Ülke içinde siyasetin gerilim yüklü dilinin etkisi arttıkça beraberinde başta sosyal medya olmak üzere gündelik hayata yansıyan trolleşme diye adlandırılan sahte isim ve hesapların yarattığı dalga da yükselişe geçti. Siyasal kutuplaşmayı besleyen dil, siyaset sahnesinin dışında çok daha fazla karşılık bulmaya ve buradan toplumsal hayatın bütün hücrelerine yayılan kötülüğün yükselişe geçmesine neden oldu. Yaşanan olayların hemen ardından "haddini bil… veya … yalnız değildir" şeklinde gördüğümüz paylaşımlar aracılığıyla kişiler, kendi durdukları yeri daha fazla tahkim edebilmek uğruna diğerlerini karalamaya başladılar. Hatta bu durum karalamanın da ötesine geçerek kişilik haklarına yapılan iftiralara, karalamalara kadar ilerleyen bir hale dönüştü. En son noktayı ise Sayın Cumhurbaşkanı ve eşinin Koronavirüs testlerinin pozitif çıkması sonrasında Twitter hesabından yaptığı paylaşımla gündeme gelen Derya Büyükuncu oldu.
Kim olursa olsun insanların başta kişilik hakları ve sağlıkları söz konusu olduğunda bunun üzerinden ahkâm kesmenin insanlıkla bağdaşmadığı gerçeğini hatırlatmak isterim. Kişiler gelip geçicidir ve o kişileri sevmek durumunda değilsinizdir fakat kişilere saygısızlıkta bulunma hakkına sahip değilsiniz. Kötülüğün sıradanlaşması veyahut normalleştirilmesi meselesi önümüzdeki yıllarda çok daha fazla toplumsal hayatlarımızı etkisi altına alacak gibi gözüküyor. Hayatlarımız daha fazla sanal âlemde geçerken trolleşmenin yaratacağı etkiler de fazlalaşacaktır. Gerçeğin yerini gerçeğin suretleri aldıkça kötülüğün ete kemiğe bürünmesi daha da kolaylaşacaktır. Son bir hafta içerisinde yaşadıklarımızı sakin bir kafayla yeniden düşündüğümüz anda yaratılan kötülüğün hepimizi nasıl da etkilediğini daha iyi kavrayabiliriz. Daha on yaşında bir çocuğun ağzından dökülenlerin nasıl gerçekleştiğini anlayamadan ülkenin cumhurbaşkanı ve eşine yönelik mesnetsiz ifadeler akıl alır gibi değildir. Arada ülkenin kurucusunun Samsun’daki anıtına yönelik saldırı girişimi ve bu girişim sonrasında halkın anıtın etrafındaki koruma nöbetini de es geçmeyelim. Çünkü o nöbete ilişkin de yazılanlar yine edep ve akıl sınırlarını aşar nitelikteydi.
Ülkenin sürekli olarak gerilim içerisinde yaşama halinin hiçbirimize yarar getirmeyeceği gerçeğini, en çok da ülkeyi yönetenler ile yönetmeye aday olanların anlaması gerekiyor. Ayrışmayı arttırdığınız ölçüde tarafsızlık ilkesi zarar görmeye ve taraf olmayanların bitaraf olacağı düşüncesi yaygınlık kazanmaya başlıyor. İşte bu iklim ise trolleşmenin rahatlıkla karşılık bulduğu ve ucu açık engin bir alanda rahatlıkla hüküm sürebileceği ortamın yaratılmasına yol açıyor. Kelimelerin nereye gidebileceği ve bunun sonucunda kimin veyahut kimlerin etkilenebileceği düşüncesi ortadan kalkıyor. Kendi bulunduğu yeri koruma ve kollama adına, diğerlerinin yok sayılması ve aşağılanması normal görülmeye başlanıyor. Dilin kemiğinin kaybolduğu bu anlarda ise insanlığın yok oluşu ve vicdanları sızlatan paylaşımlar peşi sıra geliyor. Ölçünün yok olması sonrasında edep ve haya da görünmez hale dönüşüyor. Ardından rahatlıkla birbirimizin hayatlarını karalayabileceğimize dair kanaatlere doğru yol almaya başlıyoruz. Hiç kimsenin aklına öteki denilen bizi biz yapan aynadaki benliğimizle empati yapabilme düşüncesi gelmiyor. Acaba bütün bunlar benim başıma gelirse ne düşünürüm? Başkasının ölümünü istemek veyahut bundan memnuniyet duymak bir acziyet halidir.
Söz konusu paylaşımı yapan kişinin eski bir sporcu olması durumu üzerine de bir şeyler söylemek gerekiyor. Çünkü spor denilen alanın fair play dediğimiz kavramı uzun yıllar boyunca elit sporculara aktarabilme konusunda büyük aşamalardan geçtiği gerçeğini hatırlamak durumundayız. Burada olup bitenin sporcu ahlakı ve spor etiği ile de hiçbir biçimde uyuşmadığı gerçeğini de yeniden düşünmeliyiz. Ardından bakanlıkça verilen ömür boyu men cezasından çok daha anlamlısının sporcuları yetiştirirken göstermemiz gerektiği üzerine odaklanmalıyız. Spor, hayatı anlamlandıran ve daha yaşanabilir olmasına yardımcı olan alanlardan bir tanesidir sadece. Buraya değer katan ve daha ileriye taşımayı sağlayacak olan hiç kuşkusuz ahlaki bir anlayışın yerleştirilmesidir. Onurlu, ilkeli, dürüst, sağduyulu ve diğerlerine/ötekine saygılı bireyler temelinde spor ve tabii ki toplum yükselecektir.
Trolleşme dediğimiz yaklaşım biçimi her geçen gün biraz daha fazla karşılık buluyor ve bu anlayış kabul gördükçe insani yanlarımız biraz daha fazla eksiliyor, yok oluyor. Ayrışma ve yok farz etme kabul gördükçe, kamplar daha da keskinleşmeye başlıyor. Karşınızdaki kişileri gerçekte kim olduklarına bakmadan sadece ve sadece onlara iliştirilen etiketler üzerinden değerlendirmeye bir başka ifadeyle damgalamaya başlıyorsunuz. Bizden olanlar ve olmayanlar dünyasında sanal âlemde yazdıkları ile nerede durduklarını ve kimden yana olduklarını konumlandırmayı sürdürüyorsunuz. Oysa hayat bu kadar keskin uçlarda yaşanan ve mutlak doğruların ve yanlışların olduğu bir alan değildir. Hepimizin biraz daha fazla özeleştiri yapmaya ve biraz daha fazla konuşmanın/yazmanın şehvetine kapılmadan önce durup sakinleşmeye ihtiyacımız var. Aksi halde yaşananlar her geçen gün biraz daha fazla içinden çıkılmaz bir hale doğru doludizgin gitmemize yol açıyor. Son bir hafta içerisinde yaşadıklarımız bunu fazlasıyla göstermekte, sonradan bize ne oldu böyle diye dövünmenin bir anlamı kalmayacak!
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve saygıdeğer eşi Emine Erdoğan Hanımefendiye acil şifalar dilerim.