26 Temmuz 2024

Olimpiyat oyunları iki yüzlülüğün gölgesinde başlıyor

Sporun bir toplumsal inşa süreci olduğu gerçeğini aklımızdan hiç ama hiç çıkarmadan büyük organizasyonların arka planındaki ekonomik ve medyatik yapılara daha fazla odaklanmak durumundayız

Paris 2024 Olimpiyat Oyunları açılış töreniyle bugün başlıyor ve dünyanın en kitlesel spor organizasyonu olan Olimpiyat Oyunları'nın tarihi açısından bu olimpiyat hiç de olumlu şekillerde anılan bir organizasyon olmayacak! Çifte standardın dozajını giderek arttıran dünya olimpiyat komitesi, son bir yıldır sistematik olarak soykırım uygulayan İsrail'in sporcularının olimpiyatlara kendi bayrakları altında yarışmasına olanak sağlarken aynı uygulamayı Rus ve Belaruslu sporcular için ise yapmamayı tercih edebiliyor. Sporun kâğıt üzerinde dostluk, barış ve kardeşlik mesajlarını taşıyan yapısını bir kenara atarak Gazze'de futbol sahalarını toplama kampına çeviren İsrail'in yaptıklarını onaylamış oluyor.

Olimpiyat kavramının modern anlamda on dokuzuncu yüzyılın sonunda yeniden tesis edilmesinin arka planında Baron De Coubertin'in tüm dünyanın küresel bir ticari birlik içerisinde kaynaşması düşüncesinin yattığını bir kez daha hatırlatarak başlamalıyız. Ve olimpiyat oyunları daha en başından itibaren bir inşa süreci olan sporun, tüm dünyada yaygın bir biçimde hissedildiği bir alan olarak çok ama çok büyük bir işlevi yerine getirmiştir. Burada hiç kuşkusuz önceliği ideolojik anlamda sporun, hâkim devletlerin çıkarlarını gözetmek, belki de yeri geldiğinde daha katlanılabilir kılmak adına kullanıldığı organizasyonlardan söz ediyoruz.

Olimpiyat oyunları yirminci yüzyılın soğuk savaş döneminde bloklar arası çekişmenin ete kemiğe büründüğü alan görünümündeydi ve burada elde edilen madalya sayıları üzerinden kapitalist ve sosyalist zihniyet kalıplarının rakiplerinin ne kadar önünde olduğu ortaya konulmaktaydı. Tabii bir de olayın siyasal kutuplaşmanın aracı haline dönüştürülmesi ve oyunların boykot edilmesi meselesi bulunuyor ki bu durumun da yine ideolojik angajmanlar doğrultusunda yansıtılması durumu söz konusudur. Bir başka ifadeyle sportif organizasyonların şahikası görünümündeki Olimpiyat Oyunları'nın, farklı defalar kullanıldığı gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.

İşte tam bu noktada 2024 Paris Olimpiyat Oyunları açısından olan bitene yaklaştığımız anda da benzer bir görünümün bizi karşılıyor olduğunu görmekteyiz. Laikliğin yılmaz savunucusu Fransa'nın dinsel simgelerin Olimpiyat Oyunları'nda kullanılması karşısındaki hassasiyete vurgu yapmasının ardından oyunlarla ilgili kilisede tören düzenlenmesi, ne kadar tutarlı olduklarının bir diğer göstergesi olarak tarihe not olarak düşülmeli. Bir diğer önemli husus ise yukarıda da belirtmiş olduğum gibi Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş üzerinden gidilerek son iki yıldan bu yana Rus sporcuların bütün organizasyonların dışında tutulması durumudur. Rus ve Belaruslu sporcuların kendi ülke bayrakları ile yarışmalarına izin vermeyen olimpiyat komitesinin her nedense temsil ve katılım konusu İsrailli sporculara geldiğinde tam aksi bir tutum sergilemeyi doğal saymalarını da unutmamalıyız.

