Suriye’nin kuzeyindeki askeri varlığını son dönemlerde iyice güçlendiren Türk Silahlı Kuvvetleri bölgedeki denetim alanını genişlettikçe, bölgede bağımsız emirlik kurma hayalleri sekteye uğrayan ve bu kez "hayatta kalma" mücadelesine girişen yerel unsurlarla yaşadığı gerilimlerin de yoğunlaştığı görülüyor. Öte yandan, bölgedeki Ankara destekli silahlı grupların kendi aralarındaki ihtilafların da derinleşmekte olduğu yönünde göstergeler var.
1. Tüm bu gelişmeler içinde en çarpıcı olanı, İdlib bölgesindeki hâkim muhalif güç olan Heyet Tahriru’ş Şam (HTŞ) örgütü unsurları ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ni karşı karşıya getiren olayların kan dökülmesiyle sonuçlanmaya başlaması. Hatırlanacağı gibi, geçtiğimiz hafta bu köşeden, Halep – Lazkiye karayolunun (M4) açılmasına direnerek 1,5 aydır yolun Neyreb kesimi üzerinde oturma eylemi yapan kalabalığı dağıtmak isteyen TSK unsurları ile göstericiler arasında çatışma çıktığını aktarmıştık. İnsansız hava araçlarının Jandarma’ya direnen göstericiler üzerine ateş açtığı olaylar sonucunda 2 kişinin öldüğünü haber vermiştik. Ancak Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) konuya ilişkin olarak daha sonra geçtiği haberinde, ölenlerin sayısının 5’e ulaştığını, 6 kişinin de yaralanmış olduğunu kaydetti.
Kimi kaynaklar, olayın başında HTŞ militanlarının Neyreb yakınlarındaki Türk zırhlı araçlarını hedef aldığını, Türk yapımı insansız hava araçlarının bunun üzerine göstericilere ateş açtığını belirttiler. Olayda hayatını kaybedenlerin hali hazırda İdlib kentini yöneten ve Enkaz (Selamet/Kurtuluş) Hükümeti olarak adlandıran geçici yönetim hesabına çalışan HTŞ mensubu güvenlik mensupları olduğu da kaydedilen hususlar arasındaydı.
Ankara, olayın ardından bölge üzerine insansız hava araçları ile havadan bildiri atarak güvenli alan yaratmaya yönelik çalışmalarının engellenmesine son verilmesini istedi. TSK’nın amaçlarından birinin de M4/M5 yollarını kullanıma açarak bölgede ekonomik hayatı yeniden canlandırmak olduğunun hatırlatıldığı bildiride, şöyle denildi: "İdlib’de sağlanan barış ve huzur ortamından rahatsız olanların, sizi kandırmak ve kardeşi kardeşe kırdırmak isteyenlerin yalanlarına inanmayın."
Ankara’nın bölgedeki askeri dengeleri kendi lehine değiştirdiğini savunan kimi siyasi gözlemciler, HTŞ’nin bunun farkında olduğuna dikkat çekiyorlar. Bölgenin güvenliğine dair koşulları kim dayatırsa bölgeyi de onun kontrol edeceğinin bilincinde olan HTŞ’nin Ankara’nın tuzağına düşerek Suriye Milli Ordusu’nun (Ceyşu’l Vatani) sıradan bir bileşeni haline gelmemek için bir tür "hayatta kalma" mücadelesi verdiğini ileri sürüyorlar.
2. Sadece askeri otoritesini değil M4 üzerinden elde ettiği geliri de kaybetmekte olduğunu fark eden HTŞ liderliği, hayatta kalabilmek için gözünü olası başka gelir kaynaklarına çevirince, Ankara ile arasında yeni ihtilaflar belirmesi de kaçınılmaz hale geliyor. İdlib’de muhalifler ile hükümet kuvvetlerinin denetim altında tuttuğu bölgeleri birbirine bağlayan Sermin gümrük kapısının açılması konusunda yaşanan ihtilaf da bunlardan biri olmuşa benziyor. HTŞ, Şam Yönetimi temsilcileri ile geçtiğimiz haftalarda yaptığı görüşmeler sonrasında, muhalif güçlerin kontrolü altındaki Sermin ile hükümet kuvvetlerinin denetimi altındaki Serakip şehri arasındaki gümrük kapısının ticari geçişlere açılması kararını almıştı. HTŞ, kararın bölgenin iktisadi çıkarları düşünülerek ve ekonomik canlanma sağlanması umuduyla alındığını savunuyordu.
