06 Haziran 2023

Seçim sonuçları ve muhalefete dair

Başka bir Türkiye mümkün ve bunu hayata geçirebilmenin yolu iktidarın yaptıklarını kötülemenin ötesine geçerek sağlanabilir

Türkiye’nin siyasi tarihindeki 14 ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde yapılan seçimlerin etkisi uzun süre tartışılmaya devam edecek gibi gözüküyor. Burada hiç şüphesiz üzerinde durulması gereken husus, ülkenin net bir biçimde iki önemli parçaya ayrılmış olması durumudur. Ayrıca bunun da ötesinde kafa yormamız gereken unsurların başında ülkenin büyük kentleri ve buradaki büyük nüfus kitlesinin tercihleri ile geri kalan çok sayıda küçük ve orta büyüklükteki kentte yaşayanların tercihleri arasındaki farklılaşma halidir. Bu durum ülkenin gayri safi milli hasılasına yapılan katkıdan tutun da eğitim, gelir ve pek çok konuda başka bir ülke ve gelecek hayal etmekte oldukları ile yakından ilgilidir. İşte tam bu noktada asıl üzerinde durulması gerekenin iktidarın yapıp ettiklerinden ziyade muhalefetin neyi veyahut neleri yapamadığı hususuna odaklanılması gerektiğidir. Kurucu parti olmanın dezavantajlarını bünyesinde barındırmayı sürdüren Cumhuriyet Halk Partisi'nin geçmişteki kongre alışkanlıklarına bir kez daha dönmek üzere olduğunu görüyoruz. Yıllar geçiyor buna karşın CHP’nin kendisini ısrarla muhalefet partisi olarak konumlandırma hali hiç ama hiç değişmiyor! Üstelik yıllar sonra yine aynı noktada ve yine aynı tartışmaların içerisinde bulunmak suretiyle hem kendisini hem de kendisine inanan kitleleri de yanlış yönlendirmeye devam ediyor.

Lafı hiç eğip bükmeden net bir biçimde söylemenin tam sırasıdır, yaşanan seçimlerin kaybedeni olarak CHP genel başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun koltukta oturmaya devam etmesi tam anlamıyla bir hayal kırıklığıdır. Yüzde 48 oy almayı bir başarı olarak göstermeye çalışmanın hiç kimseye bir yararı olmayacaktır. Çünkü arzu edilen gerçekleştirilememiş ve söz verilenler yerine getirilememiştir. Sürekli olarak iktidarın yaptıklarını eleştirenlerin biraz da dönüp kendi yapamadıkları üzerinde kafa yormaları ve tıpkı iktidardakilere yönelik tepkilerde olduğu gibi kendi yönetim kadrolarına da tepkilerini göstermeleri gerekmektedir. Bunun da ötesinde kaybedenlerin, bu durumun sorumluluğunu üstlenmelerinin bir erdem olduğu gerçeğini göstermeleri icap eder. Aksi halde önümüzdeki yerel seçimlerde de durumun iç açıcı olabilme ihtimali giderek zayıflamaktadır. Burada üzerinde durulması gereken hususun seçim sonuçları üzerinde düşünürken iktidarın uygulamalarına onay vermeyen ve başka bir Türkiye mümkün diyen kitlenin, isteklerine yanıt veremeyen muhalefetin durumudur.

Türkiye’de muhalefetin hayal tacirliğinden ve afili kelimelerden öteye geçmesi gerektiğini bu seçimler bize bir kez daha göstermiştir. Bu ülkenin kültürel kodlarındaki yansımaları göz önünde bulundurmadan hazırlanan reklam kampanyalarından başlayarak, hemen her alanda inandırıcılığı konusunda sıkıntılı vaatlerin yerine ayakları yere basan ve size oy vermeyen diğer Türkiye’yi ikna etmeniz gerekiyor! Bunun yolu da net mesajlar vermekle olur. Ülkenin içinden geçtiği en ağır ekonomik sorunlara karşın her iki seçim sürecinde de ekonomi en az konuşulan husus olarak dikkat çekti. Ayrıca muhalefetin net ve kararlı bir biçimde ne olduğunu göstermesi gerekiyor her seferinde ne olmadığı yanılsaması ile boğuşması yüzünden bunu becerememesi de not edilmesi gerekenlerden bir diğeri olarak kayda geçmeli.

Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda sandık başına gidecek olan genç nüfus sayısının fazlalığı göz önünde bulundurulduğunda kendisini sürekli olarak değişimden yana olarak nitelendiren ana muhalefet partisindeki dinozor pozisyonundaki milletvekillerini nereye koymamız gerektiğini de birileri bize açıklamalı. İktidarın anti demokratik uygulamalarından şikayetçi olan muhalefet partilerinin ne kadar demokrat olduklarını görmek için sadece şu seçim sürecindeki milletvekili adaylarının nasıl belirlendiğine bakmamız bile yeterlidir. Kendisini ben Dersimli Kemal olarak tanıtan sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun neden Dersim’den (Tunceli) değil de İzmir’den aday olduğunu ve yıllardır İzmir kentinin listelerinde İzmir ile uzaktan yakından ilişkili olmayan adayların ısrarla listeye konulduğunun yanıtı verilmelidir.

14 Mayıs 2023 günü aslında hem Kemal Kılıçdaroğlu’nun hem de Meral Akşener’in kaybettikleri bir seçim olarak tarihteki yerini almıştır. Kendileri istedikleri kadar durumun böyle olmadığını dile getirmeye ve başka türlü bir durum yaşanmış gibi yapmayı sürdürseler de olan biten net bir biçimde ortadadır. İktidara aday olduğunu iddia eden muhalefet, bir kez daha üstelik deprem ve ekonomik krizle sarsılan ülke gerçeğine karşın seçimi kazanmayı başaramamıştır. İstedikleri kadar sandıklarda birtakım hileler yapılmıştır, demokratik bir seçim olmamıştır ibarelerini kullansınlar. Normal şartlarda 18 Haziran tarihinde yapılması gereken seçime girme konusunda kendileri balıklama olarak atladılar ve eleştirdikleri bütün uygulamaları da olduğu gibi kabullendiler. Seçim sürecinin başında yapmaları gerekenleri yapmayarak ve almaları gereken önlemleri almayarak, şu anda var olan duruma ilişkin olarak eleştiri getirmeye bir hakları bulunmamaktadır. Bütün bu eleştirileri ve yapılması gerekenleri yolun en başında yapmaları ve buna göre bir yol haritasını hayata geçirmeyi, iktidara kabullendirmeleri gerekirdi. Bunları yapmadığınız anda daha sonradan getireceğiniz hiçbir eleştirinin, oylarına talip olduğunuz kitlede bir karşılığı bulunmamaktadır!

Seçim sonuçlarının kazanma ve kaybetmenin ötesinde seksen beş milyon açısından ilginç bir dönemi işaret etmekte olduğunu belirtmeliyim. Bir tarafta iktidarın uygulamalarını beğenmeyen ve bulunduğu pozisyondan kurtulmak isteyen büyük şehirlerde yaşayan bir kitle yer alıyor diğer tarafta ise iktidarın uygulamaları ile devletin asli unsuru olarak kendisini hisseden ve buna göre konumlanan bir kitle bulunuyor. Önümüzdeki yıllar içerisinde yaşanacak başta ekonomik gelişmelerin ülkenin bu iki farklı kesimi üzerinde yaratacağı etkiler ve buna yönelik siyasal politikalara yön verecek olan parti/partiler belirleyici olacaktır. Bu noktada Türkiye’nin söylem ve eylemleriyle demokrat partilere ihtiyacı bulunuyor. Ekonominin yanı sıra başta eğitim ve sağlık olmak üzere pek çok alanda yaşanan tahribatın tamirine dönük politikalar geliştirecek ve bütün bunları yaparken de iktidara oy vermekten başka bir çıkar yol görmeyen kitleleri kendisine çekebilecek bir anlayışı hayata geçirmesi gerekiyor.

