28 Nisan 2019

Masumiyeti korumanın gereği

Her toplumda pedofiliyi üreten, besleyen siyasal, kültürel, geleneksel, ahlâki, töresel, dinsel, ailevi bir dizi söylem dolaşıyor ortalıkta

 İnsan, bilişsel (sezgisel, intuitive) olarak her türden iktidarın şiddet ve suçtan müteşekkil olduğunu öğrenmiştir. Masumiyete yer bırakmadığını, masumiyeti kirlettiğini.

‘İktidar’ kavramını burada en geniş anlamında kullanıyorum ama insanın iktidar eğitiminde model olarak aldığı da, kendisine adlı adınca “iktidar” diyen siyasi iktidarlardır.

Gerek ulvi gerekse ve çoğunca iktisadi, kimi zaman da elbette ideolojik nedenlerle siyasi iktidarlar doğası gereği şiddet kullanır ve suç işler, asla masum olamaz, masumiyeti düşman beller ve itibarsızlaştırmanın yollarını arar.

İktidar dediğin de tabii makro makamda durduğu gibi durmuyor, koyu bir sıvı olarak her türden insan ilişkisine, toplumun bütün mikro alanlarına sızıyor ve bütün niteliklerini sirayet ettiği her yerde yeniden üretiyor, ürettiriyor.

İktidarın en çıplak ve en net görünür biçimi o makro makamlardaki siyasi haliyse, en mahrem ama yine tepedeki modeli en sadık biçimiyle yeniden üreten mikro iktidar da cinsellikteki halidir.

Genel olarak erkeğe atfedilen cinsel iktidar işte en az o diğeri kadar şiddet kullanır, suç işler, masumiyetten nefret eder, kirletmeye yeltenir.

Cinsel iktidarın – Batı dillerinde farklı türevleri kullanılan ‘potenz’ sözcüğü de Latince ‘iktidar (potentia)’ anlamına gelir- erkeğe atfedilmesinin ideolojik, kültürel, antropolojik birçok sebebinin yanı sıra cinsel ilişkinin mekaniğinden kaynaklanan organik, fiziksel bir sebebi daha olsa da, erkek cinsellikte iktidar kullanmaya psikolojik olarak da ihtiyaç duymaktadır, çünkü o da bir şeylerden korkmaktadır ve bu durumu sorgulamaya hiç de teşne değildir.

Erkek ve kadın cinselliği üzerine ayrı ayrı ve bir arada sıkça düşünürüm; özellikle edebiyat üretirken. Ve elbette ikisinin de politik ve sosyolojik bağantılarını gözden kaçırmamaya çalışırım.

Trajik Nüans’ta (Can Yayınları, 2016) iki ayrı öyküde şunları yazmıştım:

‘Müntehirin Arşivi’nde : (…) Kimse diğerinin kıçına bakmaz ama, şakası yapılıyor olsa da, herkes o hafta havlusu çekilenin erkekliğini görmenin peşindedir aslında. Bir arkadaşının erkekliğini gördün mü kendine güvenin de gelir. Erkekler, erkeklik durumunun bir yalnızlık durumu olmadığını bilmek ihtiyacı içindedir. Hiçbir erkek aslında kadının karşısına yalnız çıkmıyordur, çıkamaz. Arkasına bütün bir erkeklik durumunu alır. Halı saha maçından sonra otoparka gelişlerindeki neşelerine bir bak şu adamların. Yine birinin havlusunu çekmişlerdir.(…)

‘Taşınan Aile’de: (…)"Erkek bir yere doğru gider," diyor, "adımlarına dikkat eder, kendine dikkat eder, kadın bekler, gelmesini" diyor, "erkek ne yaptığına bakar, kadın kendisine ne yapıldığına, bu iş böyle" diyor, "erkek bu yüzden ne yapacağını düşünür, kadın ne yapılacağını, erkek stratejisini kendi yapacağına göre oluşturur, kadın karşıdakinin ne yapacağına göre," diyor. (…)

Evet, cinsel eylemlilik içindeki ve cinsel eylem referanslı erkek de, bütün iktidar sahipleri gibi korku içindedir bir yandan da. İktidarını kaybetme korkusu.

Her iktidar sahibi iktidarını sürekli ve mümkün mertebe totalize etme eğilimindedir. Aynı korkudan ötürü.

İktidar totalize oldukça, sınırlarını zorladıkça araçsal  nitelikleri de toplumun bütün hücrelerine, insan ilişkilerinin her kertesine yayılır, oralarda da kendini yeniden üretir. Şiddet ve suç gündelik hayatı sürdürme yollarına dönüşür, tasvip edilir, masumiyet düşmanlaştırılır, pislik ve kara çalınır.

Her siyasi iktidar iktidarını kaybetme korkusuyla hayatın daha fazla alanını işgal ederken, erkek de iktidarını muhafaza etmek için her cinsel eylemini bir fetih operasyonu olarak tasavvur eder.

Kamusal alanda iktidarın henüz sirayet etmediği, denetime alamadığı yerlerde üretilen ‘masum söylem’ nasıl iktidar için bir tehditse, çocuk masumiyeti de giderek bir şiddet ve savaş makinesine dönüşmüş erkek cinselliğinin menziline girmiştir artık.

Cinsel iz bırakmayı ve bunun için yapılan cinsel eylemi (erkeğinkini) genel ahlâk söyleminde bir ‘kirletme’ olarak sunan kültürün de teşvikiyle, pedofil erkek cinsel iktidarının sarsak gücünü ve acıtıcı etkisini çocuk masumiyetinde ölçecek, verdiği acıyı hazzın yerine koyacaktır.

Cinsellik insanın en karanlık tarafı ve maalesef toplumsal hayatta şiddet ve zor  bu denli büyük bir etken oldukça, gündelik hayatta masumiyet hedef alınıp düşmanlaştırıldıkça, seks de suç ve kir imgelerinden ve şiddet eyleminden zevk damıtacak.

Cinselliğin karanlığından söz ettim. Bu karanlıkta yetişkinler arasında yer bulmuş oyunlaştırılmış, temsilleştirilmiş şiddet uygulama ve acı verme eylemleri olarak sado-mazoşizm kesinlikle değil kast ettiğim.

Sado-mazoşizm şiddet ve acıyı oyunlaştırırken, pedofili hayatı bir oyun olarak algılayan ve böyle yaşamasına izin verilmesi, teşvik edilmesi gereken çocuğu oyundan çıkarıp hayatın feci dehşetine sürgün eder.

Ancak şu da önemli bence: Pedofil şahsı psikolojist kavramlarla kavrayıp bir patoloji vakasına indirgemek de, pozitif hukuktan en ağır cezayı talep etmek de yetişkinlerin yüreğini serinletse de ne çocukların masumiyetini korumaya yarayacak ne de bu suçun tekrarı engellenecek.

Cinsel açlıkla da açıklanacak bir şey değil bu şiddet eylemi.

Her toplumda pedofiliyi üreten, besleyen siyasal, kültürel, geleneksel, ahlâki, töresel, dinsel, ailevi bir dizi söylem dolaşıyor ortalıkta. Sadece seks kendinde bir olgu olarak pedofili üretmekten uzak görünüyor.

Yine de böylesi bir konuda kesin saptamalar yapmaya ne cesaretim var ne yetkim.

Muradım, bir bakış açısı daha sunmaktır bu yazıyla.

Yine de insanlığın geldiği bu yerde artık şiddet, zor ve genel olarak en geniş anlamında iktidar biçimleriyle ilişkisini sorgulamasının gerektiğini düşünüyorum.

Kalan bir masumiyet varsa, onu korumasının gerektiğini.

Önce de çocukları.

 

      

  

  

Yazarın Diğer Yazıları

Çiçek almak

Çiçek alanların çiçek alırken yüzlerine bir bakın. O çiçekleri kime aldıklarından ya da birine mi, kendilerine mi aldıklarından bağımsız olarak bir özgüven, bir kendinden, hayatından memnuniyet ifadesi olur bu çehrelerde

1949’da, müziğin ve aşkın bir gecesinde

Zemin tahta, masalar tahta, iskemleler tahta. Plastiğin mekan düzenlemelerini amansız bir hastalık gibi sarmadığı bir dönem bu. Duvarlar ahşap lambriyle kapalı. Ahşap lambri ile amerikan barın birbirini çağrıştıracağı dönemin başında dekore edilmiş olmalı kulüp

Kulübün yayıncı kuruluş boykotu

CHP'nin adalet dediği şey, bu haliyle devletin kurucu partisi olarak kendisinin dokunulmazlığının dost düşman herkes tarafından ve her durumda kalıcı olması kabulüdür

"
"