08 Nisan 2024

Kadayıfın altı kızardı

70’lerdeki hükümetlerin ayakta kalmasında anahtar rol oynamış Necmettin Erbakan’ın oğlu, babasının izinden giderek ustalıklı bir stratejiyle “kadayıfın altını kızarttı.”  Sol yine seyrederken

Kim ne derse desin, 31 Mart 2024 Mahalli İdareler Seçimleri sonrasında beliren siyasi aritmetiğin bu şekilde sonuçlar üretmesinin ardındaki belki de en etkili aktör, Yeniden Refah Partisi olmuştur. 2018 genel seçimlerinde Türkiye genelinde oyların ancak binde 3’ünü elde edebilmiş Yeniden Refah 31 Mart seçimlerinde ülke genelinde yüzde 6,2 oy almakla kalmadı, iktidar partisine birçok yerde “altı puanlık” çelmeler taktı.

Yeniden Refah lideri Fatih Erbakan, 70’li yılların ikinci yarısında “kadayıfın altının kızarmasını” beklemesiyle de meşhur Milli Selamet Partisi lideri ve babası merhum Necmettin Erbakan’ı anımsattı. Malum, 12 Eylül öncesindeki son Süleyman Demirel liderliğindeki hükümete “anahtar” konumuyla dışardan “kerhen destek” veren Erbakan, sert bir şekilde eleştirdiği Başbakan Süleyman Demirel’e bir gün Meclis'teki odasında elleriyle kadayıf ikram etmişti. Gazetecilerin “kerhen desteğin sonlanması için neyi bekliyorsunuz?” minvalindeki sorusu üzerine de “kadayıfın altının kızarmasını” cevabıyla tarihe geçmişti. “Çünkü,” demişti Erbakan, “Kadayıfın altı kızarmadan hükümeti uzaklaştıracak olursanız, aynı zihniyet milleti aldatmanın yeni bir fırsatını bulur.”

Fatih Erbakan, “hükümetin ipini çekme” konusunda “kadayıf ustası” babası kadar sabırlı çıkacak mı bilmiyoruz, ama en azından “yerel yönetim seçimleri” bahsinde benimsediği tutumla “kadayıfı kızarttığı” ve AKP’ye birçok yerde kırmızı kart gösterdiği kesin. Bu şekilde Yeniden Refah Partisi’ni Altılı Masa’nın 5 bileşeni olan İyi Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Deva ve Gelecek Partisi’nin toplamından bile daha fazla oy alarak büyüttüğü kesin. Erbakan, bunu büyük ölçüde tam seçimlere giderken müdafaa hattını “oyları bölüyor muyuz, peki o zaman şunları yapsın AKP, biz adaylarımızı çekelim,” diyerek başardı. Neydi “şunları yapsın” diye kast edilen talepleri:

  • İktidar İsrail’le ticareti sonlandırdığını ilan etsin,
  • Malatya’da İsrail’i korumak için kurulan Kürecik Radar Üssü’nü kapattığını ilan etsin,
  • Emekli maaşını 20 bin TL’ye çıkardığını ilan etsin.

Sanki 70’li yıllardaydık ve “aşırı sol” partilerden biri, iktidardaki CHP’ye seçimlerde destek vermek için birtakım şartlar ileri sürüyordu. Sanki! Ama gerçekte öyle değil, tabii. Gerçekte Fatih Erbakan, sosyalist sola da en azından -almasını bilirlerse- bir taktik iletişim dersi vermiş oldu.

İster daha önceki seçimde binde 3 oy alsın, ister almasın Türkiye’deki hiçbir sol parti 31 Mart seçimlerinden böyle bir müdafaa hattı kurmadı. Seçim kampanyasını, kendisini böylesi açık ve temel argümanlarda net olarak ayrıştıracak şekilde biçimlendirmedi. Hatta, bu ve buna benzer türden talepleri bırakın iktidara karşı telaffuz etmeyi, CHP’ye karşı bile dillendirmedi.

