Biden dönemi sadece dünyanın geri kalanı için bir musibet olmakla kalmadı, ABD için de bir hayal kırıklığı oldu. Üstelik sadece siyasi olarak değil ekonomik açıdan da kötü bir miras bırakmış görünüyor arkasında Biden. ABD'nin küresel ekonomideki payı Biden’ın görev süresi sonunda yüzde 14,76 ile modern tarihin en düşük seviyesine inmiş durumda
Biden görevi devraldığında ABD federal hükümetinin toplam 27 trilyon dolar civarında kamu borcu vardı. Bu rakam dört yılda yüzde 33 civarında artarak bugün 36 trilyon doların üzerine çıkmış durumda. Yani Biden, görevden ayrıldığında her bir Amerikan vatandaşına 106 bin 150 doların üzerinde bir ulusal borç bırakmış görünüyor.
Temerrüde düşmemek için Hazine’nin borç limitini artırmak ve olağanüstü önlemler almak durumunda kalmış, gelir eşitsizliği zirveye çıkmış, rekabet gücü zayıflamış, küresel liderliği artık iyice sorgulanır bir ülke ABD.
Eğer ekonomist değilseniz, ABD’nin ulusal borcunun dolar cinsinden değerinin ne anlam ifade ettiğini yorumlamakta zorlanabilirsiniz, benim gibi. O yüzden belki şöyle bakmak konuyu daha anlaşılır kılabilir: Bakın, insanlık tarihi boyunca yeraltından çıkarılan altın miktarı yaklaşık 205 bin ton. ABD'nin an itibarıyla 32 trilyon 225 milyar dolar olarak görülen ulusal borcu bu toplam yekûnunun yaklaşık üç katına yakın bir değer olan 605 bin ton altına eşit.
Türkçesi; ABD istediği geliri elde edemediği gibi, ayağını yorganına göre uzatan bir ülke de değil. Yani federal hükümet her takvim yılının sonunda topladığından fazlasını harcamış oluyor. Bu açığı kapatmak için de borç almak zorunda kalıyor. Ve her yılki bütçe açığı, büyüyen ulusal borcuna ekleniyor.
Aslına bakarsanız, ABD tarihteki en büyük açıkları dünya savaşlarında veya Büyük Durgunluk (2007-2008) gibi zorlu dönemlerde artan harcamaları yüzünden veriyordu. Bugün durum biraz farklı. ABD’nin karşı karşıya olduğu uzun dönemli mali güçlükler konusunda farkındalık yaratmak üzere 2008 yılında kurulan Peter G. Peterson Vakfı’nın kanaatine göre, ABD hükümetinin açıkları temelde yapısal faktörlerden kaynaklanıyor ve öngörmesi öyle zor bir şey de değil: “Baby-boomer” denilen kuşağın yaşlanması ve kuşak mensuplarının artık emekli oluyor olması bir sorun. 2030’a kadar her gün 10 bin kişinin 65 yaşına ulaşacağı ve ciddi bir yük oluşturacağı tahmin ediliyor. Artan sağlık hizmetlerinin getirdiği maliyetler ayrı bir sorun. Sağlık harcamaları ABD’de bütün bir ekonominin beşte birini teşkil ediyor ve bütçenin de en hızlı büyüyen ikinci kalemi. Ama galiba en önemlisi, hükümetin vatandaşına vadettiklerinin bedelini karşılayacak bir vergi sistemine sahip olmaması. 2023 yılında Federal hükümetin toplam geliri 4,4 trilyon dolar olur iken, giderler 6,1 trilyon doları aştı. Tabii ağır abilerin vakfı, “dünyanın dört bir yanına askeri yardım yapıyor, memleketin itfaiyesine harcamadığımız tutarların katbekat fazlasını silah ve mühimmat yardımıyla saçıyor, korkunç askeri harcamalar yapıyoruz,” diyecek değil ya! Emekliyi ve sağlık harcamalarını ilk elde saymışlar.
Neticede bir gerçek var, o da Sam Amca’nın giderek daha fazla borçlandığı ve o borcun faizine günlük 1,8 milyar dolar ödemek zorunda kalması.
Şöyle açalım: 2008 yılının son aylarında ortaya çıkarak birçok ülkeyi olumsuz yönde etkileyen, kimilerinin “Büyük Durgunluk” dediği 2008 Ekonomik Krizi sırasında ABD’nin kamu borcu ABD GSMH’sinin yüzde 39’una eşitti yaklaşık olarak. İkinci Dünya Savaşı sonunda bu oranın yaklaşık yüzde 105 olduğunu da hatırlatalım.
