandığına göre,  arabuluculuk hangi özelliği nedeniyle avukatlıktan bile daha önemli görüldü acaba?

Bu arada arabuluculuk işine hiç niyetlenmemiş ve sınava da girmemiş az sayıdaki hukukçular arasında olduğumu da belirteyim ki akla, tilkinin uzanamadığı ciğer hikayesi gelmesin!

Taraflar belli bir arabulucu isminde anlaşamazlarsa, arabulucu Adalet Bakanlığı tarafından listeden resen belirleniyor. Bu belirlemenin objektif biçimde yapılmadığına ve uygulamada kayırmacılık yapıldığına dair iddialar bulunuyor. Bu belirlemenin yöntemini açıkçası tam bilmiyorum. Ama ilgili herkes tarafından sorgulanabilir ve teyit edilebilir şeffaf bir sistem kurulamadıysa yani bu belirlemeler kapalı kapılar ardında yapılıyorsa, bu tür şaibe iddiaları kaçınılmaz olur.

Sonuçta arabuluculuk son derece medeni bir uygulama. Kişiler arasındaki her uyuşmazlığın illa ki mahkemece ve yargıçlarca çözümlenmesi gerekmiyor. Mahkemelerin insani olmayan iş yükünü hafifletmek adına uygulama alanının daha da genişletilmesinde fayda var. Fakat hangi akla hizmet düşünüldüyse, bu serbest mesleğe girişi yapay biçimde sınırlamaya son verip, asgari niteliklere sahip hukukçular arasında olabildiğince rekabete açmak en doğrusu.

Yazarın Diğer Yazıları

Kürt sorunu çözülemez, kimse kimseyi kandırmasın!

Tüm vatandaşlara tanınmış haklardan Kürtleri de yararlandırmak, yani “eşit vatandaşlık hakları” yeterli mi? Yoksa Kürt kimliği hukuksal boyutta resmen tanınmadıkça ve korunmadıkça Kürtler açısından gerçek çözüm sayılmayacak mı?

Özgür Özel’in liderlik sınavı

Sayın Yavaş’ın partiden dışlanıp, bağımsız aday olması durumunda ise, pekâlâ mümkün olan kazanması halinde CHP bir kez daha kaybetmiş olacak. Bunun faturası da kuşkusuz Sayın Özel’e kesilecek ve büyük olasılıkla genel başkanlıkta kalması mümkün olmayacak. Belki de siyasi yolculuğunun sonuna gelecek

İki bakan, iki farklı performans: Milli Eğitim ve Dışişleri

Batı dünyasının laiklik dahil, demokrasi, hukuk ve insan hakları standartlarına uymayı ayak bağı gören siyasi iktidarların ülkeyi Batı’dan uzaklaştırmasına izin vermemek, bu ülkenin gelecek kuşaklarına karşı en önemli borcumuzdur

"
"