23 Nisan 2020

Uzaktan eğitim: Bu kez ilköğretim ve liseler

Eğitim diğer tüm alanların aksine mış gibi yapmanın sonuçlarının kısa vadede değil ancak orta ve uzun vadede çok daha yakıcı olarak geri döneceği alanın adıdır. Ve burada yaşanacak olumsuz geri dönüşlerin yaratacağı tahribat çok daha büyük boyutlarda gerçekleşebilmektedir

Hafta başında "Eğitim eve sığabiliyor mu?" Başlığıyla yeni dönemin yaratmış olduğu düzenlemelerin eğitim üzerindeki etkilerinin neler olduğunu üniversitelerde yaşananlar üzerinden anlatmaya çalışmıştık. Şimdi ise söz konusu bu sürecin yansımalarını ilkokuldan başlayarak lise son sınıfa kadar olan etkilerini gerek veliler gerekse çocuklar ve tabii ki öğretmenler ile okullar üzerinden de anlatmaya gayret edeceğim. İlk olarak yaşamakta olduğumuz olağanüstü döneme ilişkin koşullara eğitim alanında pek de öyle söylendiği gibi hazırlıklı olmadığımızı görmüş olduk. Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı son derece önemli bir bakanlık olmasına karşın ve yıllar içerisinde bütçeden aldığı pay nispeten artmaya başlamasına rağmen dijital dünyaya entegre olma konusunda daha kat edilmesi gereken çok ama çok uzun bir yol olduğu bu süreçte ortaya çıkmış oldu.

Bir önceki yazıda öğrencilerin yeni döneme kendilerine ders anlatacak olan hocalarından daha hazırlıklı olduklarını belirtmiştim. Gerçekten de ilköğretim öğrencilerinden başlayarak bu durum net bir biçimde kendisini gösteriyor. Yani bir başka deyişle online ders almakta olan öğrenciler, onlara bu mecra üzerinden ders anlatmakta olan öğretmenlerinden çok daha fazla dijitalleşmiş vaziyetteler. Böyle oldukları için de sistemin içerisine giren çocukların bilgisayar başında aynı anda başka aktiviteleri de yapabildikleri bir durum söz konusu ve öğretmenler açısından sınıfta var olan disiplini sağlama ile burada aynı veyahut benzer bir ortamı yakalayabilmek pek de kolay değil! Aslında eğitim sürecinin kendisinin bir örneklik yaratma adına önemli bir faaliyet olduğu gerçeği yaşamakta olduğumuz bu olağanüstü süreçte kayboluyor. Çünkü gerek müfredat ile gerekse de sınıf içi disiplin altına alma anlayışı ile aktarılmaya çalışılan bir örneklik online sistemde yerle bir olmuş vaziyette.

Uzaktan eğitim adı altında aslında liselere giriş sınavına katılacak olan 8.inci sınıflar ile üniversite sınavına katılacak olan 12.inci sınıflara yönelik o da günde bir saatlik bir dersten ibaret. Geri kalan öğrenciler için EBA TV üzerinden derslerin yüklenilmesi ve öğrencilerin oradan kendi sınıflarındaki dersleri takip etmeleri bekleniyor. Burada veliler açısından şöyle ilginç bir paradoks yaşanıyor. Çocuklarını özel okullara göndermeyi tercih eden veliler, aylık ücret ödeme konusunda birtakım çekinceler yaşıyorlar. Özellikle özel okullar bu durumu aşabilmek için farklı bilgisayar uygulamaları üzerinden devlet okullarındaki çocuklardan daha uzun saatler boyunca eğitim olanağını öğrencilerine sunmaya gayret ediyorlar. İşte bu noktada veliler açısından şöyle bir ikilem doğuyor, evde okulla çocuğunun kurmuş olduğu bağlantı son derece sınırlı olan ve uzun saatler boyunca onları oyalamak durumunda kalan veliler, bu yaşananlardan kaygılılar. Çünkü özellikle sınava girecek çocuklar açısından (burada daha çok liselere giriş sınavını öne almak durumundayız) devlet okulu ile özel okullar arasında eşitsiz bir yarış söz konusu olacağını düşünüyorlar. Bir tarafta günde beş ila altı ders yapan özel okullar diğer yanda ise sadece bir saatlik online eğitim veren devlet sistemi. İşte bu durum önümüzdeki yaz ayı içerisinde yapılacak olan sınava ilişkin kaygıları arttırıyor.

Derslere öğrencilerin katılımını sağlamak da ayrı bir sorun olarak karşımızda duruyor. Özel okullar derslere katılmayan öğrencilerle ilgili olarak velilere sürekli olarak paylaşımda bulunuyor ve ayrıca veli toplantıları ile yaşanan gelişmeler karşısında yapılabilecekler hususunda onları da sürece dahil etmeye gayret ediyorlar. Bunun karşısında devlet okullarında var olan bu yeni sistemin ne kadar verimli işlemekte olduğu üzerinde durmanın belki de tam sırasıdır. Hatta geçen yazının sonunda da belirtmiş olduğum gibi eğitimin bizatihi kendisini yeniden ele alma üzerinde durmayı tartışmalıyız. Çünkü çocuklarımızı uzun saatler boyunca okulların içerisine yerleştirmek suretiyle ve burada yoğun bir ders trafiği içerisinde uygulanan programlarla gerçekten dijital çağa ilişkin bireyler yetiştirebilmemiz pek de mümkün gözükmüyor!

