Sosyal medya aracılığıyla hayatlarımıza dahil olan yeni bir trend var: #fallingstars (kayan yıldızlar). Teknoloji ile kurmuş olduğumuz bağın düzeyi arttıkça dünyanın yapıp ettiklerini aynen tekrarlama ihtimallerimiz arttığı gibi, dışarıda ne yapılıyorsa aynısını yapmamız da kaçınılmaz olmaya başladı. Hatta dışarıda olup biteni içeride olup bitenden daha fazla önemseyen bir anlayışın yansımaları burada çok daha fazla karşılık bulur hale dönüştü. Bu durum öylesine garip bir hal almaya başladı ki, hiç beklenilmedik bir anda MHP genel başkanı sayın Devlet Bahçeli bile duruma ‘özel jet, lüks otomobil ya da villasında ayağı takılıp düşmüş gibi sahte poz verenlere kanıp yozlaşmış akımlara itibar etmeyiniz’ diyerek müdahil oldu.
Söz konusu olan bu yeni akımları ülkemizdeki dijital hayatın ne düzeyde olduğunu gösteren çalışmalar üzerinden anlamaya çalışmak hem bugün olup bitenleri hem de önümüzdeki dönemde olabilecekleri kavrayabilmemiz açısından daha yararlı olacaktır. Bu çerçevede geçtiğimiz ay Ipsos tarafından paylaşılan ülkemizdeki dijital hayatların fotoğrafını çeken araştırma bulguları, içinde yaşadığımız ülkeye ilişkin bir hayli önemli detayı ortaya koyuyor.
Buna göre Türkiye’deki internet kullanıcıları ortalama 7 saat online’lar ve internet kullanıcılarının neredeyse tamamına yakını(%94) akıllı telefon kullandıkları gibi günde 4 saat telefon ekranına bakıyorlar. Akıllı telefonlar ve internet kullanımının yaygınlaşması sonrasında gündelik hayatımızın yeniden biçimlendiği gerçeğini kabullenmek ve bu doğrultuda farklı mekanlardaki işleyişler konusunda yeni adımlar atmak durumundayız. Örneğin okullarda cep telefonlarının sabah toplanıp okul çıkışı tekrar dağıtılması önemli bir duruma işaret ediyor. Benzer şekilde açık öğretim sınavlarında karşı karşıya kaldığımız cep telefonu ile binaya gelen adaylara, sınav evrakında cep telefonu getirmenin yasak olduğunu söylediğimizde verdikleri yanıtlar ve cep telefonu emanetçilerinin iş kolu olarak oluşmaya başlaması bile söz konusu alet ile kurmuş olduğumuz etkinliğin düzeyinin ne kadar üst düzeye doğru yükseldiğini ortaya koymaktadır.
Yaygın bir biçimde sosyal medya kullanım sıklığının beraberinde ülkemizde önümüzdeki dönemde başta gazetelerin geleceği olmak üzere televizyonculuk açısından da önemli değişikliklere yol açacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Televizyon izlerken bile mobil ekranı takip eden ve aynı anda bir takım gönderimlerde bulunan bu yeni kuşak açısından reklamlar, pop-uplar, bannerlar en fazla şikayet edilen hususlar olarak araştırmada öne çıkıyor. Bu yeni kuşak televizyonlardaki yayın akışına, haber saatlerine bağlı kalmaksızın istedikleri anda istedikleri süre boyunca telefon ekranı üzerinden merak ettiklerini izlemeyi arzu ediyorlar.
Bireyselliğin ön planda olduğu bu yeni dönemde söz konusu kuşak açısından arkadaşlık ilişkilerinin düzeyi de şekil değiştiriyor. Bunun farkında olan yıldızlar için de sosyal medya yepyeni bir ulaşılabilirlik durumu ortaya çıkartıyor. Hayranı olduğu yıldızın instagram hesabından takipçisi olan gencimiz açısından ünlüler aynı zamanda kendilerinin arkadaşı hatta onların deyimiyle kanka’ları olarak konumlandırılıyor. Bu ise söz konusu ünlülerin yapıp ettiklerinin kısa bir süre içerisinde taklit edilmesine ve yaygınlaştırılabilmesinin önünü ardına kadar açıyor.
