Sizi bilemem ama, benim kanaatim, Afrin harekâtı öncesi ABD’nin demeç ve tutumuyla Türkiye’yi bölgede daha etkin askeri varlık göstermek üzere “teşvik ettiği” yönünde!
ABD, NATO’daki en büyük müttefikinin güney sınırlarında, onun onayına ihtiyaç duymayı bırakın, danışmadan, haber bile vermeden, bir devlet kurmanın en büyük adımı olan düzenli ordu birlikleri oluşturacağına dair bir duyuru yaptığında, buna o müttefikinin bu şekilde bir karşılık vereceğini öngörememesi düşünülemez. Hatta öngörmenin ötesinde, bunu istemiştir de!
Bu tezin hem dayanağı hem de tamamlayıcısı olduğunu düşündüğüm argümanlarım şöyle:
BİR) ABD “Suriye’de bir rejim değişikliği gerçekleştirme” girişiminin başarısız olması üzerine, stratejisini “Suriye’yi olabildiğince istikrarsızlaştırmak” şeklinde yeniledi. Şu an için bölgedeki varlığını “açık-uçlu” bir konumda sürdüren ABD’nin yeni stratejisi doğrultusunda hiçbir fırsatı kullanmaktan kaçınmayacağı aşikâr. Washington yönetimi “çoğu Kürtlerden olmak üzere Suriye’nin kuzeyinde sınır muhafız gücü oluşturacağız” benzeri birkaç cümle telaffuz etmek yoluyla, yani Kürtleri kullanarak Türkiye’yi savaşın içine daha fazla çekmenin, kendi coğrafyasındaki savaşı kazanıyor gibi görünen Suriye’nin daha fazla istikrarsızlaştırılması hedefine hizmet edeceğini düşünüyor.
İKİ) ABD’nin Suriye (ve Irak) coğrafyasındaki 1 numaralı düşmanı İran. Washington’un yukarıda özetlediğim yeni Suriye stratejisi çerçevesinde yeni dönemde karşısında görmek istediği güç de Suriye Arap Ordusu’nun müttefiki olan Lübnan Hizbullahı ile İran destekli güçler. Ve Ankara, İran ile mücadele bahsinde Washington nezdinde YPG/YPJ’den daha değerli. Bölgede yeni hedefler belirleme çabası sürerken arada bunu hissettirme (!) ihtiyacı duyması doğal.
ÜÇ) Pentagon, bir taşla elbette birkaç kuş vurmayı hayal eder. O taşın Rusları da hedefe almış olması gayet tabii. ABD, Türklere Afrin kapısını açanın Ruslar olduğunu Kürtlere göstermeyi ve PYD ve YPG/YPJ ile Rusya’nın arasını bu şekilde iyice açarak kendisini sahadaki Kürt güçlerin güveneceği tek müttefik, dayanak olarak ortaya koymayı istedi. Bu şekilde, Ruslarla da bugüne dek dengeli bir ilişki kurmaya özen göstermiş Suriye Kürtlerinin tamamen kendi strateji ve politikalarına mahkûm hale gelebileceğini umuyor.
DÖRT) Washington, Afrin’e yönelik askerî harekâtın başta ABD ile Türkiye arasında bir gerilim üretecekmiş gibi görünse de, zaman geçtikçe daha kompleks gerilimlerin kaynağı olacağını da öngörüyor. Washington’un temel beklentisi, TSK -ÖSO işbirliği ile girişilen Afrin harekâtının ülkedeki Kürt-Arap ihtilafını iyice derinleştirerek Suriye’nin bölünmesini kolaylaştıracak köklü bir etnik temizliğin önünü açması. Bugün ÖSO saflarında savaşan Deyrizorlu ya da Rakkalı bir Arap, Afrin Savaşı tamamlandıktan sonra kendisine Kürtlerin elinden alınmış kuzeybatı Suriye şehirlerinde “yuva” ararsa kimse şaşırmayacak. Zira Washington yönetimi de ABD uçakları tarafından yüzde 80’i yıkılmış ve BBC’nin ifadesiyle “artık kimsenin kendini ait hissedemediği şehir” olarak anılan Rakka’yı (ve genel olarak Fırat’ın petrol kuyuları açısından zengin doğusunu) yeniden inşa sürecinde “Kürtlerin kendisini ait hissettiği şehir” olarak kurgulayabilecek. (Bilinmelidir ki, savaş çoğu zaman bir etnik temizlik harekâtıdır.)
