Olağan olmayan zamanlardan geçiyoruz ve bunun en büyük katkısı ise tıpkı insanları olduğu gibi kurumları, kuruluşları da başka bir gözle görebilme olanağını yakalamış olmamız. Böylesi dönemlerde yaşananlar gelecekte tarihe not düşülmesi açısından son derece zengin verileri ortaya çıkartıyor. Daha öncede belirtmiş olduğum üzere bu topraklarda hiçbir zaman devletin yamacından ayrılabilen bir sermaye sınıfı oluşmadı. Böyle olduğu için de bu kesim her daim kendi çıkarını iktidarların çıkarlarıyla özdeşleştirmek suretiyle yoluna devam etti.
Son derece korunaklı duvarların arkasında zenginleşen ve toplumun dönüşümünde yeterince pay sahibi olmayan bir burjuvamız olduğu için ne kadar övünsek azdır. Hiçbir zaman bu ülkenin dönüşmesi doğrultusunda ellerini taşın altına koymadılar ve bütün özveriyi kendi çalışanlarından beklemeyi adeta bir hak olarak bildiler. Karşılarında gerçekten örgütlü bir işçi sınıfının da önü çok kısa bir süre içerisinde kesildikten sonra çok daha rahat bir biçimde yol almaya başladılar.
Köprünün altından çok sular aktı ve özellikle yaşanan teknolojik dönüşüm sonrasında daha fazla bilinçlenen ve kendisine yaşatılanlar karşısında daha fazla hak arayabilen bir bilinçli tüketici kitlesi oluştu. Büyükşehirlerde yaşayan, dünyadaki gelişmeleri daha yakından takip eden ve olan olaylar karşısında çok daha aktif bir görünüm alabilen bir kitle var bugün Türkiye’de. Ve bu kitle ülkenin dönüşümünde asıl etkide bulunabilecek olan insan kaynağını oluşturmaktadır. Bu açıdan taşranın ya da nüfusu daha küçük olan kentlerin ülkenin geleceğini şekillendirebilme olanağı bulunmamaktadır. Asıl etkiyi yaratacak olan ve dinamizmi harekete geçirebilecek olanlar büyük kentler ve bu kentlerde yaşayanlardır.
İşte tam bu noktada büyük sermayemizin son dönemde yaşadığı ikilem bir kez daha kendisini ortaya koymaktadır. Bir tarafta iktidara yakın durma ve ihalelere erişebilme süreci öte yanda ise tüm ülkeye hitap edebilecek markalarını cilalamaları. Uzun bir süre boyunca arada bir sıkıntı yaşamadan ve iktidarın nimetlerinden faydalanarak yollarına devam ettiler. Ancak bu kez siyasal alanda yaşanan yarılma ile nasıl başa çıkabilecekleri konusunda kafaları son derece karışık. Çünkü her iki taraftan da olmak istemiyorlar! Buna karşın izleyecekleri politikaları çok daha ince eleyip sık dokumaları ve özellikle sosyal medya üzerinden verecekleri mesajlarda daha da dikkatli olmaları gerekiyor!
Bunu beceremeyenlerin hali ise gerçekten içler acısı tıpkı Türkiye’nin en köklü sermaye gruplarından bir tanesi olan Yaşar grubunun bugün içine düştüğü halde olduğu gibi. Yaşar Holding yönetim kurulu başkanı Selim Yaşar facebook hesabından ‘EVET, Doğru Karar Veren Türk Halkına Şükranlar’ paylaşımında bulundu. Karşıyaka Spor Kulübü taraftarları ise Yaşar’a Karşıyaka ilçesinin referandumda yüzde 83,2 ile HAYIR dediğini hatırlattılar.
Yaşanan tartışmanın ardından Selim Yaşar söz konusu mesajını sildi ancak kendisine gelen eleştiriler üzerine de bu kez ‘Karşıyaka zarar görmesin diye silmiştim, 45 milyon borcu olduğu biline’ diye yanıt verdi. Kendisine yönelik ‘Siz Karşıyaka’yı düşünmeyin, Yaşar Holding’i düşünün’ mesajına ise ‘En Yüksek Hayır Karşıyaka’dan Yaşar Holding’i düşünüyorum ve Ankara ile ters düşmemek için sponsorluğu yeniden gözden geçirmek gerekli’ ifadesini kullandı. Ardından da çok kısa bir süre içerisinde Yaşar Grubu ürünlerini protesto edilmesine yönelik açıklamalar sosyal medyada ilk sıralarda kendisine yer buluverdi.