İdlib bölgesinde yerel halkın ürettiği mamullerin hükümet kontrolündeki topraklarda satılması ciddi bir ihtiyaç idi. Zira, Ankara’nın yerli üretimi korumak için getirdiği sınırlamalar nedeniyle İdlib bölgesindeki Suriyeliler ürettiklerinin çok az bir kısmını Türkiye’ye ihraç edebiliyor, büyük kısmını bir şekilde Suriye topraklarında satma ihtiyacı duyuyorlardı. Gümrüğün kapalı kalması, bölge halkının elindeki mamullerin bir kısmının bozulması sonucunu da doğuruyordu. Ayrıca, "kurtarılmış bölgelerdeki" bazı temel ihtiyaç maddelerinin bir şekilde başka yerlerden tedariki de önemli idi. Bizzat HTŞ medya temsilcisi, içinde bulundukları şartları "ihtiyaç duyulan ürünleri Hama ve çevresinden ya da düşmanın kontrolü altındaki alanlardan başka ihraç edebileceğimiz bir yer yok," diye özetliyordu.
Yerel üreticiler ve ticaret erbabı HTŞ’ye kapının açılması yönünde baskı uygularken, Ankara da kapının açılmasının Şam Yönetimi’nin ekonomisini destekleyecek bir adım olduğunu düşündüğü için karara karşı çıkıyordu. Bölgede Ankara’ya yakın duran kimi yerel unsurlar HTŞ’nin kararına tepki gösterirken kimileri de Covid-19 pandemisini gerekçe göstererek Şam Yönetimi ile aralarındaki kapının açılmaması lazım geldiğini haykırıyorlardı.
Gelen tepkiler üzerine kararı önce donduran HTŞ daha sonra kendince bir ara formül buldu. İdlib’in doğusundaki Sermin kapısından Serakib’e geçişi sağlayan kapının açılmasını ileri bir tarihe erteleyen örgüt, gümrüğü Batı Halep’teki 60 numaralı (İdlib -Halep) karayolu üzerindeki Ma’arratu’n Nasan ile Meyzenaz beldeleri arasına taşıyarak 30 Nisan günü öğleden sonra kapıyı açtı. TSK’nın geçişi engellemek amacıyla koyduğu siperliklerin de kaldırılarak kapının geçişlere açılmasıyla birlikte, karara karşı çıkanlar protesto eylemleri yapmaya başladı. Kapıdan geçen Hey’et Tahriru’ş-Şam’a ait bir aracın taşlanmasının ardından bu kez HTŞ militanlarının göstericilere ateş açtığı söylendi. Bir kişinin hayatını kaybettiği olayla ilgili olarak Suriye İnsan Hakları Gözlemevi "beş kişinin de yaralandığını" aktardı. HTŞ yetkilileri ise gösterilerde sivillere ateş açanların kendi mensupları olmadığını belirterek sorumluların cezalandırılacağını açıkladılar. Bu arada geçiş yeniden kapatıldı. Benzer protestolar 1 Mayıs günü İdlib, Binneş, Taftenaz, Atarib ve Daret İzze gibi beldelerde de yaşandı. Bu gösteriler sırasında HTŞ’nin İdlib’de protestoculara bir kez daha ateş açtığı ileri sürüldü
3. Öte yandan, Halep’in kuzeyindeki Cerablus kasabasında, Ankara’nın desteklediği "Ceyşu’l-Vatani" (Milli Ordu) çatısı altındaki gruplar arasında ağır silahların da kullanıldığı şiddetli çatışmalar yaşandığı ve her iki taraftan da ölü ve yaralılar bulunduğu bildirildi. Geçtiğimiz cumartesi günü erken saatlerde meydana gelen çatışmaların bölgede Ankara’nın hamiliği ile görev yapan Askeri Polis ve onu destekleyen gruplar ile Ahraru’ş Şarkiyye ve Ceyşu’ş-Şarkiyye gibi gruplar arasında yaşandığı bildiriliyor.