BEŞ) Washington’un daha kompleks gerilimlerin kaynağı olacağını umduğu böyle bir harekâta yönelik bir diğer beklentisi de, Ankara’nın Moskova ve Şam’a cihatçıların Suriye’nin kuzeyinde defterini dürmede belirli ölçüde fren yaptırması. ABD yönetimi, Moskova ile Şam’ın İdlib operasyonlarının Ankara’nın savaşa daha fazla dahli nedeniyle daha uzun bir süreye yayılacağını umuyor.
ALTI) Türklerle Kürtlerin kuzeydeki gergin bekleyişi silahlar patlamadan sürmüş olsaydı, Ankara - Şam ilişkilerinin başkaca bir engele takılmadan iyice yumuşaması beklenebilecekti. TSK’nın Suriye topraklarında ucu açık gibi görünen bir harekâta girişmesi iki ülkenin aralarındaki buzların erimesini bir süre daha öteleyecek. Açtığı Afrin parantezi ile Ankara’nın Suriye denkleminde artan varlığı ve rejime muhalif cihatçı unsurlar nezdinde güçlenecek nüfuzu, Şam karşısında kendisini daha güçlü hissetmesini ve yer yer buna uygun ihtilaflı tutumlar sergilemesini de kolaylaştıracaktır. ABD’nin düşmanının (İran) müttefikinin (Suriye) düşmanı (Türkiye) dostudur. Bunun böyle kalmasında da büyük yarar vardır.
YEDİ) Suriye’nin kuzey sahasında ve diploması masasında Ankara’nın artan ağırlığı Türkiye’nin barış görüşmelerine yönelik SDG ve YPG vetolarını da yoğunlaştırıp güçlendirebilecektir. Bu durum Kürtlerin Rusların inisiyatifiyle yol alır görünen barış görüşmelerini boykotlarını da kalıcı hale getirebilecek ve Cenevre’de başlayıp Soçi’de olgunlaşan barış müzakereleri süreci akamete uğrayacaktır. Rusların sahada kazandıklarını masada hızla sonuca çevirme çabası bu şekilde tökezletilmeye çalışılacaktır.
SEKİZ) Olur da Afrin Tepeleri, Türkiye’nin güvenlik temelli gerekçeler ileri sürerek uzun yıllar kalıcı bir varlık göstereceği bir tür “Golan Tepeleri”ne dönüşürse, Suriye’de aradığı bir başka uzun dönemli istikrarsızlık unsuruna daha kavuşacak ABD bundan ziyadesiyle memnun olacaktır.
DOKUZ) Suriye’yi terk etmek niyetinde olmadığını bütün dünyaya ilan eden ABD ülkenin kuzeyinin bu şekilde daha da karışmasına yönelik gerekli katkısını (!) yaptıktan sonra, ülkenin güneyinde yeni bir cephe anlamına gelecek sürpriz bir hamle yapmayı umabilecektir.