Kuralların evrensel aklı temsil ettiği gerçeğini göz ardı etmek suretiyle kuralları, kendi lehinize eğip bükmeye başladığınız andan itibaren gün gelir o ihtiyacınız olan kuralları arar hale düşersiniz. Standartları sürekli olarak kendisi için değiştirme girişiminde bulunan anlayış sayesinde bütün insanlığı kapsayan evrensel değerlere olan bakış açısı da giderek yok oluyor. Dünya olimpiyat komitesinin her olimpiyat organizasyonuna yönelik sistematik müdahaleleri ile oyunların amacı ve ortaya koyduğu evrensel katkı her geçen gün biraz daha kaybolmaya başlıyor.

Batılı ülkelerin başarısızlığa uğradığı olimpik branşların birer birer olimpiyatlardan çıkartılması ve yerlerine sportif yapıları son derece tartışmalı olan branşların konulması bu anlayışın ete kemiğe bürünmüş halidir.

Sporun bir toplumsal inşa süreci olduğu gerçeğini aklımızdan hiç ama hiç çıkarmadan büyük organizasyonların arka planındaki ekonomik ve medyatik yapılara daha fazla odaklanmak durumundayız. Çünkü bu yapılar ile siyasal ideolojiler arasında yakın bir iş birliği ve çıkar ilişkisi söz konusudur. Bu noktada olimpiyat oyunlarındaki ülkelerin diğerlerine göre daha eşit olduğu gerçeğini, söz konusu etkili ülke takımlarının karşılaşmalarının oynatılma saatlerinden bile rahatlıkla görebilirsiniz.

Kadın Voleybol milli takımımızın üç karşılaşmasının da Türkiye saati ile saat 10'da Fransa saati ile saat 9'da oynatılacak olması bu açıdan tesadüf değildir. Tıpkı Amerikan takımının veyahut Fransız ve İtalyan takımlarının karşılaşmalarının ise çok daha ilerleyen saatlerde oynatılmasının da tesadüf olmadığı gibi.

Büyük sportif organizasyonların her geçen yıl biraz daha fazla eşitleri daha da eşit kıldığı, buna karşılık eşitsizliğin çıtasını biraz daha fazla arttırmakta olduğu bir yapının içerisinde yol almayı sürdürüyoruz. Tıpkı dünyadaki toplumsal ve ekonomik alanda yaşanan gelişmelerde olduğu gibi.

Spor kurumunun başta siyaset ve ekonomi kurumu olmak üzere içinde yapıldığı dünyanın kurallarına yakından bağlı olduğu gerçeğini Paris 2024 Olimpiyat Oyunları bir kez daha net bir biçimde ortaya koymaya aday gibi görünüyor.

Umarım sporu bu kadar ideolojik bir alan haline dönüştürenler yüzünden spora kan bulaşmaz ve sportif organizasyonların içerisindeki sporcular ile seyirciler bu sakat yaklaşımın kurbanı olmazlar.

Dünden bugüne Olimpiyat tarihinde yaşanan olayların anlatıldığı '60 Saniyede Olimpiyatlar' serisini izlemek için tıklayın.


Ahmet Talimciler kimdir?

Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 

1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 

2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 

1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir.

Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır.

Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. 

Kitapları

- Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları)

- Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları)

- Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları)

- Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi)

- Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap)

- Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap)

- İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor)

- Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) 

- Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile)

- Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research)

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Balon patladı

"Başarı gelirken yapılan hataların üzerini örtmek ve konuşanların sesini bastırmak kolaydır. Buna karşın başarısızlık sonrasında eleştiriler artar ve başarısızlığın faturasının birilerine kesilmesi gerekliliği ortaya çıkar. Burada liderin, oyuncularını feda etmek yerine sorumluluğu üstüne alması beklenir."

Verilen cezalar sonrası daha çok şiddet göreceğiz

Bundan sonra liglerimizde yaşanacak bu tarz bütün olaylar için örnek teşkil edecek bir karar hayata geçirilmiştir

Sağduyuyu yitirdikçe her şey çirkinleşiyor

Doğru, akla uygun yargılar verme yetisi olan sağduyumuzu yitirdikçe her şeyi çirkinleştirmeyi hızlandırmakta olduğumuzu ne yazık ki göremiyoruz

"
"