Evde kal sloganı üzerinden toplumsal hayatın yeniden biçimlendirilmekte olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Sokakların boşaldığı buna karşın evlerin çok daha yoğun bir biçimde kullanılmak zorunda olduğu günlerden geçiyoruz. İşte bu noktada ülke olarak belki hiçbir dönem yeterince üzerinde durmadığımız spor kavramını biraz daha farklı bir biçimde düşünmek durumundayız. Çünkü ekranlara çıkan bütün uzmanların ısrarla söylediği noktalar gelip bir yerde düğümleniyor: bağışıklık sistemini güçlü kılmak. Bunun gerçekleştirilebilmesi için ise bir taraftan düzenli bir beslenme alışkanlığı, uyku düzeni gerekirken bir diğer taraftan hareket kabiliyetimizi yükseltmek zorunluluğu söz konusu. İşte bu noktada evlere kapatılan milyonlar açısından spor artık çok daha hayati bir gereklilik haline dönüşmek durumundadır. Ve bu durumun bundan sonrası için elzem bir gereklilik olduğu gerçeğini başta Gençlik ve Spor Bakanlığı olmak üzere herkes anlamak durumundadır.
TRT aracılığıyla egzersiz programlarını devreye sokulmalı
Hemen ilk önerimle başlayayım sayın bakanımızın ekranlarda liglerin ne zaman başlayacağına ilişkin açıklamalardan ziyade evde kal mesajı verilen milyonlarca kişiye yönelik bir kampanya başlatması son derece önemli bir adım olacaktır. Biliyorsunuz okulların televizyon üzerinden dersleri işleme süreci içerisine girmesi ile birlikte öğretmenler dersleri ekranlar aracılığıyla öğrencilere aktarıyorlar. Bakanlık sabah, öğle ve akşam üstü yine TRT ekranları aracılığıyla farklı yaş gruplarına göre oluşturulan egzersiz programlarını devreye sokmalı ve evde oturmak durumunda bulunan milyonlarca yurttaşımızı hareketli kılacak aktivitelerle onları buluşturmalıdır.
Böylesi bir adım hem bakanlığın spora yönelik ilgiyi canlı tutmasına yol açacaktır hem de spora katılımı arttırmak suretiyle toplumsal hayata yönelik son derece etkin bir işlevselliği de hayata geçirecektir. Bakanlık yetkililerinin sporun bir PR çalışması olmadığı gerçeğini bir an önce idrak etmeleri ve sporun bir hayat tarzı olması yolunda üstelik tam da buna uygun bir zemin varken fırsatı kaçırmaması gerekmektedir.
Türkiye spor alanında oldum olası kaçak güreşen bir anlayışı benimsedi ve sporun toplumsal hayatın içerisinde oynayabileceği rol ve sorumluluğu bir türlü kavrayamadı! Oysa özellikle de böylesi kriz dönemlerinde hareketsizliğin ve enerjiyi boşaltamamanın yaratacağı etkiler çok daha bariz sorunları beraberinde getirebilecek bir potansiyele sahiptir. İşte bu olumsuzlukların devre dışı bırakılabilmesinde sporu devreye sokmanın tam sırasıdır.
Büyük çoğunluk açısından spor sadece izlenilen bir etkinlik türü
1980’lerle beraber tamamen izleyici bir modeli benimseyen yaklaşım sonrasında 1990’ların ikinci yarısında tüketim ve kimlik ilişkisi ile birlikte spora farklı bir bakış açısı söz konusu olmuş ancak burada kitlesellik değil birey temelli bir model ön plana çıkmıştı. Bugün ülkemizin ara sokaklarında dahi pıtrak gibi biten vücut geliştirme salonları söz konusudur ve sporu kendi bedeninin bir göstereni olarak yaklaşan bir bakış açısı giderek çoğalmaktadır. Öte yandan büyük çoğunluk açısından spor sadece izlenilen ve hayatın bir parçası olarak görülmeyen bir etkinlik türüdür.
Aşağıdaki tabloda sağlıklı yaşam ve egzersize ayrılan zamana ilişkin Eurostat tarafından hazırlanan bir rapor yer alıyor, buna göre spora en çok zaman ayıran İskandinav ülkeleri iken en az zaman ayıran ülke yüzde 4 oranı ile Türkiye. Spor yapma ile yaş ve eğitim düzeyi arasında doğrudan bir ilişki söz konusu. Yaş ve eğitim arttıkça fiziksel aktiviteler de artıyor. Fiziksel aktivitesi olan grupta erkeklerin kadınlara oranla daha fazla spor yaptıkları görülüyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün tavsiyelerine göre orta seviyede enerjide yapılan 2,5 saatlik spor 18 yaş ve üstü için minimum egzersiz zamanı olarak belirtiliyor.
Kitlelere spor yaptırma ve onları hareketli kılma anlayışını bir an önce devreye sokmak durumundayız. Koronavirüs günlerinin yansımaları hayatın her alanını olduğu gibi sporu ve sportif faaliyetleri de yeniden biçimlendirecek. Buna karşın sporun önemi ve etkisini belki de bundan sonra çok daha fazla hissedebileceğimiz günler başlayacak. İşte bu yüzden spor sağlık ilişkisini daha fazla canlı tutmak ve sporu gündelik hayatın içerisine daha çok yerleştirebilecek adımları atmanın yollarını hep birlikte aramalıyız. Özellikle de evde daha çok vakit geçirmenin ve daha çok yiyecek tüketmenin arttığı günlerde hareket etme ve vücudumuzla barışacak aktiviteleri öğrenmek çok daha önem kazanıyor.
Sporun bireylerin bağışıklık sistemlerini güçlendirmenin yanı sıra enerjilerinin boşaltılmasına olan etkilerini de göz önünde bulundurduğumuzda kitle için spor kavramını daha çok telaffuz etmeli ve başta ev içi yürüyüşler olmak üzere ilerleyen zamanlarda bisiklet üzerinden doğaya açılacak yeni bir süreci de başlatabiliriz. Önümüzdeki günlerde spor belki de hiç olmayacağı kadar daha popüler bir alan görünümüne bürünecektir. Spor ile ilgili olan binlerce kişinin bu doğrultuda destekleyeceği programların oluşturulması ve ülkemizin spor kültürünün yaygınlaştırılması için bu dönem bir fırsat olarak görülmelidir.