Süper kupa finali ile birlikte bir kez daha futboldaki gündemimize dönmüş olduk! Maçın öncesinde sosyal medyaya düşen görüntüler aslında hep alışkın olduğumuz sahnelerin tekrarından ibaretti. Yıllardan beri deplasman karşılaşmalarına giden taraftarlarımızın seyahat ettikleri vasıtalarda bulunan kesici ve delici aletler, her defasında şaşkınlığımızı arttırmayı sürdürüyor. İşin ilginç yanı ise, bu aletlerin ele geçirildiği araçlarda bulunanların, ellerini kollarını sallayarak maça girebilmeleridir. Maça giden taraftarların, rakip taraftarlar zannıyla durdukları minibüste bulunan dövdükleri taraftarların, kendi takımdaşları olduğunu öğrenmeleri de yine aşina olduğumuz sahnelerdendir. Yıllardan bu yana aynı lafları etmekten usandım ancak aynı görüntüleri izlemekten bir türlü usanmadık!
Hep benzer söylemlerle birlikte sürdürülen eyyamcılık anlayışının hepimizi getirmiş olduğu nokta Pazar gecesi Samsun’da oynanan karşılaşma ile birlikte bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu. Maç öncesinde olup bitenlerden kısaca söz ettim, peki Beşiktaşlı taraftarların içeriye alınmayan pankarta ve buna karşın Konyasporlu taraftarlarca içeri sokulabilen kelebek bıçağı nereye oturtabileceğiz! Çok istesek bile bu tuhaflığa bir kılıf uydurabilecek miyiz! Yaşa Mustafa Kemal Paşa yazılı pankartı sakıncalı addeden güvenlik güçlerimizin tüm hassasiyetine karşın acaba bu bıçak içeri nasıl girebilmiştir? Soruları sürdürebiliriz ve en uç noktalara kadar götürebiliriz ancak ne söylersek söyleyelim, bu stadyumun güvenliğinden sorumlu olanlarla birlikte futbol federasyonunun söyleyeceklerinin değişmeyeceğini göreceğiz!
Bu nasıl bir aymazlık ise her defasında aynı sahneleri yaşamamıza karşın aynı görüntüler ile çok fazla geçmeden karşı karşıya kalmaya devam ediyoruz. Başakşehir ile Konyaspor arasında oynanan Türkiye Kupası final karşılaşmasının sonunda gerçekleşen sahaya inme sahnesinin aynısının bu kez çok değil iki ay sonra yine bir Konyaspor karşılaşmasında gerçekleşmesini tesadüf olarak mı görmeliyiz? Yoksa yaşananlardan bir türlü ders almama konusunda ısrar eden ve şiddetle mücadele ediyormuş gibi yapmayı sürdüren Türkiye Futbol Federasyonunun, şiddeti baştan savma tarihine bir çentik daha mı atmalıyız? Elimizde Passolig uygulaması olmasına karşın olay çıkartan taraftarların, bu kadar kolay bir şekilde hiç ceza almamaları ve her seferinde sanki hiçbir şey olmamış gibi rahatça stadyuma girebilmeleri size de tuhaf gelmiyor mu? Kuralları delmeyi adet haline getiren kitleyi, federasyon başkanı ve eski spor bakanımızın açıklamaları ile istenmedik taraftarları uzaklaştıracağı düşünülen sistem neden işlemiyor?
Soruları daha da arttırabilir ve kafanızı daha da karıştıracak cümleler kurabilirim ancak bütün bunlara hiç gerek yok çünkü bu ülkenin futbolu da, futbolla ilgili bütün aktörlerinin de kafası zaten yeterince karışık! Karşılaşmanın yorumcusu maçın başından sonuna kadar argo ifadeler üzerinden, erkeksi bir dille konuşmaya, örnekler vermeye devam ediyor. Hatta bir an öyle bir cümle kuruyor ki, dinleyenlerin ağzı açık kalıyor: ‘Beşiktaş buradan maçı çevirdi çevirdi yoksa kuzu çevirme olur’. Sahanın içerisinde görev yapmakta olan hakemimiz, tıpkı Türkiye kupası ve Süper Lig yükselme mücadelesindeki meslektaşları gibi yetkisini kullanmak yerine olan biteni sineye çekmeyi tercih ediyor. Yurt dışında yönettiği karşılaşmada sahaya bıçak atıldığında ve sahaya girme teşebbüsünde bulunulduğunda da aynı tarzda hareket edemeyeceğini, en iyi kendisi biliyor. Zaten bu nokta bizim yumuşak karnımızı oluşturuyor, kendi içimizde normal kabul edip yapmayı sürdürdüklerimizle, dışarıda aynı hareketleri yapamayışımız! Maç bitiyor, yayıncı kuruluş hızla reklama gidiyor, kardeş kuruluşu canlı bağlantılarla olan biteni yorumluyor. Sunucu söze Konyaspor seyircisine daha önce yapmış olduğu tüm övgüleri geri aldığı cümleleri ile başlıyor. Beşiktaşlı taraftarların büyük bir basiret örneği gösterip sahaya