Arda Turan’ın son oynanan karşılaşmada yapmış olduğu davranışların karşılığı olarak 16 maçlık bir cezaya çarptırılmasının ardından yapılan açıklamalara şöyle bir bakmak bile, gelmiş olduğumuz yerde futbolu değil futbol dışında olup bitenleri konuşmak zorunda kaldığımızı fazlasıyla göstermektedir. Ekranlara bağlanıp yaşananları kendi perspektifinden açıklama yoluna gidenler sayesinde bir arpa boyu bile yol alamadığımızı görmek gerçekten çok acı!
Aslında filmi biraz başa sarıp zamanında olup bitenler üzerinden gereken tepkileri vermeyen ve her zaman olduğu gibi halının altına süpürme yoluna giden Türkiye futbol medyası ve onun biricik temsilcileri açısından verilen ceza kabul edilemez niteliktedir. Peki bir başka açı açmaya ve Türk futbolunun en önemli futbolcusu olma yolunda ilerleyen bir kariyerin kendi kendisini nasıl bu hallere getirdiği noktasına niye hiç bakmıyoruz?
Dünyanın en önde gelen kulüplerinden birisine transfer olduktan sonra davranışlarında yaşanan müthiş dönüşüme ve kendisi hakkında haber yapma gafletinde bulunan habercilere dönük tavırlarına şöyle bir tekrar odaklanalım. Bütün bu gelinen noktayı söz konusu yıldızımızın biraz da kendisinin hazırladığı gerçeği önümüzde duruyor. Kullandığı ağdalı söylemler, sürekli olarak bir yerlere dönük mesaj verme isteği, futbol oynamaktan çok futbol üzerinden yarattıkları ve daha onlarcası hep ardı ardına sıralandı.
Tabii işin tüyünü diken ise milli takım uçağında savurduğu küfürler ve ardından attığı yumruk oldu. Hatta oradan da yine benzer bir söylem üzerinden kendisini göstermeye devam etti. İşte bu noktada profesyonelliğin gereğini bir türlü idrak edemeyen ve nereye gelirse gelsin hep aynı yerden konuşmayı sürdüren bir anlayışın uzantıları bir kez daha devreye giriverdi. Ve yılların alışkanlığı sonrasında milli takım kariyerine son verdiğini açıkladı.
Geri dönüşlerimizin sancılı olması yine bizim yaratmış olduğumuz kimlikle çok yakından ilintilidir. Yıllarca yetiştiğiniz yerdeki insanların sizi, samimi bir şekilde karşılamaması sıkıntı vericidir ancak burada da sadece onlara değil kendinize de sormanız gereken bir şeyler olduğunu unutmamalısınız! Futbolcularımızın zihinsel dünyalarının sınırlarının bu kadar dar olması ister istemez futbola dair ufuklarını ve onunla birlikte dünyaya dair algılarını da sınırlıyor. Oysa bambaşka bir ortamı sağlayabilme olanağına sahip bulunurken kendisini tekrar aynı tartışmaların içerisine hapsetmek ve oradan mesajlar vermek durumunda kalmak, ne kadar da acı vericidir.
Bulunmaz Hint kumaşlığından sıradanlığa uzanan çizgideki küçük nüans farklarını görmemek ve kendisini bir yerlere yerleştirmek çok ama çok kolaydır. Dikkat ederseniz burada son dönemde toplumsal hayatın yaratmış olduğu derin yarılmaların da etkileri bulunduğu gerçeğini görebilirsiniz. Bu ülkenin futbolu ve futbol takımlarının gündelik siyasal gelişmelere dönük yaklaşımları futbolun siyasallaşmasına ve bunun üzerinden yaşanan bölünmelerin daha da yakıcı bir hal almasına yol açıyor.
Verilen cezalar kadar es geçilen uygulamalar ve layık görülen hayatlarda aslında hepimizin canını yakmaya devam ediyor. Başka türlü bir hayat mümkün iken her defasında yaşadığımız hayatları kendimize zehir ediyor olmamız kadar bundan adeta zevk almamız da düşündürücü. Farkındayız ya da değiliz ancak her attığımız adım, verdiğimiz her karar veyahut veremediklerimiz sonrasında biraz daha ayrışıyor ve biraz daha birbirimize bakışımızı keskinleştirme yoluna gidiyoruz.
Daha derinlerde bir yerlerde yaşadığımız sorunlarımızı açık yüreklilikle tartışmak yerine başka unsurlar ve konular üzerinden bel altından vurma yoluna gitmeyi tercih ediyoruz. Oysa futbolunuzda veya hayatınızın bütün alanlarında olup bitenler anlara özgü tercihlerden ibarettirler. Hayatta olup bitenleri doğrular ve yanlışlar kadar duruşlarla birlikte duramayışlar belirler. Doğrudan ve adaletten yana olmanın yanında bir duruşa sahip olabilmek ve onunla birlikte bir hayatı inşa edebilmek son derece mühimdir. Bu ise sadece söylemle olmaz aynı zamanda yaptıklarınız ve yapmadıklarınızla birlikte oluşur.
Türkiye Futbol Federasyonu ve ona bağlı kurullarının bundan önce vermiş oldukları cezalar ile veremedikleri cezalar göz önünde bulundurulduğunda, son kararın çok ağır olduğunu düşünenlerin sayısının, kararı yetersiz hatta çok az bile bulanlardan daha az olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ancak bu durum bile adalet dağıtması gereken kurumlar üzerindeki soru işaretlerini ortadan kaldırmamakta hatta tam tersine durumu daha da ağırlaştırmaktadır. Arda Turan’a verilen cezayı intikam alma gibi göstermek de çok daha fazla almalıydı demek de doğru değildir.
Futbol sahasındaki en değerli formanın hakem forması olduğu gerçeğini bir türlü anlamak istemiyoruz. İşin ilginç yanı hakemler de bu konuda ellerinden gelen gayreti göstermek suretiyle var olan durumu normalleştiriyorlar. Oysa, futbolcuların ellerinden gelenin en iyisini yapmakla, hakaret etmek, tehdit etmek hatta küfür etmek üzerinden var olan durumu manipüle etmeleri anlaşılır bir durum değildir. Adam mı öldürdüler gibi açıklamalar yapanların, ceza verilmeliydi ancak bu kadar fazla olmamalıydı veya bu ceza bundan sonrakileri ortadan kaldırmayacaktır yorumları yapanların hepsinin yaşananları meşrulaştırdığını baştan kabul etmeli ve öyle değerlendirmeler yapmalıyız.
Spor sahası şiddetin değil barışın ve dostluğun alanı olmak durumundadır. Tersini normalleştirenlerin önümüzdeki dönemlerde ortaya çıkabilecek şiddet hareketlerinde dahli bulunduğu gerçeğini şimdiden ilan etmeliyiz.