03 Aralık 2018

Doğu Akdeniz Rusya'nın hakimiyetine giriyor

Rusların sahip olduğu avantajı koruyup koruyamayacaklarını, en önemlisi ABD'nin bölgeden kısmi de olsa kuvvet çekmesine yol açıp açmayacağını hep birlikte göreceğiz

2018’in sonuna yaklaştığımız şu günlerde Suriye Savaşı’nı önde götürdüğü açıkça görülen Rusya, ABD liderliğindeki koalisyonda yer alan ülkeler karşısında uzun vadeli bir stratejik avantaj yakalamış durumda. Rusya’nın bundan sonraki asli stratejik hedefi, gelişkin elektronik tabanlı hava savunma sistemlerini kullanarak ABD öncülüğündeki koalisyonu Suriye topraklarından çekilmeye zorlamak, gibi görünüyor.

Bunu nasıl yapacak? Öncelikle, Rusya 2015’ten bu yana Suriye’de peyderpey konuşlandırdığı gelişkin hava savunma sistemleri ve harp komuta kontrol mekanizmalarını Suriye Ordusu’nun elindeki modernize edilmiş sistemlerle aynı elektronik ağın bir parçası haline getirmiş durumda. Moskova, aynı ağın parçası kıldığı bu sistemler sayesinde, bir yandan ABD güçlerinin Suriye ve Doğu Akdeniz’deki manevra yeteneğini azaltıyor, bir yandan da Pentagon’u olası bir saldırıda daha yüksek riskler üstlenmeye mecbur kılıyor.

Bir başka deyişle, Ruslar Amerikalıları, “ya bölgeyi terk edersin ya da artan risklerini minimize etmek üzere Suriye ve Doğu Akdeniz’deki hava ve deniz operasyonlarının maliyetini artırırsın” gibi bir ikilemle karşı karşıya bırakıyor. Dolayasıyla, ABD güçleri bölgeyi terk etmek istemiyorsa, bunun artan bedelini de bir şekilde ödemeleri gerekecek. Aslına bakılırsa, sadece ABD değil, İsrail için de yüzleşilmesi gereken bir gerçeklik artık bu.

Bu durumda her iki ülke de, Rusya’nın Suriye ve Doğu Akdeniz’de artık daha geniş sahayı daha hassas olarak denetleyebilen hava savunma sistemlerini alt edebilmek için F-35 gibi pahalı “hayalet uçak” teknolojilerini daha da geliştirmek ve daha fazla devreye sokmaktan başka çareleri yok. Zaten bu ülkelerin zaman zaman çeşitli gerekçeler ileri sürerek, Suriye hava sahasında denemeler yaptıklarını ve Rusya’nın elindeki sistemleri test ettiklerini görüyoruz.

A2AD stratejisiyle gelen stratejik avantaj

Rusya ele geçirdiği stratejik avantajı askeri terminolojide A2AD (Anti Access Area Denial) adı verilen, Türkçesiyle “Erişime Kapatma/Alandan Men Etme” adı verilen bir stratejiyi uygulayarak gerçekleştirdi, gerçekleştiriyor. Çin’in donanma ve hava filoları ile Güney Çin Denizi’nde uyguladığı bu stratejiyi Ruslar ilk olarak Kırım Krizi sonrasında Karadeniz’de uygulamaya sokmuştu. A2AD ile amaç, temel gücünü daha ziyade aynı ağa bağlı hassas güdümlü füzeler ile hava savunma sistemlerinin oluşturduğu elektronik destekli taktik ve teknikler bütünü ile “düşmanın” belirli bir bölgeye erişimini engellemek, “düşmanın” orada harekât yapmasına mâni olacak şekilde hava ve deniz sahasını kapatmak.

Bu tip A2AD temelli bir savunma sistemi kurduğunuzda, “düşman” için girişeceği her saldırı büyük kayıplar verme riskini göze almak anlamına geliyor.