ON) ABD bu savaş süresince proksileri yardımıyla Türkiye sınırından Ürdün sınırına uzanan bir koridor oluşturarak İran’ın müttefiklerine destek ulaştırabileceği tüm ikmal yollarını engellemeye çalıştı. Bunu “Şii Hilal’i” kırmak olarak gördü. Bu amaçla da önce bu koridorun Şam yönetiminin otoritesinden çıkarak IŞİD tarafından ele geçirilmesini sağladı. Amaç bu koridoru IŞİD’den geri alanın kendisi ve desteklediği güçler olmasını mümkün kılmaktı. Obama’nın acelesi de yoktu, hedefe doğru ağır ağır ilerliyordu. Ama Ruslar sahneye çıkınca tablo değişti, tarih hızlandı. Bugün gelinen noktada Washington yönetiminin sahada arzuladığı başarıyı tam olarak elde edemediğini görüyoruz. Ancak hülyasını canlı tutma anlamında elinde birkaç önemli stratejik nokta bulunuyor. Irak sınırında yer alan ve Ürdün sınırına da çok yakın olan El-Tenef bunlardan biri. Burası ABD’nin İran’ı durdurmak istediği kavşak! Bu nedenle dünyanın İdlib’e ve TSK-ÖSO’nun Afrin harekâtına odaklandığı bir süreçte ABD sürpriz hamlesini, güneyden, El-Tenef üzerinden yapmak isteyebilir.
Kısacası, Rusya’nın desteğindeki Suriye ordusu en seçkin askeri birlikleriyle kuzeyde çetrefilleşen işleri yoluna koyma çabasına yoğunlaşmışken, TSK ve ÖSO da Afrin’de Kürtlere karşı bir harekâta girişmişken, ABD’nin buradaki muharebeler bitmeden Suriye’yi güneyden işgal etmeye/ettirmeye kalkışması ihtimal dahilinde olabilir. Bu nedenle gözlerimizin Suriye’nin kuzeyine fazlaca çevrildiği şu günlerde arada güneye de göz atmak, El-Tenef’e ve burada olup bitenlere, onun batısında İsrail’in, onun doğusunda da IŞİD’in neler yapacaklarına dikkat kesilmek gerekiyor.
Tabii bu yazıda ABD’nin yenilediği stratejisi ve oyun planı perspektifinden sahayı nasıl gördüğünü anlamaya, değerlendirmeye çalıştık. Unutmayalım ki, Suriye sahasındaki tek belirleyici faktör ABD değil. Hatta, belki de şöyle demek lazım: Fırat’ın batısında ABD’nin oyun planları şu ana kadar hiç “belirleyici” olamadı. Ama silahların en yakın zamanda susmasına yönelik diğer planların da hızlı ilerlemesine engel oldu.
ABD’nin bölge için daha büyük istikrarsızlık anlamına gelecek planlarını çöpe gönderme potansiyeline sahip en büyük güç elbette ki Kürtler. Washington’un kendilerine biçtiği sabit rolleri oynamayı reddedebilir, bütün “teşvikleri” boşa çıkartabilirler. Ülkelerindeki ekonomik ve siyasal hayata eşit bir yurttaş olarak katılımlarının bir daha kapanmayacak şekilde önünün açılması yolunda masadaki asli muhataplarının artık Şam yönetimi olması gerektiğine ve bu ülkedeki tüm haklarını anayasal güvence altına almak için de BM gözetimindeki -ve çoğu zaman Rusya’nın inisiyatifindeki- uluslararası görüşmelere tam destek olmaya karar verebilir, silahları susturup oyunu bozabilirler.
Suriye’de hep “büyük resme” bakmak ve fotoğrafın bütün köşelerine odaklanmak lazım.
Twitter: @akdoganozkan
(Not: Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni çok uzun yıllardan beri işgal altında tutan İsrail’in 3 aşamalı bir planla Suriye’nin güneyinde 40 km derinliğinde bir güvenli bölge oluşturarak işgalini genişletme planı yaptığı yolundaki iddialardan geçen hafta bahsetmiştim. Suriye’nin güneyinde, bunun dışında ve özellikle ABD inisiyatifiyle ne beklenebilir, neden beklenebilir, ona da başka bir yazıda ayrıntılı değinelim.)