Farklı olmak için sürekli olarak yeni paylaşımlarda bulunmak ve bunu mümkün olduğu ölçüde yaymak üzerine kurulu olan bu yeni ilişki biçiminde yıldızların kayıp düşmelerini konu edinen görüntüler, bir anda dolaşıma girdi. Ülkemizde Seda Sayan’ın Simit Sarayı önündeki görüntüleri çok konuşuldu ve ardından çok sayıda farklı örneğin videoları, sosyal medya üzerinden dolaşıma girdi. Burada dikkat çekici olan husus ise bir tarafta ünlülerin bir başka deyişle fotoğraflardaki arka planda bir biçimde zenginliğin, lüks ve ihtişamın ortaya konulması iken öte yandan ünlülerin başına da sıradan insanların başına gelebilecek olan talihsizliklerin geldiğinin gösterilmesi durumudur.
Fotoğraflarda özel jetinin, arabasının önünde boylu boyunca yatan ünlüler elinde son model çantası ve kılık kıyafeti ile ben buradayım diyen şöhretlerimiz de benzer ifadeleri dolaşıma sokmaktadırlar. Tabii bir de buna ayak uydurmak suretiyle ben de onlar gibiyim veyahut ben de onların yaptıklarının aynısını yapabilirim diyerek kendilerini ortaya koyma yolunu tutanlarımız bulunuyor. Elinizde bulunanlar sizi olduğu kadar yapıp ettiklerinizi de biçimlendirecektir ve bu mecrada her şeyden çok çabuk sıkılan insanoğlu açısından sürekli olarak yenilenen hatta adeta bir eğlence haline dönüşmek suretiyle etkisi topyekûn hissedilen bir durumla karşı karşıyayız.
Ajans Press ve PRNet’in gerçekleştirdiği incelemeye göre yazılı basına yansıyan haber adetlerine baktığımızda geçen yıl akıllı telefon kullanımıyla ilgili 7 bin 791 ve sosyal medya kullanımıyla ilgili 100 bin 222 haber çıkışı tespit edilmiştir. Türkiye’deki çocukların telefon sahipliği oranının 6-15 yaş arasında %59 oranında akıllı telefona sahip olduklarını görüyoruz. Bu yaş grubundaki çocukların tablet sahipliği oranı %42 ve bilgisayar sahipliği oranı ise %44. Bu noktada çocukların %41’inin sosyal medya hesabı olmasına ilişkin sonuç dikkat çekicidir. Facebook kullanan çocukların oranı %85, İnstagram %68 ve YouTube %36.
Görüldüğü üzere bambaşka bir kuşak geliyor ve bu kuşağın beklentileri, alışkanlıkları, tüketim biçimleri ve toplumsal hayat içerisindeki öncelikleri çok daha farklı şekillerde tezahür edecek. Anne babalar kadar siyasal iktidarların da bu yeni döneme ve yeni kuşağa ilişkin hazırlık yapmaları kaçınılmaz bir zorunluluktur. Benzer şekilde kendi markalarını öne çıkartmak isteyen tüm ticari kuruluşların da bu doğrultuda dönüşüm geçirmeleri gerekmektedir. Başta eğitim olmak üzere, sanattan spora, sinemadan müziğe kadar pek çok alanın da yeniden şekilleneceği bir sürecin sancılarını hep birlikte yaşayacağız.
Farklı olanı anlaşılmaz kabul etmek yerine birlikte yeni aşamaların içerisinde yol almanın koşullarını oluşturmak üzere harekete geçmeliyiz. Kayan yıldızlar ve benzeri hareketlerin gelip geçici olduğu gerçeğini unutmadan asıl bu yeni kuşağın hayatlarını kaçırmamız gerektiğini atlamadan bakabilmeliyiz. Bugün geçmişte olup bitenlerden çok daha farklı ve çok daha hızlı bir dönüşüm içerisinde sarsılıyoruz. Eğer yaşananları kavrayamazsak bu sarsıntının yaratacağı etkinin altında hep birlikte kalabiliriz. Bu açıdan söz konusu uygulamaları kullanmaya başlayan çocuklar ve gençler dışında kalan bütün diğer kesimlere çok ama çok büyük bir iş düşüyor. Önümüzde yepyeni bir yol ayrımı bulunuyor ve kayıp düşenler hiç birimizi yanıltmamalı, biz bu kez düşüşe değil düşmeyi önümüze koyan anlayışa ve gerisindeki zihniyet dönüşümüne odaklanmalıyız.