Rusya, ABD’nin Suriye ve Doğu Akdeniz’deki manevra özgürlüğünü kısıtlayan “Erişime Kapatma/Alandan Men Etme (A2AD) stratejisinin gereklerini Doğu Akdeniz’de ve Suriye’de son 3 yıldır adım adım uygulamaya koydu. Askeri konularda yaptığı araştırma ve analizlerle bilinen Amerikan menşeili “Institute for the Study of War” (ISW) adlı araştırma şirketinin hazırladığı 30 Kasım 2018 tarihli rapora bakılırsa, Rusya bu yöndeki hazırlıklarını tamamlamış durumda. Matti Suomenaro ile Jennifer Cafarella imzasıyla ve ISW Rusya ekibinin desteğiyle hazırlanan rapora göre, Rusya kendi hava savunma ve elektronik harp sistemlerini Suriye’ninkiyle artık tamamen entegre ederek bölgede uzun vadeli bir stratejik avantaj tesis edecek hale geldi.

A2AD’nin kilometre taşları

Peki nasıl yaptı Rusya bunu?

Suriye’ye yönelik 2015 sonbaharındaki müdahalesinin ardından bölgeye yerleştirdiği çok sayıda savunma füzeleri bataryası sayesinde hava sahalarını kademe kademe uçuşa kapatarak ve hafif ama etkili gemilerle denizi geçilmez hale getirerek.

Rusya bu doğrultudaki ilk adımı 30 Eylül 2015 tarihinde gerçekleştirdiği 20 hava saldırısı ile attı. O tarihte Humus’un kuzeyinde cihatçıların kontrolü altında bulunan Rastan ve Talbise isimli kasabalar ile Hama muhafazasındaki Kefr Zeyta ile El Latamne yerleşimlerine yönelik olarak yapılan hava saldırıları A2AD’nin ilk adımı oldu diyebiliriz. Rus uçakları bu saldırıların yanısıra Lazkiye’nin kuzeybatı kırsalına yönelik Suriye Hava Kuvvetlerinin gerçekleştirdiği hava akınlarına da destek verdi. Moskova böylelikle, Suriye’deki Hmeymim Hava Üssü ile Tartus Donanma Üssü’nde bulunan askerli varlığını koruma altına almasına olanak tanıyacak, kısmen bağımsız bir hava savunma ağı kurabildi.

Bu gelişmenin hemen ardından, 2015 yılı Kasım ayında Hmeymim Hava Üssü’ne ilk S-400 bataryası konuşlandırıldı. 2017 yılının Ağustos ayında yine Kuzey Suriye’ye iki S-400 ile bir S-300 sisteminden oluşan toplam 3 ilave hava savunma sistemi getirilerek kurulumu yapıldı.

2017 yılı Ağustos ayının sonlarında ise Rusya bu platformlarını Suriye hava sahasını monitör etmesine olanak tanıyacak şekilde Suriye Hava Kuvvetleri’nin radar sistemleri ile entegre etti.

Hava savunma kontrol sistemleri de geldi

Moskova, 2015 yılı sonlarında Rusya’daki birliklerine Barnaul-T tipi yeni geliştirilmiş hava savunma kontrol sistemleri de teslim etti. Hava indirme, deniz piyade ve kara birimlerinin hava savunma sistemleri ile ortak çalışabilen bu yeni tip kontrol aracı amfibik araçların üzerine monte edilen istihbarat ve kontrol modülünün yanı sıra 1L122-1E radar sistemi de içeriyordu. Böylelikle Ruslar bu araçla maksimum 40 km’lik bir menzilde ve 10 km’lik bir irtifada 700m/sn hızla uçan cisimleri tespit edebilir hale geldi.

Osa (SA-8), Strela-10 (SA-13) ve MANPADS gibi kısa menzilli satıhtan havaya füzelerin verimliliğini yüzde 20 artırdığı söylenen bu sistem, hava hedeflerinin isabetle imhası için gerekli füze sayısını da yüzde 30 oranında azaltıyordu

Tüm bu gelişmelere karşın 2017 yılının Ağustos ayında dahi Rusya henüz Suriye hava sahasının tümünü denetleyebilir bir konumda değildi. Rusya Savunma Bakanlığı hemen hemen o tarihlerde, Suriye hava sahasının tamamına hâkim olabilmek için 2 adet S-400 ile 3-4 adet S-300 bataryasına daha ihtiyaç duyulduğunu açıklıyorlardı.