Bugün geldiğimiz noktada ABD’nin kamu borcu -2025 yılı başı itibarıyla- GSMH’sinin yaklaşık yüzde 100’üne, yani II. Dünya Savaşı dönemindeki seviyesine yaklaşık olarak eşitlenmiş durumda. Kongre Bütçe Dairesi’nin tahminlerine göre, ABD’nin kamu borcu bu hızla 2054’e kadar ülke GSMH’sinin yüzde 172’sine ulaşacak.
Trump ilk kez Beyaz Saray’a oturduğunda, yani Aralık 2017'de büyük bir vergi reformu yasası çıkarmıştı. Bireysel ve kurumsal vergi oranlarını düşüren Trump, standart kesintiyi neredeyse iki katına çıkarmış ve küçük işletmeler için %20 gelir kesintisi getirmişti. Kurumsal vergi kesintileri kalıcı hale getirildi gerçi ama, bireyler için tanınan imkanlar 2025'in sonunda sona erecek. Donald Trump'ın Hazine Bakanlığı adayı olan ve geçen gün Senato’nun da bu konuda onayını alan Scott Bessent’a göre, 2025 sonunda sona ermesi planlanan Vergi Kesintileri ve İş Yasası (TCJA) uzatılmadığı takdirde, orta sınıflar yıl sonuna doğru “devasa” bir vergi artışıyla karşı karşıya kalabilirler.
Neyse daha fazla uzatmayalım… Sonuç: Evet, artık Jenosit Joe yok. Geçen hafta “dünya bugün ABD’nin en berbat, en kanlı ve en gamsız liderlerinden birini uğurlamış oluyor,” diyerek “iyi haberi” vermiştim. “Geldiler, kıydılar ve gittiler” başlıklı yazımda, “bizi tahmin edilenden daha zorlu günlerin beklemekte olduğu,” şeklinde bir de “kötü haberim” olduğunu eklemiş, ancak onu “başka bir yazının konusu yapalım” demiştim.
İşte bugün o kötü haberin günüydü ve arka planını yukarıda anlattım. Haberin kendisi de daha açık ifadeyle şöyle: Trump, havuç/sopa taktiği üzerinden dünyaya ekonomik savaş açmaya hazırlanıyor. Sinyalini de video konferans yoluyla bağlandığı Davos Forumu'nda verdi. ABD Başkanı göreve başlamasından üç gün sonraki bu konuşmasında, AB şirketlerine şöyle dedi: “Gelin ürünlerinizi Amerika'da üretin, biz de size dünyadaki en düşük vergileri uygulayalım. Ama eğer ürünlerinizi Amerika'da üretmezseniz gümrük vergisi ödemek zorunda kalırsınız.”
İşte sopa işte havuç, nokta!
Bu arada, geçen çarşamba günü Suudi Arabistan veliaht prensiyle konuşan Başkan, bir gün sonra krallığın ABD'ye 600 milyar dolar yatırım yapmak istediğini ancak Veliaht Prens Muhammed bin Selman'dan bu rakamı 1 trilyon dolara çıkarmasını isteyeceğini (!) söyledi.
Kanada ve Meksika gibi NAFTA örgütü iş ortaklarını da yüzde 20-25 gümrük duvarıyla tehdit etti Trump. Pek “ön-sevişme” ile oyalanacak zamanı da yok gibi görünüyor bu konuda. Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen ile yaptığı telefon konuşmasının çok kötü geçtiği ve görüşmede kendisine “Danimarka krallığının özerk bir parçası olan Grönland’ın satılık olmadığı” vurgulanmasına rağmen Trump’ın agresif davrandığı ve ısrarını sürdürdüğü dile getiriliyor.
Nasıl?
Çinliye, Avrupalıya, Kanada ve Meksikalıya vergi tehditleri, Körfez monarşilerine ve NATO’ya yükseltilen harcama hedefleri, emir kipinde “öde çabuk” tavsiyeleri! Birine parmak sallama, öbürüne açık tehdit. Bunları yakında gasp ve dayak takip ederse çok şaşırmamak lazım. Neticede her şey, imparatorluğun ulusal borcunu “uluslararası topluma” ödetmek için!
“ABD CEO’sunun” Davos'ta beyanları salondaki kalabalık nezdinde gülüşmelere, hatta kahkahalara sebep olmuştu. Bunlar şimdilik iyi günler! Biraz gülmenin, eğlenmenin kimseye zararı olmaz. Kahkahaların kraldan çok kralcı Avrupa elitlerine faydası olacak mı bakalım! Ve bakalım bu gülüşmeler ne zaman yerini homurtulara bırakacak!