Örneğin, TKP adına İstanbul Kadıköy belediye başkanlığına aday olan Fatih Maçoğlu, CHP tandanslı medya tarafından “oyları böleceği” gerekçesiyle kıyasıya eleştirildi. Ama bu eleştirileri göğüslerken, “işçiler” dedi, “halk meclisleri,” dedi, “birlikte yönetim” dedi. Bir parti adayının bu tür sol içi argümanları Ovacık ve Tunceli’den sonra, Kadıköy’de de telaffuz edebilme özgüvenine kavuşmuş olması elbette çok önemli bir şey. Ama 70’lerde şu ya da bu şekilde geriletilmiş, ağır darbe almış, yanlışları ve eksikleri de olmuş ama doğru dürüst özeleştiri yapmamış sosyalist sol, tahayyül ufkunu bugünün Türkiye’si ve dünyası üzerinden somut şekilde yeniden tarifleyip, içeriklendirmedikçe kullandığı sol sıfatlar ve kavramlarla sandıkta fazla mesafe kat edemeyeceği, maalesef daha önce defalarca görüp tanık olduğumuz bir olgu.  

Elbette bir Maçoğlu farkı olacaktı. Ama, kendisine “oyları böleceksin, ne alaka Kadıköy filan, dönsene köyüne” demeye getirdiklerinde, neredeyse “mahcup” diyeceğim bir tavırla eleştirileri yumuşak ve sakin bir üslupla karşılama yoluna gitti Maçoğlu. Özetle bu yaklaşımı bir iletişim fırsatı olarak görmemiş, efendice “ben komünistim ama” demekle yetinmişti Maçoğlu. Gerçi onun bu tavrı, TKP liderliğinin CHP ve DEM Parti’yi “solu kendi şemsiyeleri altında tutmaya çalışan partiler” olarak tanımlayıp “biz sol kavramından biraz sıkıldık, kendimizi solcudan ziyade komünist olarak görüyoruz” şeklindeki tanımlamasıyla uyumlu kuşkusuz.

 Ama Maçoğlu bunu savunma hattını karşı sahada oluşturma fırsatı olarak görüp, “filanca şartları yerine getirsin, vallahi CHP adına çekileceğim ben bu yarıştan,” diyerek CHP’yi ve adayını sağlam bir teste tabi tutabilirdi. “Hodri meydan,” diyerek, o test sonucunda varsa açmazların varlığına işaret ederek, somut olarak CHP’den ve adayından nasıl ayrıştığını göstermeyi deneyebilirdi. Kendisini karşıtındaki en temel eksikler üzerinden tanımlatabilirdi. Fatih Erbakan misali ama kendince şartlar ileri sürebilirdi. Mesela, “Kadıköy’ü kentsel dönüşüm adı altında ranta teslim eden anlayışı terk edeceklerini ve yenilemeleri tamamen kooperatifçi bir anlayışla yöneteceklerini açıklasınlar, yenilemeye alınmış bina sakinlerine sosyal konut sağlayacaklarını ilan etsinler, gençlerin ve emeklilerin belirli saatlerde ücretsiz toplu taşımadan yararlanacaklarını ilan etsinler, çekileceğim adaylıktan” benzeri koşullar telaffuz edebilirdi.    

Bırakın bunları, daha en başından gelen eleştirileri, “bu ilçeyi, CHP’li diye 30 yıl Muş Bulanıklıya, Urfa Siverekliye, Trabzonluya teslim etmekte bir beis görmediniz. Sorun Ovacıklı olmam mı hakikaten?” şeklinde karşılamayı tercih etmedi. “31 Mart’ta Kadıköy Belediye başkanlığı için benimle de yarışacak CHP adayı gibi Kadıköy’e 867 km uzakta, Sivas’ta doğsaydım sorun olmayacak mıydı, sorun fazladan 400 km’de mi?” demedi.

TKP gibi TİP de başka bir kaybedeni oldu 31 Mart seçimlerinin. 2023’te 1 milyona yakın oy alan TİP, üçte iki oranında küçüldü. Sadece Hatay’ın Samandağ ve Nevşehir’in Hacıbektaş ilçelerinde belediye başkanlığı kazanan TİP, 31 Mart 2024 seçimleri için kendi önüne koyduğu hedeflere ulaşamadığı gibi toplumun belirli bir kesiminde son yıllarda estirdiği ümit rüzgârlarını da söndürdü. Ancak son yıllarda yerel örgütleri birçok yerde bir kenara bırakarak, kendisini anlatmaya pek ihtiyaç duymayan şöhretli aday arayışlarıyla da öne çıktığını gördüğümüz TİP için belki de en kötüsü, kampanya döneminin önemli bir bölümünde “3 milyon dolar mı, 5 milyon dolar mı” tartışmasıyla beraber anılmak gibi bir şanssızlığa mahkûm kalması oldu. Sırf Hatay’da verdiği sınavla bile “ayrışmak” bahsinde sınıfta kaldı.