Ceyşu’l-İslam ve Sultan Murad isimli grupların Askeri Polis’i desteklemek üzere Afrin ve el-Bab kasabalarından kendi unsurlarını bölgeye sevk ettikleri, Ecnad el Şarkiyye ile 106. Tümen’in de Ceyşu’ş-Şarkiyye’yi desteklemek üzere Afrin ve İdlib’ten takviye kuvvet gönderdikleri bildiriliyor.
Askeri Polis’in çatışmalar nedeniyle denetimi yitirdiği karakollarda daha sonra hakimiyeti yeniden tesis ettiği de gelen haberler arasında.
Bu arada, Resulayn ve Tel Abyad bölgelerindeki Ahraru’ş-Şarkiyye ve Ceyşu’ş-Şarkiyye unsurlarının da çatışmaların büyümesi olasılığına karşı teyakkuzda bekledikleri haber veriliyor. "Ceyşul-Vatani" çatısı altındaki gruplar arasında Halep’in kuzeydoğu kırsalında ölü ve yaralıların da meydana geldiği bu tip iç çatışmalara son zamanlarda sık rastlanıyor. Tel Abyad’da, Ahraru’ş-Şarkiyye örgütüne ait bir aracın kara mayını ile hedef alındığı ve örgüt mensuplarından bazılarının öldüğü, bazılarının da yaralandığı yerel kaynakların verdiği son haberler arasında.
4. Bu arada, bölgede yaşanan sabotaj ve yağmalama faaliyetlerinin de yoğunlaştığı anlaşılıyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) güvenilir kaynaklara dayanarak aktardığını belirttiği haberine göre, Hey’et Tahriru’ş-Şam üyesi gruplar İdlib’in doğusundaki Taum kasabasında bulunan su arıtma tesisinin borularını sökerek satma yoluna gittiler. Benzer şekilde, HTŞ’nin yörede yaşayan işsiz gençlere cüzi bedeller karşılığı Halep- Lazkiye karayolunun (M4) güneyindeki kamu binalarından hurda demir ve çelik söktürüp toplattığı da kaydediliyor. HTŞ üyelerinin 6 Nisan’da bu kez İdlib’in batısındaki Bedeme – el Hambuşiye kasabaları arasındaki yolun bir bölümünü kazarak, yer altından geçen telefon hatlarındaki bakır kabloları söktükleri de bölgeden yansıyan diğer haberler arasında. Kaynaklar, HTŞ ve diğer silahlı grupların Ma’aratu’n Nasan kasabasında bir fırın, eczane ve bazı kamu binalarının yanı sıra kimi evleri de yağmaladıkları, motosikletler ile zirai araç ve gereçleri çaldıklarını bildiriyorlar. HTŞ daha önce de Zeyzun termik santralını hurda fiyatı üzerinden ihaleyle satışa çıkardığı haberleriyle de gündeme gelmişti.
Öte yandan, yaygın yağma olaylarının ülkenin doğusundaki Haseke muhafazasına bağlı Ebu Rasin ve Tel Temir gibi kasabalarda da görüldüğü ve savaştan ötürü yaşadıkları yerleri terk eden sivillerin arkalarında bıraktıkları eşyalar arasında en çok dalgıç pompalarının yağmalandığı ve yeraltı sularının çekilmesini sağlayan bu pompaların pazarda dörtte birden daha düşük fiyata satıldığı bildiriliyor. Cihatçılar tarafından gerçekleştirilen pompa yağmacılığına en çok Tel Temir kırsalındaki Kuneyhir, Draku ve el Said köylerinde rastlandığı da gelen haberler arasında.