Şiddet sarmalı içerisinde boğulmakta iken dikkatimizi futbola çevirdiğimiz vakit burada da durumun çok farklı olmadığını görüyoruz. Her şeyin tuhaflaştığı ve belirsizleştiği bir ülkede futbol ve onun medya üzerinden sunumu da üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirecektir.
Son iki haftadır Fenerbahçe kulübü ve onun başkanı Aziz Yıldırım’ın açıklamaları ile alevlenen ve kontra açıklamalar ile daha da sarpa saran bir ortamı solumak zorunda bırakıldık. Ekranlardan evlerimize taşan açıklamaların yanı sıra kulüp resmi sitesinden yapılan açıklamalar da gündemin sıcaklığını korumasına yol açtı. Fenerbahçe’nin son oynadığı lig maçı sonrasında karşılaşmanın hakemine yönelik ağır ithamlar üzerine Pazartesi günü yapmış olduğu açıklamalara aynı gece Beyaz TV ekranlarından misliyle karşılık verildi.
Program yorumcularının geçen hafta mahkemeler ve RTÜK dışında yaptıkları programlarla ilgili olarak hiç kimseye hesap vermeyecekleri açıklamalarına karşılık Fenerbahçe kulübü de bu iki merciyi göreve davet ediyordu.
Türk halkının örf ve geleneklerine aykırı olan ve futbol sahalarında şiddeti körükleyen bu programlar hakkında gereğinin yapılması konusunda ilgililere çağrıda bulunuyordu. Bu çağrının karşılığı olarak ise program içerisinde Aziz Yıldırım’ın son iki yıllık şiddeti çağrıştıran görüntü ve sözleri ekranlara getiriliyor ve alt spotta toplumdaki şiddetin sorumlusu kim?
Açıklıyoruz ifadelerine yer veriliyordu. Son derece itici ve argo ifadeler ve şiddet üzerinden yapılan tahrik edici açıklamalar ile saygı sınırlarını zorlayan ve bunu yaparken de amiyane ifadeler kullanmaktan çekinmeyen bir yorumcu profili gördük. Hatta yorumculardan Sinan Engin, Ahmet Çakar’ın ifadeleri üzerine kendilerinin programda tuzluk olarak oturmadıklarını, daha fazla uzatmanın bir alemi olmadığı cümlelerini kurarak sitemlerini iletti.
Arada sazı eline alan Rasim Ozan Kütahyalı’nın; muhalefet partilerine yönelik aptal, salak, cahil ifadeleri karşısında kanal sesi kısma yoluna gitti. Program içinde ürün yerleştirme yapmanın ötesine geçerek lokanta ve şefin reklamını, şef tarafından yapılanları herkesin gözü önünde yiyerek göstermek suretiyle de bugüne kadar görülmemiş bir yayıncılık görgüsüzlüğüne de imza atmış oldular.
Gördüklerimiz ve haftalardır tekrarlanan icraatların ortaya koyduğu gerçek; spor sahalarındaki şiddet ve düzensizliğin önlenmesini içeren 6222 sayılı yasa ile getirilen sınırlandırmaların ve yasal yaptırımların yegane muhatabı taraftarlardır.
Son on yıldır ülkemizde şiddetin önlenmesine yönelik olarak çıkartılan ve her defasında daha da ağırlaştırılan bütün düzenlemeler sadece taraftarları hedef almıştır. Halbuki kılıçların sonuna kadar çekildiği bu son tartışmalarda da görüldüğü gibi işin yönetim ve medya ayakları çok daha kışkırtıcı ve tahrip edici bir boyut taşımaktadır.
Ekranlardan ve gazete sayfalarından gündelik hayatımıza yansıyan ve şiddetin sözel boyutunun ete kemiğe bürünmesine katkıda bulunan bu iki kesimin yapılan düzenlemelerin dışında tutulması kabul edilemez bir hatadır. Her ne kadar yeni yasa ile bu kesimlere de cezai yaptırımlar olduğu söylense de işleyiş bunun aksini ortaya koymaktadır. Ekranlardaki bütün tartışma programı adı altında yayınlanan program formatında aynı tarz kişilerin ve benzer saldırgan üslupların hakim olması şaşırtıcı olmasa gerektir.
Öfkenin kapaklarını ardına kadar açmış ve çatacak yer arayan bir toplumsal yapıda, siyasetten spora kadar her alan aynı şekilde kurgulanıyor ve aynı nefret dilini topluma aşılıyorsa bunun bedelini hepimiz ödeyeceğiz demektir. Otobüs şoförlerine yapılan saldırılardan, beğenmediği kıyafeti giydiği için tekmelenen hemşireye veya aşkına karşılık vermediği için bıçaklanan genç kıza kadar herkes ama herkes tehdit altındadır. Nefret dili bir kez hakim olmaya başladığında önüne çıkan her türlü güzelliği yok edecek bahaneler ve yalanlar üretecektir. Şiddetin kapaklarını açan her toplum bunun karşılığında gözyaşı ve ıstırabın geleceğini de öngörmek durumundadır. Şiddet daha fazla şiddeti, nefret daha fazla nefreti ve önü alınamaz çılgınlıkları doğuracaktır.
Hayatın akışı içerisinde kendisi gibi olmayanlara yaşam hakkı tanımayan faşizan dil içinde yaşadığımız dönemde belki de en çok hiç de beklemediğiniz bir yerden televizyon ekranlarından, sosyal medya üzerinden hayatlarımızı esir almaktadır. Ne diyordu büyük usta Ahmed Arif, bunlar engerek bunlar çiyandır. Bunlar aşımıza göz koyanlardır. Tanı bunları tanı da büyü!