Başka bir Türkiye mümkün ve bunu hayata geçirebilmenin yolu iktidarın yaptıklarını kötülemenin ötesine geçerek sağlanabilir. Türkiye son derece büyük ve önemli bir ülke olmanın ötesinde büyük bir potansiyeli bulunan da bir ülkedir, bu yüzden de her türlü olumsuzluklara karşın tarihten gelen mücadele azmiyle yaşadıklarıyla baş edebilecek bir güce sahiptir. İşte bu noktada söz konusu değişimi harekete geçirebilecek ve bunu doğru kanalize edebilecek siyasal hareketlerin ortaya çıkması var olan iktidar açısından da olumlu bir gelişme olacaktır. Yirmi bir yıllık AKP iktidarında son seçimdeki olumsuz hava dışında iktidar partisi adeta tek partili bir seçim süreci yaşadı ve bunun yarattığı olumsuzluklardan hepimiz nasibimizi aldık. Muhalefetin güçlü ve etkili olmadığı bir yapı içerisinde iktidarın kendisini sürekli olarak tetikte tutması da gereksizdir. Bu açıdan Türkiye uzun bir süredir iktidar değil muhalefet krizi yaşamakta olup muhalefetsiz demokrasi yüzünden sorunlar karşısında daha çok yanlış içerisine düşmektedir. Seçimin asıl etkisi muhalefetin yeniden biçimlenmesi üzerinde gerçekleşmek durumundadır ki ülkenin içinden geçmekte olduğu yeni sürecin farkına varılabilsin ve bu doğrultuda bir toplumsal muhalefetin hayata geçirilebilmesinin önü açılabilsin. Ekonomi meselesinin görünenden çok daha fazla önemli olduğu yeni kabineye atanan sayın bakan Mehmet Şimşek isminden de net bir biçimde görülmektedir. İktidar açısından bugüne kadar yaşanan gelişmelerin önümüzdeki dönemde de devam etmesi mümkün gözükmediğinin resmidir, sayın bakanın atanmış olması. Önümüzdeki süreç göründüğünden çok daha renkli ve çekişmeli bir döneme doğru hızla yol alırken bakalım muhalefet partileri bu duruma ayak uydurabilecekler mi? Yoksa her zamanki gibi muhalefet yapıyormuş gibi yaparak var olan durumlarını korumayı başarı mı addedecekler.

Türkiye’de sosyal bilimler alanında çalışanlara yol gösterici yayınları ile önlerini aydınlatan sevgili hocamız Prof.Dr. Zafer Toprak’a Allahtan rahmet, başta kederli ailesi olmak üzere bütün sevdiklerine baş sağlığı diliyorum.

Ahmet Talimciler kimdir?

Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 

1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi” başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 

2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 

1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir.  

Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır.  Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır.

Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. 

Kitapları

-Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları)

-Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları)

-Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları)

-Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi)

-Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap)

-Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap)

-İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor)

-Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) 

-Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile)

-Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kupanın adı süper, geride bıraktıkları ise…

Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin, ezeli rekabet gibi bir kavramı kullanma hakları ortadan kalkmıştır. Artık kendi duruşlarının mutlak surette doğru olduğunu düşünenlerin, ortak bir paydada rekabet edebilme ihtimalleri kalmamıştır! 

Futbolda yaşananlar yeşil sahayla sınırlı değil

Ülke futbolu, bir karşılaşmada çıkan olaylar sonrasında ülkenin en büyük kulüplerinden birisi olan Fenerbahçe’nin ligden çekilmeyi tartışacağı 2 Nisan tarihindeki genel kurulu ile PFDK sevkleriyle verilecek cezalar arasında sıkışıp kalmış vaziyette

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır