14 Temmuz 2024

Pisi pisine ölümler ülkesi

İnsanların nasıl yaşadıkları kadar nasıl öldükleri de gelişmişlik denilen kavram ile yakından bağlantılıdır ve ülke olarak biz bu kategoride sürekli olarak gol yemeye devam ediyoruz

Ölüm olgusu gerçekleştiği andan itibaren tüm toplumu ilgilendirdiği için sosyolojiktir ve bu noktada ölümün gerçekleşme şekline baktığımız anda ülkeler üzerinden farklılıkları görebilme şansını elde ederiz. Bir başka ifadeyle ölüm tüm toplumlarda kaçınılmaz bir son olmakla birlikte bu sonun gerçekleşme biçimleri ve gerçekleştiği yaş söz konusu olduğunda işler bambaşka bir görünüm arz etmektedir. İşte bu noktada ülkemize baktığımız andan itibaren durumun hiç de anlaşılabilir bir düzeyde gerçekleşmediği sorunu ile karşı karşıya kalırız. Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki makasın açılmasına yol açan etmenlere yakından baktığımızda doğum sonrası bebeklerin ortalama yaşam ömürleri ile başlayan farklılığın ortalama insan ömrü söz konusu olduğunda devam ettiğini görürüz. Ayrıca iki yapı arasında net bir biçimde yaşam kalitesi kadar ölümle karşı karşıya gelme durumu arasında da farklılıklar göze çarpmaktadır.

Son dönemde yaşadığımız iki olay üzerinden bu yazıyı yazıyorum ve ne yazık ki bu yazıya örnek olarak gösterebileceğim o kadar çok fazla olay, bu ülke için söz konusu ki. 2 Temmuz 2024 tarihinde Aydın ilinin Söke ilçeside yoldan geçen düğün konvoyundan ateşlenen silahtan çıkan yorgun mermi, evde annesiyle birlikte oynayan 11 aylık Pera bebeği dünyadan kopardı. Mermi, evin tavanından sekerek, Pera bebeğin başına isabet etti ve bütün müdahalelere karşın kurtarılamadı.

İkinci olay 12 Temmuz 2024 günü İzmir Alsancak’ta gerçekleşti ve aşırı yağmurun doldurduğu yolda yürürken elektrik akımına kapılan 23 yaşındaki Özge Ceren Deniz ve onu kurtarmaya çalışan arkadaşı 44 yaşındaki İnanç Öktemay hayatlarını kaybettiler.

23 yaşındaki Özge Ceren Deniz ve onu kurtarmaya çalışan arkadaşı 44 yaşındaki İnanç Öktemay hayatlarını kaybettiler

Her iki olay açısından da durumun ne kadar büyük bir fecaat olduğunu söylemeye bile gerek yok! İşin asıl can sıkıcı kısmına geldiğimizde ise bu yaşanan elim hadiselerin tıpkı bundan öncekilerde olduğu gibi ve ne yazık ki bundan sonra olacak olanlarda olacağı gibi devam edecek olmasıdır. Ve bir diğer büyük sorun ise her iki olayda da sorumsuz sorumlular ülkesinde yaşananların yine ölenler ile onların yakınlarına acı olarak kalmasının dışında herhangi bir sonucunun olmayacak olmasıdır.

Her yıl iklim değişikliğine bağlı olarak ülkemizde yaz aylarında sela felaketleri gerçekleşiyor ve Allah'a emanet olarak inşa etmiş olduğumuz kentlerimizde, her seferinde büyük can pazarları yaşanıyor. Her seferinde benzer şeyleri söylemek suretiyle yaşadıklarımızı normalleştirmeye devam ediyoruz. Ölümün sosyolojik bir olgu olduğu gerçeğini unutup ölümü dinsel yaklaşımların alanına hapsetmek suretiyle normalleştirerek, üzerimize düşenleri yerine getirmeme sorumluluğundan da kurtuluyoruz. Çünkü burada kader gibi fıtrat gibi ilahi ifadeler üzerinden yaşanan felaketin aslında biz insanların yapıp ettiklerinin sonucu gerçekleşmediği hissine vurguda bulunuabiliyor ve bu sayede de milyonlarca garibanın tahayyül dünyalarını kaplıyabiliyoruz. Oysa yukarıdaki iki örnek olayda da olduğu gibi yaşananların müsebbipleri net bir biçinde belli. İlkinde yıllardır uyarılmalarına karşın silahla ateş etmekten bir türlü vazgeçmeyerek on bir aylık bir çocuğun hayatını ve onunla birlikte bir ailenin geleceğini karartanlar. İkinci olayda ise sorumluluğunu yerine getirmedikleri için elektrik kaçağına kapılarak iki insanın ölümüne yol açanlar.

İnsanlığın yüzyıllarca yıllık yeryüzü yolculuğu esnasında pek çok kavram ve değer ortaya çıkmıştır. Bunlardan bazıları ilahi kökenli olup bazıları da dünyevi kurallar ile bizi içinde yaşadığımız dünyada bir arada yaşatabilme kurallarını oluştururlar. Dünyevi olanlarla ilgili olarak oldum olası bu ülkede işimizin ramak kaldı anlayışından öteye gitmediği bir durumu yaşamak durumunda bırakıldık. İlahi yasalar kısmında ise belki biraz da şu kul hakkı denen meselenin üzerine daha fazla gitmemizin tam sırasıdır. Hukuku ve kuralları net olarak ortaya koymadığınızda ve söz konusu düzenlemeleri belirli anlayışlar çerçevesinde şekillendirdiğiniz andan itibaren işler sarpa sarmaya devam edecektir ki şu anda bizde olan biten de tam olarak budur. İnsanların nasıl yaşadıkları kadar nasıl öldükleri de gelişmişlik denilen kavram ile yakından bağlantılıdır ve ülke olarak biz bu kategoride sürekli olarak gol yemeye devam ediyoruz.

Ahmet Talimciler kimdir?

Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 

1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 

2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 

1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir.

Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır.

Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. 

Kitapları

- Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları)

- Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları)

- Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları)

- Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi)

- Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap)

- Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap)

- İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor)

- Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) 

- Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile)

- Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research)

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yüz birinci yılında Cumhuriyet

Yüz birinci yılda cumhuriyetin en çok halkın çaba ve uğraşlarıyla kazanılacağını ve eğer bunlar gösterilmezse kaybedileceğini aklımızdan hiç ama hiç çıkartmamalıyız. Şikâyet etmekte olduğumuz bütün olumsuzluklar karşısında özellikle de hukuk, özgürlük, hoşgörü ve laiklik konusunda cumhuriyete sıkı sıkı sarılmak durumundayız

Güven bunalımının izini sağlıkta sürmek

Türkiye giderek daha fazla kural ve kaidelerden uzaklaşan bir ülke görünümüne bürünmekte olup kuralsızlık halinin bir gerçeklik olarak hissedilmeye başlandığı bir yere dönüşmektedir. Bu gidişat hepimizi yakından ilgilendirmekte olup toplumsal yapımıza zarar vermektedir

Güven duygusunu yitiren toplum

Güven duygusunun kaybolduğu ülkelerde, yasal düzenlemelerin yaşananlar karşısındaki etkinliği ve gücü de zayıflamaya başlar ve belli bir süre sonra yasalar tamamen rafa kaldırılır, yerlerine gücün/paranın yarattığı yeni yapılar egemen olur

"
"