29 Mayıs 2023

Türkiye tarih yazdı mı?

Yarım asır sonra geldiğimiz nokta, sokakların “Ak Günler Gelecek”den “Suriyeliler Gi-de-cek!” afişlerine savrulduğu bir “tarih yazımı” oldu

Seçime katılan partilerden birinin temel sloganlarından biri afişlere "Türkiye tarih yazacak" şeklinde yansıyordu. Oldum olası severiz, "tarih yazma" eylemini. "Şerefli mağlubiyetler" dönemini kapatarak bazı başarıların alındığı futbolla başladı, siyasete sirayet etti. Peki, yazdık mı? Türkiye 2023 seçimlerinde tarih yazdı mı?

Aklımın ererek takip ettiğim ilk seçim, 1977 Genel Seçimleri olmuştu. Babamın 6 Haziran sabahı saat 7 buçukta salonda kanepeye uzanmış, elinde kâğıt, geceden beri sandık sonuçlarıyla çetele tutuşunu ve "Hatay’dan gelecek oylar da daha kesinleşmedi" deyişini unutamam. Şimdilerde, her seçim için "bu seçim çok kritik" deniyor, her seçime daha önce yaşanmamış bir "ölüm/kalım meselesi" gibi bakılıyor ya, 1977 Genel Seçimleri de benzer bir mesele gibi yaşanmıştı. Türkiye için bundan daha kritik bir seçim olmamış, olmayacak gibi bir hava estiriliyordu. Liderliğini Süleyman Demirel’in yaptığı Adalet Partisi seçim bildirgesinde, "5 Haziran 1977 seçimleri ülkemiz ve milletimiz için sadece siyasi partiler arasında bir tercih seçimi değildir. Bu seçimler hem bir hesaplaşma hem de milletin ve rejimin geleceğini ve kaderini tayin edecek bir milli tercihi ortaya koyacaktır," diyor, "5 Haziran 1977 seçimleri milletimiz için tarihi bir fırsattır." diye ekliyordu.

ABD ambargosu altındaki ülkede aklımın o zamanlar hiç ermediği bir takım hesaplaşma(lar) yaşandığı belliydi. CHP’nin seçim otobüsü Niksar’da silahlı saldırıya uğruyor, 10 kişi yaralanıyordu. Karanlık olaylar bununla da bitmiyordu. 46 yıl önce tam bugün, 29 Mayıs 1977’de, yani Seçimlerden kısa bir süre önce dönemin ana muhalefet partisi lideri Bülent Ecevit’e İzmir Çiğli’de başarısız bir suikast girişimi yapılıyordu. Aynı gün İstanbul’da da bombalar patlıyor, Yeşilköy Hava Meydanı ile Sirkeci Garı'nı hedef alan sabotajlar sonucu 7 kişi hayatını yitiriyordu. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Bülent Ecevit'i, "Dikkat öldürüleceksiniz" diye mektupla uyarıyordu. Ecevit’e Taksim mitinginde Sheraton Oteli’nin üst katlarındaki bir odadan dürbünlü silah ile ateş edileceği "istihbaratı" iletiliyordu.

Aradan geçen ve "olağanüstü vakalarla" dolu yarım asra yakın zamana rağmen, "karanlık" dönemler," "hesaplaşma" ihtiyaçları, "tarihi fırsatlar" hiç bitmedi. Türkiye yüksek kalibrede eğitimi temel alan bir kalkınma ve demokrasi mücadelesi yolunda, "tarih yazma" fırsatlarını birer birer kaçırarak, ama o lafı ağızlardan hiç düşürmeyerek, insani kalkınma bahsinde yukarılara da tırmanıyormuş gibi yapa yapa bugünlere geldi. 2023 yılında milyonlarca açık ve gizli işsiziyle, gençlerine parlak bir gelecek ufku hala çizememiş, insanını ülke dışına gitme hayallerinden döndürememiş, ama milyonlarca sığınmacıyı da topraklarında bulmuş, döviz rezervleri tükenmiş, neredeyse sıfır noktasına yaklaşmış bir ülke Türkiye. İktisadi anlamda içinde bulunduğumuz durumu tarif etmek için "ekonomik kriz" tabirini hafif bulan iktisatçılar bile var.