Bir diğer önemli husus ise öğretmenlerin bu yeni dönemde sanki sınıflardaymış gibi öğrencilerden velileri ile birlikte bir şeyleri yapmalarını istemeye devam etmeleridir. Uzun bir zamandır okullarımızda öğretmenlerimizin çocuklarımızdan istediği birtakım ödevlere ilişkin yaşanan saçmalığı ortadan kaldırmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Olağanüstü zamanlardan geçiyoruz ve tıpkı öğrenciler gibi öğretmenler de bu durumu fazlasıyla hissediyorlar. Ama arada önemli bir farklılık söz konusu bir tarafta çocuk ve gençler yer alıyor diğer tarafta yetişkinler. Çocukların oyun oynama ve eğlenme ile büyümekte oldukları gerçeğini maalesef yetişkinler olarak çabuk unutmuş durumdayız. Oysa çocukların kişilik gelişimlerinde arkadaşları ile oynamaları, eğlenmeleri ve öğrenmeleri birlikte gerçekleşmektedir. Bugün hâlâ ülkemizin en çok izlenen filmlerinin başında gelen Rıfat Ilgaz ustanın unutulmaz eseri Hababam Sınıfı'nda (Hababam Sınıf Tatilde filminde) Mahmut hocanın (Münir Özkul) unutulmaz okul tiradını yeniden hatırlamanın belki de tam sırasıdır. "Okul sadece dört yanı duvarlarla çevrili, tepesinde dam olan yer değildir. Okul her yerdir. Sırasında bir orman, sırasında dağ başı. Öğrenmenin, bilginin var olduğu her yer okuldur.

Tulum Hayri: Allah aşkına hocam, bu okulda insan ne öğrenir?

Mahmut Hoca: Yaşamayı, mücadele etmeyi, doğa ile savaşmayı öğrenirsiniz. Bilgili olmayı en önemlisi kendinize karşı saygıyı öğrenirsiniz. Bu saydıklarım eğer bir okulda yoksa orada sadece bir taş yığını vardır."

Yeni dönem okul fikrinin kendisini ve okulun eğitim ile öğretim arasındaki bağlantıyı da yeniden tartışılır kılıyor. Yirmi milyonluk öğrenci kitlesi ve burada görev yapmakta olan binlerce öğretmen ve çalışanı ile birlikte tüm ülkeyi çok yakından ilgilendiren bir kurumla karşı karşıyayız. Dijital hayat kendisini her alanda olduğu gibi eğitim alanında da vazgeçilmez bir biçimde hissettirmeye zaten başlamıştı. Bu son gelişmeler ise eğitimin öğretim ile birlikte ve farklı sınıfsal pozisyonlardaki tüm çocuklar için eşit ve hakkaniyetli bir temelde yürümesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Eğitim diğer tüm alanların aksine mış gibi yapmanın sonuçlarının kısa vadede değil ancak orta ve uzun vadede çok daha yakıcı olarak geri döneceği alanın adıdır. Ve burada yaşanacak olumsuz geri dönüşlerin yaratacağı tahribat çok daha büyük boyutlarda gerçekleşebilmektedir.

Ulusal egemenliğimizin yüzüncü yılını kutladığımız 23 Nisan 2020 tarihinin ülkemiz açısından son derece kıymetli ve bir o kadar da manidar olduğunu bir kez daha hatırlatarak, tüm çocuklarımızın bayramlarını kutluyorum.

Yazarın Diğer Yazıları

Herkesin haklı olduğu yer

İster futbolda isterse toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olup bitenler karşısında sağduyu denilen anlayışı hayata sokamadığımız müddetçe ortak bir zemini inşa edebilmemiz ve buradan sağlıklı bir toplumsal yaşamı başarabilmemiz mümkün olmayacaktır

Sonları beceremeyen ve bunu tartışamayanların ülkesi

İster futbolda ister siyaset dünyasında olsun sorgulanmayan, tartışılmayan ve sistematik bir hale dönüştürülmeyen hiçbir yapının mutluluk getirebilmesi de söz konusu değildir

Yine bir 10 Kasım

Resmi devlet ideolojisinin yarattığı ve katı kurallar içerisinde insani vasıflarından arındırdığı Mustafa Kemal Atatürk imgesinin yıkılmakta olduğunu buna karşın bu ülkenin insanlarının kalplerinde yaşattıkları Mustafa Kemal Atatürk imgesinin ise her geçen 10 Kasım ile biraz daha fazla büyüdüğünü bir kez daha yüksek sesle haykıralım

"
"