Yaşar Grubunun yönetim kurulu başkanının kendi görüşüdür şeklinde yapmış olduğu yazılı duyurunun kendisi de dikkat çekicidir.
İlk olarak büyük sermayenin kendi siyasal tercihini bu şekilde açıklamak zorunda kalmış olması ve ardından ters düşmemek adına sponsorluğu gözden geçirme cümleleri kullanması önemlidir. Bu açıklamalar yukarıda belirtmiş olduğumuz ülkemizdeki devlet güdümlü büyük sermayenin pozisyonunu bir kez daha gözler önüne sermiş olmaktadır. Öte yandan liberal ekonomi üzerinden kendilerini kitleler ile buluşturma gibi bir konuma oturtmuş olan markaların böylesi acemice hatalar yapmalarının üzerinde durmak zorundayız. Çünkü kendi ayaklarına prangalar bağlayan bir marka yöneticiliği ile karşı karşıyayız. Hem bu olay hem de bu olayla birlikte verilen tepkiler bir kez daha ülke olarak ortadan ikiye ayrılma halinin nasıl bir durum aldığını anlamamız açısından iyi birer örnek teşkil etmektedir. Çünkü giderek birbiriyle kurmuş olduğu ilişkiyi daha farklı bir aşamaya doğru taşımaya niyetlenen insan toplulukları var karşımızda. Her iki tarafın birbirine yönelik yaklaşımları ve kullandıkları dil çok sıkıntı verici bir sürecin daha henüz başında olduğumuzu gösteriyor. Ve eğer dikkat etmezsek çok daha problemli günlere doğru gidebileceğimiz bir anlayışı da içerisinde barındırıyor.
İki kutuplu bir ülke gerçeği hepimizin geleceğini tehdit edecek ve birbirimizle uğraşırken heba edeceğimiz enerjimiz yüzünden yorgun düşeceğiz. Referandum sürecinde çok kötü bir sınav verdik ve birbirimize karşı beslediğimiz iyi niyeti maalesef kötü kullandık!
Evet’in de Hayır’ın da hepimizi temsil edeceği bir ortamı oluşturma konusunda yetersiz kaldık ve ardından yaşadıklarımız bu ruh haline daha da güçlendirmeye yaradı! Eğer bir sermaye grubu verilen oylara sponsor olduğu gerekçesiyle ters düşmemek adına bunu zikrediyorsa en çok yaranmaya çalıştığı iktidara zarar veriyor demektir! Çünkü iktidarı bu şekilde etiketlemiş ve iktidar gibi düşünmeyenlerin gözünde küçük düşürmüş olmaktadır. Öte yandan böylesi bir söylemi öne çıkartarak ve ardından geri adım atma gafletine düşerek markasını da tıpkı kendisi gibi tüketicilerin gözünden düşürmüştür. Yaşar grubu siyaset ile kurmuş olduğu bağlantıdan dolayı 1980’li yılların son döneminde çok sıkıntılar çekmiş ve dönemin iktidarı tarafından cezalandırılmıştır. Bu süreci yaşamış olan Selim Yaşar’ın böylesine tuhaf bir yaklaşım ile kendisini ortaya koymasını, grubun yazılı açıklaması da kurtaramaz! Tam tersine kendilerine duyulan inancın daha da zedelenmesine vesile olmuş olan bir açıklama olarak algılanacaktır bu metin. Buradan sonra Karşıyaka Spor Kulübü ile Yaşar Grubu arasındaki sponsorluk ilişkisi de fiilen olmasa bile çok büyük zarar görmüştür. Taraftarları temsilen yapılan bazı açıklamalardaki biz Durmuş Yaşar ve Oğullarını tanırız, Selim Yaşar’ı değil açıklaması da günü kurtarmanın ötesine geçecek bir ifade değildir.
Bertolt Brecht’in Kopan İp şiirindeki dizeleri bu durumu çok güzel anlatmaktadır;
Kopan ip, bağlanabilir yeniden
Tutar tutmasına ama
Kopmuştur işte bir kere
Son bir Not: Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker’in twitter hesabını kapatması da dikkat çekici bir gelişmedir.