Peki o Türkiye 2023 seçimlerinde bir "tarih yazdı" yazabildi mi?

1977 seçimlerinde CHP, yüzde 42’ye yakın oy aldığı halde, 450 parlamenterli Meclis’te 213 milletvekili çıkarmasına rağmen, iktidar olabilmek için dışardan milletvekili transfer etmek zorunda kalıyordu.

TBMM sanıyorum 1995 yılında 600 üyeli hale getirildi. 14 Mayıs seçimleri sonucu şekillenen yeni parlamentoda 600 milletvekilinin, yanlış bilmiyorsam (169-37=) sadece 132’si, sandıkta yüzde 25 oy almış CHP’ye ait. 450’den 600’e… 213’ten, hatta 226’dan 132’ye… Eğer Türkiye bir tarih yazdıysa, o tarihi galiba CHP yazabilmiş değil.

Ama CHP için bir "tarih yazmak" isteyen epey merkez oldu bu süreçte. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turuyla ikinci turu arasında geçen dönem, bana bir seçim kampanyasından ziyade CHP’yi 2023 sonrasına yönelik dizayn etme çabalarının karşılıklı mücadelesi şeklinde geçti gibi geldi.

Kılıçdaroğlu’nun seçilmek için ihtiyaç duyduğu ilave oylara erişebilmek amacıyla yürüttüğü kampanyayı böyle bir dizayn çabasının bulunmaz yakıtı olarak gördü birileri. "Hadi ilk turdaki başarısızlığın faturasını tabanda hazır tepki de varken sıcağı sıcağına filanca isimlere yönlendirelim" diyerek kendi önlerini açmak istedi bir grup. Bir başkası, Kürtlerin Kılıçdaroğlu’na verdiği desteği kırmak ve iyice yıpratmak için onun soy milliyetçi bir çizgiyle yeni ittifak arayışlarını kullanma amacı güttü. Bir diğeri, bu çabaların yarattığı dalgalar üzerinde sörf yaparak başka manipülasyonlara yöneldi.

Netice ortada. Ha bir de yarım asır sonra geldiğimiz nokta, sokakların "Ak Günler Gelecek"den "Suriyeliler Gi-de-cek!" afişlerine savrulduğu bir "tarih yazımı" oldu. Bilmiyorum, hastanelerinde "doktor dövebildiğimiz" noktaya eriştiğimiz için memnuniyet duyan insanların olduğu bir ülkede "Türken Raus"tan "Suriyeliler Gi-de-cek" noktasına geldiğimiz için bu "gelişmemizle" gurur duyan vatandaşlarımız da olmuş mudur?

Ama tabii, 46 yıl sonra bile sivil irade ve politikaların manipülasyonlardan uzak biçimde sandığa yansıması mümkün olamıyorsa, bu durum Türkiye’de çok da şaşırtıcı değil galiba. Kendisini "devletin gerçek sahipleri" olarak gören kimi güçlerin sivil inisiyatiflerin serpildiği, serpileceği alanları "tedip" etme inadı hiç bitmiyor çünkü.

CHP’yi yeniden dizayn etmek isteyen farklı cenahların mücadelesi önümüzdeki dönemde de sürecek gibi görünüyor. Bakalım orada kim "tarih yazacak?"

Yazarın Diğer Yazıları

Avrupa’nın ufkunu Trump bulutları karartırken

AB’ye ticari ültimatom veren ABD’nin yeni Başkanı Trump, Birliğe daha fazla sopa göstermeye hazırlanırken, yaşlı kıtanın küresel realitelerle bağlantıyı koparmış görünen top bürokratları kafayı Orta Doğu’da bile Moskova husumetiyle kuma gömmeyi tercih ediyorlar

Bir ‘devrimcinin’ bir cevlâni olarak portresi

HTŞ lideri Cevlâni’nin ailesinin Cevlân Yaylalarının İsrail tarafından işgali akabindeki zorunlu göçünde Filistin mücadelesine destek ile başlayan yolculuklarında altmış yıla yakın bir zaman sonunda geldikleri noktanın, Filistinli gruplara silah bıraktırıp kamplarını kapattırmak olması hayli manidar

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

"
"