2023 genel seçimlerinde yüzde 0,15 oy oranıyla 77 bin 992 oy alarak 13. parti olan SOL parti ise, Saratlı ve Hozat’ta belediye başkanlıkları kazanmasına rağmen bu kez Türkiye geneli il genel meclislerinde 55 bin oyla yetinecekti. 1997’de Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) öncülüğünde sadece İstanbul’da tertiplenen “Işığını al, Sultanahmet'e gel” mitingine bile o kadar insan katıldığını hatırlıyorum. Ayrıca seçimlerde beklenen sonucu yine elde edemediği, ama -ÖDP adıyla girdiği 1999 seçimlerinde- 264 bin oy aldığını da unutmayalım.

SOL Parti, seçim temasını, bekleneceği üzere “yerelin demokratikleştirilmesi, yerel hizmetlerin kamusal niteliğinin sermayeye karşı savunulması” olarak belirlemiş, “kent halkının bunlar için örgütlülüğünü” sağlamaya önem vereceklerini ve “halk için hakla beraber denetime talip olacaklarını” dile getirmişti. Bu iddiaları toplumda pek fazla bir karşılık bulmuş gibi durmuyor.

Fakat SOL Parti aynı zamanda, “İsrail boykot edilmeli, her tür ilişki kesilmelidir” diyen de bir partiydi. Seçimlerde başarılı olabilmenin elbette çok sayıda gerek şartı ve koşulu var. Ama bir yerel seçim olmasına rağmen SOL Parti seçim kampanyasını sırf Yeniden Refah’ın yukarıda da telaffuz ettiğimiz ilk şartı üzerine, “İsrail’le ticaret sonlandırılsın” temeline kursaydı ve yerel idarelerde emeklilerin hayatlarını hangi uygulamalarla nasıl kolaylaştıracaklarını anlatsaydı, eminim Yeniden Refah’a giden oylardan az da olsa nasiplenebilirdi.

Özetle, sosyalist sol partiler seçimlerde bir kez daha anlamlı bir başarı elde edemediler. Seçimlerden iki hafta kadar önce Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, katıldığı bir iftar programında 31 Mart’ta yüzde 20’nin üzerinde oy alacaklarını iddia etmişti. Neticede oyları yüzde 7’nin biraz altında kalan Yeniden Refah henüz ülkedeki her beş kişiden birinin aklına ve vicdanına sızabilmiş değil. Ancak sol partiler, kendi kulvarlarında koşmayı reddederek, bu alanı yerel seçimlerde bile “Yeniden Refah’ın bu yükselişinin diğer önemli sebebi, ekonomik sıkıntılar. Açlık, yoksulluk, fakirlik, enflasyon, borç, zam, vergi, vergi artışları. Bütün bunlardan bunalan millet Yeniden Refah’a koşuyor,” diyerek propaganda yapan Erbakan’a terk ederlerse, bir gün “kadayıfın altı kızardı, kızarıyor, araba devrildi devriliyor” laflarını yeniden duyarız. Ve tarih Sol’u Millî Görüşçülerin bir kez daha o yüzde 20’ler hatta üzeri seviyelere yürüdüklerini görmeye mahkûm kılabilir.

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

“Masum” liberallerin gözyaşları ve pragmatik plütokrat

Orta Doğu’nun ateşe verilebileceği, büyük bir bölgesel savaşın kapısının aralanabileceği çok kritik bir dönemeçte iken İran ile zamanında yapılmış anlaşmadan ABD’nin imzasını çekmiş, Avrupa’yı güvenlik mimarisinden uzaklaştırmış bir lider Beyaz Saray’a geliyor. Bu ateşin sönümlenmesi hiç de kolay görünmüyor. Umalım ki dünya 2025’te kürekleri biraz daha barış istikametinde çeksin!

Muhammed’in 117 cenazesi, ABD’nin B52’leri var

Gazze’de 118 kişilik bir sülalenin ayakta kalan tek üyesi Muhabbed Nebil, İsrail bombardımanlarında hayatını kaybeden 117 akrabasını aynı gün enkaz altından çıkarıp toprağa vermenin acısını yaşarken ABD’nin B52 stratejik bombardıman uçakları da İsrail’e destek için bölgeye geldi

Yaklaşan bir “yeni sürecin” tarihi kodları

Etnik ve mezhepsel savaşlara karşı barışı ve dayatmacı siyasete karşı demokratik siyaset çerçevesinde ısrarlı bir zemini savunmak, bu ülkede yaşayan herkes için artık değerlendirilmesi gereken bir seçenek değil hayati bir mecburiyet

"
"