Rusya’nın hava savunma sistemlerini genişletme çabasını hızlandıran en önemli etmen 2018 yılı Eylül ayında bir Rus Ilyuşin-20 keşif uçağının İsrail hava saldırısına karşılık vermeye çalışan Suriye Hava Kuvvetleri tarafından Lazkiye semalarında yanlışlıkla düşürülmesi oldu. 15 Rus askerinin ölümüne sebep olan kazanın ardından Rusya Federasyonu Suriye’de 2018 yılı Ekim ayında 3 adet S-300 bataryası daha konuşlandırdı. Suriye Ordusunun emrine tahsis edilen bu bataryaların 7 Kasım 2018 itibarıyla konfigürasyonlarının tamamlanarak muharebeye hazır hale getirildiği, Suriyeli teknik askeri personelin de üç aylık bir eğitime alındığı öğrenildi.

Bu bataryaların biri Tartus’a, biri Tiyas’a kurulurken, diğerinin de muhtemelen Deyrizor askeri üssü yakınlarına konuşlandırılmış olabileceği ve bu şekilde Fırat’ın doğusundaki ABD uçaklarının manevra kabiliyetini sınırlayacağı ileri sürüldü.

Polyana D4’ler ile 35 dakikaya inen füze fırlatma

Rusya Savunma Bakanlığı, 31 Ekim 2018’de, uzun menzilli hava savunma sistemleri için mobil bir komuta kontrol sistemi sağlayan Polyana D4M1’lerin Suriye Ordusuna teslimatını tamamladığını açıkladı. Rus ve Suriye uçaklarının Suriye topraklarındaki uçuş güvenliğini artıracak olan sistemler için Suriyeli askerlerin de eğitldiği öğrenildi. Polyana D4M1 otomatik komuta kontrol sistemleri S-300, Pantsir S1(SA-22), Buk-M2 (SA-17), Tor-M1 (SA-15) ve Tunguska gibi farklı hava savunma sistemlerini aynı anda yönlendirme becerisiyle donatılmış bir kontrol mekanizmasına sahip. 255 hava hedefini aynı anda takip edebildiği ve 1-3 saniye içinde hedefe yönlendirme yapabildiği söylenen mobil Polyana-D4M1 sistemleri, sahada 35 dakika içinde konuşlandırılıp hazır hale getirilebiliyor.

Bu arada, Rusya’nın Suriye’deki S-300PM sistemlerini -şifreleme özelliği Suriye’nin sahip olduğu radarlarla senkronize hale gelecek şekilde- S-300PMU-2’ye terfi ettirdiği açıklandı.

Tüm bu gelişmeler Rusların Suriye’de entegre bir hava savunma ağı kurmalarının ve bu sayede bölgede uzun vadeli bir stratejik avantaj yakalamalarının önemli kilometre taşlarını oluşturmuş görünüyor. (Daha fazlasını ve özellikle Krasukha-4, Leer-3, Zoopark-1, Moskva-1 gibi elektronik harp sistemleri alanında Rusya’nın sahaya yansıttığı ve ABD’nin iletişimini de bozabilen gelişmeleri ISW’nin yukarıda bahsettiğim raporundan da öğrenebilirsiniz.)

Evet, Suriye Savaşı’nın seyri içinde IŞİD’inden HTŞ’sine (Hayat Tahrirü’ş Şam) bir sürü örgüt adı duyuyor, Deyrizor’undan Doğu Guta’sına bir sürü şehirde cihatçılarla Suriye Arap Ordusu’na bağlı birlikler arasında yaşanan çatışmalara, Suriye uçaklarının bombardımanlarına tanık oluyor, adını daha önce hiç işitmediğimiz bir takım köy ve kasabalarda yine adını hiç işitmediğimiz bir takım silahlı örgüt liderlerinin suikastlara kurban gittiğini okuyoruz. Evet bu savaş Suriye topraklarında, Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’ne (KİK) üye bazı ülkelerin kimi NATO ülkelerinin desteğindeki kışkırtması ve finansman desteğiyle başladı ve çok büyük ölçüde Arapça konuşan insanlar arasında, yer yer tekbir sesleri eşliğinde cereyan ediyor…

Ama elektronik harp teknolojilerinin neredeyse her milimetresini kapsama alanına dahil ettiği Suriye’de savaş bir süredir aslında ABD ile Rusya arasında cereyan ediyor. Ve yukarıda sıraladığımız tüm o gelişmelerle Rusların sahip olduğu avantajı koruyup koruyamayacaklarını ve bu avantajın 2019 yılında bölgeye fiili olarak nasıl yansıyacağını, en önemlisi ABD’nin bölgeden kısmi de olsa kuvvet çekmesine yol açıp açmayacağını hep birlikte göreceğiz.


twitter: @akdoganozkan

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"