inmemelerine alkış tutuyor. Halbuki biraz futboldan anlayan herkes Kale arkası tribününde oturan Beşiktaşlı taraftarların önündeki ağların söz konusu sahaya inme eyleminin önüne geçtiğini rahatlıkla görür. Taraftarlar ağları parçalamaya uğraşırken güvenlik güçlerinin oraya yöneltilmesi, sahaya inme düşüncesini ortadan kaldırmıştır. Ancak bu durumun gerçekten ucuz atlatıldığı şeklindeki yorumlara katılmamak elde değildir. Çünkü her seferinde direkten dönüyor ve Allah Korudu cümleleri ile yaşadıklarımızı birer birer normalleştirmeye devam ediyoruz. Gelelim bir diğer unsur olan taraftarlara, Beşiktaşlı taraftarların İzmir marşı okuması karşısında, kulüp başkanlarının da daha önce bu marş karşısındaki söylemlerini bilen Konya tribünlerinin PKK dışarı sloganı atması yeni bir durumun habercisidir. Ülke içerisinde yaşadığımız gerginliğin gün be gün daha da artmakta olduğunu gösteren bu tablo, hiç de hafife alınacak ve tribünler siyasallaşmamalı cümleleri ile geçiştirilebilecek bir durumu ortaya koymamaktadır. Hatta tam tersine bu durum, ülkemizin yaşadığı gerilimin, bundan sonra stadyumlar içerisinde daha fazla karşılık bulacağının bir göstergesidir. Konyaspor taraftarları gidecekleri bütün deplasmanlarda bundan böyle İzmir Marşıyla karşılanacaklardır. Öte yandan Beşiktaş kulübü başkanının da kendisine yöneltilen Mustafa Kemal Paşa yazılı pankart için siyasi bir pankarttır yorumunu yapmış olması da dikkat çekicidir. Fikret başkan; ‘biz spor yapıyoruz, siyasi işler bizim işimiz değil. Sahaya gelen insanlar siyasi bir kimlik göstermek için oraya gelmiyorlar. Maçı seyretmek için geliyorlar. Oradaki maçta eğlenmek için geliyorlar, bizim işimiz bu, siyaset bizim işimiz değil. Siyaset isteyen varsa partiler açık, gidip siyaset yapsınlar’. Futbolu bu kadar siyasileştirenler de herhalde sadece taraftarlar! Yöneticilerin, siyasilerin bu hususta hiçbir katkıları yokmuş gibi davranmaları ne kadar güzel! Sanki başka bir dünyadan bahsediyorlarmış gibi yapıyorlar.
Futbol federasyonu acilen kupa karşılaşmalarında görülen kartlardan, verilen cezaların bir diğer kupa mücadelesinde çekilmesine kadar olan düzenlemeleri ortadan kaldırmalıdır. Spor bakanlığımız ise futbol sahalarındaki şiddetle mücadele hususunda net adımlar atma yoluna gitmek durumundadır. Yaşanan şiddet olayları sonrasında köklerini kazıyacağız cümlelerini dilimize pelesenk etmemize karşın durumun değişmediğini görmekteyiz. O halde futbol yorumcularının asalım, keselim, en ağır cezaları verelim teranelerinin aksine futbol sahalarındaki şiddetle mücadele etmek amacıyla bir birimin oluşturulması ile işe başlanabilir. Ardından maç gününden çok önce yapılması gereken düzenlemelerin harekete geçirilmesi ve futbol sahalarında olay çıkartan kişilerin cezalandırılmaları yoluna gidilmelidir. Bütün tribünü cezalandıran saha kapatma veya tribünlerin parça parça kapatılması kararı, daha önce de savunduğumuz gibi şiddeti beslemekten öteye bir anlam ifade etmemektedir. Suçun şahsiliği durumunu hayata geçirmek ve suçu olmayan kişileri cezalandırmaktan vazgeçmek zorundayız. Futbolun insanlarımız açısından kendilerini iyi hissetmelerini sağlayan ve onlara birer kimlik göstereni olarak hizmet veren bir alan görünümünü sürdürmesi, en çok iktidarların işine yarayacaktır. Futbol sahalarının ve futbol takımlarının birer ayrışma nesnesi haline dönüşmesi ise bu kez başta iktidar olmak üzere hepimize zarar verecektir. Futbolla kurmuş olduğumuz ilişkiyi uzun bir süreden bu yana siyasallaştırmak suretiyle hem sporun bu en kitlesel dalını hem de futbol algımızı tahrip etmiş olduk. Pazar günü ve akşamında yaşanan bütün sahneler bu durumu fazlasıyla ortaya koydular. Umarım futbol sahalarında bundan sonra futbolu, futbolun güzelliklerini konuşabilecek bir atmosferi yaratabiliriz!
İlgilenenlere futbolda şiddet ve önlenmesi ile ilgili yazdığım bir yazının linkini ekliyorum.
Video - Süper Kupa finalinde, maç sonrası yaşananlar taraftarların kameralarına yansıdı