10 Eylül 2024

Nar-İn

Narin’in nar gibi kutsal bedeninin ruhu karşılığını beklemekte. Zaman bu karşılığı verebilecek midir? Zaman geçmemeli. Yoksa köyün içindekilerin bazılarının ruhu bu bedeli ödeyecek midir? Zaman ancak bunu gösterir

Narin Güran

Nar kutsal kitaplarda bereketli ve kutsal bir meyve olarak adlandırılır. Kutsal olduğuna göre bir ruhu vardır. O ruhu bereket vermektedir. Nar eğer kendisini toprağa atarsa o zaman mevsiminden başlayarak sene de bereketli geçecektir. Hem Yunan hem de Roma dünyası için de narın kutsal olduğu ve bu anlamda kullanıldığı bilinmektedir. Nar ağacı hem kutsaldır hem de cehennemin ilahına eşlik etmektedir. Kırmızıdır tıpkı cehennem ateşi gibi.

Böyle bir meyve o kadar değerlidir ki edebiyatımıza girmiştir. Birçok yazarın kitabı içinde narlar vardır. Ahmet Haşim’den, Eflatun Cem Güney’den, Bilge Karasu’dan başlayarak, İlhan Berk’e kadar nar yazınımızın değerli bir kelimesidir. Karasu annesinin yere attığı ve her tanesinin dağıldığı nar tanelerini vurgulamakta değil miydi? Hem dini olarak kutsal hem de edebi olarak bereketli olan bu nar aynı zamanda da bir isimdir. Öyle değil mi?

Narin adlı Diyarbakırlı küçücük kız. Cansız bir beden. Nar’dan türeyen bir isim. Narin’in hem nar hem de kırılgan olan bedeninin torba içinde bulunması ne anlama gelmektedir? Kuran kursuna giden bu kızcağız. Torbaya girmiş bir beden. Neden? Neden bu kadar uzun süre kayboldu? Kim yapabiliyor bunu? Cansız bir beden kutsal bir nar kelimesinden türemiş değil mi? Nar ve İn’den (mağaranın gizli kovuğu) türeyen kırılgan bir beden: Narin.

Nasıl olur da bir abla merdivenden düşüp ölüyor? Nereden kaynaklanmakta bunlar? Nasıl? Diyarbakır barosu avukatları nereye kadar gidebilecekler? Bir itirafçı çıkıyor ortaya. Aile para karşılığı bir veriyi ortaya koyuyor. Muhtar deniliyor. Nasıl? Suskunluk neden? Ses çıkamıyor kızcağızın ailesinden. 19 gün boyunca aranan bir küçücük beden. Olaydan on gün sonra neden yayın yasağı? Sonra neden bitti bu?

Cinayetin nasıl olduğu meçhul şimdilik. Nasıl parçalanmış bir beden bir torbaya konulabiliyor ve bir dereye saklanabiliyor? Narin kırılgan bir bedene sahip olan bir kız çocuk. Nasıl yapılabiliyor? Nasıl kırılabilip, parçalanabiliyor?

Cinayeti kim işledi? Bulunabilecek mi? Kim veya kimler neyi saklamaktadır? Neden yapıldı bu? Amca neden tutuklu, ama nasıl? Suçlu mu? Kim yaptı? Küçük bedeni gömen kişi para karşılığı bu işi yapmışsa eğer, nasıl? Ruhu acımaz mı bu insanın. İsyan etmez mi ruhu? Vicdanı bu kişinin. Ruhu, bir nesne haline sokulan küçücük bedenin ruhunu nasıl duymaz? İki insan ruhu arasında, insan ve başka bir beden arasında, insan ve bir nesne haline giren bir parçalanmış beden arasında nasıl bir ruhani ilişki vardır? Köyün ruhu ortak bir ruhu yok mu? Köy kolektif bir ruha sahip değil mi? Aile nasıl bunu yaşamaktadır? Canilik eylemi nasıl yapılabilir? Bir insan ruhu başka bir ruhu yok edebilir.

Sosyolog ve antropolog Marcel Mauss daha geçtiğimiz yüzyılın başlarında “armağan ekonomisi” üzerine yaptığı olağanüstü çalışmalarında ruhlar arası alışverişten bahsetmişti. Bir nesnenin başka birisine geçmesiyle birlikte nesnenin ruhu o kişiye yapıştığına göre, onu kurtarma işlemi hemen bunun karşılığını vermekten geçmektedir. Ruhun kirlenmesi demek aldığının karşılığını verememekten kaynaklanmaktadır. Burada susma olamaz. Cevap vermek ruhu kurtarmaktır. Yoksa “lanetli bir pay” yapışmaktadır hem bedeni alana hem de onu alanın ailesine ve çevresine. Armağan demek bir şeyi almak demektir. Hele bir beden alınmış ve yok edilmiş ise bu ne anlama gelebilir? Canı alan aldığı ruhu almıştır lanetlenmiştir istese de istemese de.

Armağan ekonomisi almak ve vermek üzerine kuruludur; üstelik de aldığından fazlasını vermek zorundadır. Ruhu alan aldığı ruha bağlanmıştır. Ondan kurtulamaz. Ancak itiraf ederse belki borcunu ödeyebilecektir. Aldığı canın bedelini, parçaladığı bedenin karşılığını vermekla yükümlüdür. Yoksa “lanetlenmiştir.” Kendi aldığı canın bedeninin ruhu ona yapışmış demektir. Ondan kurtuluş yoktur. Yapışmış bir ruha başka bir ruh karşılık verecektir. Yoksa kurtulma yoktur. Hukuk, adaleti burada aslında daha en ilkel olarak görülen kabilelerde gerçekleştirmektedir. Modern toplumlarımızın belki de unuttuğu “adalet” burada mı yatmaktadır? Antropoloji en başından beri bu soruna cevap aramıştır. Toplumsal sözleşme Devletin denetiminde değil, insanların ruhları arasındaki denetleme mekanizmasında gerçeği aramakta ve bulmaya çalışmaktadır.

Narin’in nar gibi kutsal bedeninin ruhu karşılığını beklemekte. Zaman bu karşılığı verebilecek midir? Zaman geçmemeli. Yoksa köyün içindekilerin bazılarının ruhu bu bedeli ödeyecek midir? Zaman ancak bunu gösterir.

Baş sağlığı dilemekten başka bir şey yok şu anda Tavşantepe köyüne ve herkese!

Ali Akay kimdir?

Ali Akay Paris'te, 1976-1990 yılları arasında Paris VIII Üniversitesi'nde Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1990 yılından beri İstanbul'da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesidir. Aynı Üniversitenin Resim Bölümü'nde 1992 yılından beri doktora derslerini sürdürmektedir.

Yurt dışında Paris, New York ve Berlin'de dersler vermiştir. Türkiye'de ve yurt dışında birçok kurumsal ve kurum dışı sergilerin küratörlüğünü yapmıştır. 

1992 yılında Toplumbilim dergisini kurmuş ve 2011 yılına kadar bu dergiyi sürdürmüştür. 2011 yılında, Toplumbilim dergisinin yeni ismiyle şu anda devam etmekte olan Teorik Bakış dergisini kurmuştur.

Yurt içinde ve yurt dışında yazıları yayımlanmıştır ve sanat, sosyoloji ve felsefe üzerine birçok kitabı vardır. 

Yazarın Diğer Yazıları

Arhan Kayar’ın hayal gücü

Kendi hızını hayat yakaladı ve birdenbire bıraktı. Arhan İstanbul’un hayal gücüydü. Ama hayal gücü olarak anılmaya devam edecek. İstanbul İstanbul’u yapanları unutmaz

Vardın mı?

Toplumsal alanın içindeki cins kimlikleri arası anlaşmazlıkların aşılması ve barışın vurgulanması için 25 Kasım’ın duyurulması ve yaygınlaştırılması ehemmiyetli gözükmekte

Kriz nerede?

Sıkışan ve sayıca azalan hâkim bir burjuvazi ile orta üst sınıfların, eski devlet memurlarının ve de daha sonra “orta direk” olarak ortaya çıkanların ekonomik krizden kuvvetli bir şekilde etkilendiğini gözlemlemekteyiz. Alt diye adlandırılan sınıfların ise, maaşlı, emekli, işsiz vb. “açlık sınırında” olduğu belirtiliyor: Kriz!

"
"