Ülkemizdeki bütün spor kulüpleri açısından geçerli olan ve çok sık karşılaştığımız kötü yönetim modeli karşısında ilk kez bir takımın taraftarları ülkemizde yapılmayan bir yaklaşımı hayata geçirmek adına bir araya geldiler. Tarihi yüz yılı aşmış olan Karşıyaka Spor Kulübü nam-ı değer Kaf Sin Kaf’tan bahsediyorum. Uzun yıllardır holding ve belediye arasında gidip gelmekten yorulan buna karşın içinden çıktığı değerleri yılmadan savunmaya devam eden bir anlayışın temsilcileri var karşımızda.
Spor kulüplerimizin dernekler statüsü ile şirket modeli arasındaki gidip gelmesinin yarattığı tuhaf atmosfer öylesine garip uygulamaları beraberinde getiriyor ki, olan her zaman ki gibi taraftarlara oluyor. Çünkü onların hayatlarında, tutmuş oldukları kulüp ile kurdukları bağlantı sadece bir sezonluk, bir maçlık veyahut geçici bir birliktelik olarak gerçekleşmiyor. Hayatlarının sonuna kadar kendilerine eşlik edecek olan bir kimlik göstereni olarak, tuttukları takımla olan bağlarını daima kalplerinin üzerinde, beyin kıvrımlarının en dolambaçlı yerlerinde taşıyarak var olmayı tercih ediyorlar.
Tribünlerimizde çok sık ‘forma için, bizim için oynayın’ sloganlarını duyarız. Çünkü forma aşkı, semt aşkı, takım aşkı halen bu ülkenin taraftarlık kültürünün olmazsa olmazları olarak işlemeye devam etmektedirler. Bu açıdan da taraftar olmak demek aynı zamanda hayatınız boyunca hem gururla taşıyacağınız bir simgenin parçası olmanız anlamına gelirken, alacağınız başarısız sonuçlar karşısında da üzülmeyi göze almanızı da beraberinde getirecektir.
İşte tam bu noktada bizde işler genelde yöneticilerin yapıp ettikleri ile sınırlandırılmak suretiyle tamamıyla onlara terk edilir. Oysa hep söylendiği gibi kulüplerin gerçek sahipleri taraftarlardır ve taraftarlarınızı söz konusu yapının içerisine sokamadığınız sürece, bu kısır döngüyü bizatihi beslemiş olursunuz. Başarı için yapılan bilinçsiz transferlerden, başarısız uygulamalara kadar pek çok mevzu dönüp geri gelir ve kötü yönetim olarak geleceğinizi karartıverir.
Bu modelde sorumluluk sahibi kimse olmadığı ve yapılan hatalar yapanın yanına kar kaldığı için de, denizin bitmesi ve yolun çıkmaz bir hale bürünmesi kaçınılmazdır. Başka bir deyişle kader ağlarını bu kez felaket senaryosu olarak çizmekte ve atılan her adım beraberinde biraz daha sarpa sarılacak günleri getirmeye devam etmektedir. Tıpkı Kaf Sin Kaf’ın başına gelen ve kulübün hem bugünün hem de geleceğini karartmaya dönük uygulamalar da olduğu gibi.
İki sezon önce adeta iki kez takım kuracak kadar transfer yapan ve göndermiş olduğu teknik direktörü bir kez daha geri getiren kulübün, yaşadığı bütün gelişmeler adım adım yaklaşmakta olan bir felaketi işaret ediyordu. Ödenmeyen ücretlerin mahkemelik olması sonrasında geçtiğimiz sezon ucuz atlatılan aşamalar bu kez atlatılamadı. FIFA’dan şimdiye kadar 6 puanlık silme cezası geldi ve yeni cezalar da yolda bekliyor hatta küme düşmeye kadar gidebilecek bir durum var ortada.
Kulüplerinin yaşadığı bu durumu içlerine sindiremeyen Karşıyakalı taraftarlar duruma bizzat el koyarak, gidişatı değiştirmek için mücadeleye giriştiler. Sevgili dostum Müjdat Bilgiç’in başlattığı ve 1912 Karşıyaka derneğinin destek verdiği kampanya kısa sürede tüm Karşıyakalıları harekete geçirdi. Sosyal medya üzerinden yürütülen girişimlerle birlikte ülkemizde bir takımın taraftarlarının neler başarabildiklerini de böylece görmüş olduk.
Çok acil olan üç dosyanın toplanan 345 bin lira ile birlikte kapatılması sayesinde kulüp şimdilik olmakla birlikte 9 puanlık silme cezası tehlikesini atlatmış oldu. Kampanya devam ediyor ve kulübün düze çıkması için yapılacak daha çok fazla iş olduğunu da belirtmeliyim.
Dünya futbol tarihi literatürüne geçecek bir şekilde Karşıyakalı taraftarlar, kulüplerinin ayakta kalmasını sağlayabilmek için canla başla çalışıyorlar. Geçmiş dönemde yapılan hataların faturasının karşılığı olarak kulüplerinin daha kötü durumlara düşmesini önlemek için büyük uğraşlar veriyorlar. Onların açmış olduğu bu kapının bundan sonra ülkemizdeki tüm kulüplerin taraftarları açısından da örnek teşkil edeceği kanaatindeyim.
Futbolun böylesine parasallaşması ve medyatikleşmesi sonrasında ortaya çıkan sonuçlar, ülkemizdeki futbolun adeta bir kara delik haline dönüşmesine yol açtı. Denetim mekanizmalarının olmaması ve kulüplerin dernekler statüsü ile şirketleşme arasında geçiş yapabilme olanaklarını terk etmemeleri nedeniyle, sonuç olarak her yıl borçlar arttı. Türkiye’de borçsuz kulüp bulabilmek birkaç istisna dışında mümkün değil.
O halde kulüp yönetimlerinin sadece kulüp yöneticilerine terk edilmeyecek kadar önemli olduğu gerçeğini bütün taraftarların idrak etmesi ile işe başlamaları gerekiyor. Kısa süreli başarıların ışıltıları hiçbirimizi kandırmamalı ve sadece rakiplerinize hava atacaksınız diye ihtiyacınız olmayan oyuncuları almaktan/aldırmaya çalışmaktan uzak durun. Türkiye’de harcadığımız milyonların yerine çok daha ucuza mal edebileceğimiz alt yapıların işleyebilmesi için sizler de girişimlerde bulunun.
Kulüplerimiz yöneticilerin, başkanların, futbolcuların, teknik heyetin malları değildir, bu kişilerin her birisi geçici olarak hizmet veren isimlerdir. Taraftar olmak aynı zamanda geleneğin parçası olduğunuzu en zor anlarda tıpkı Karşıyakalı taraftarların yapmış olduğu gibi kulüplerinize sahip çıkarak gösterebilmek demektir. Kulüplerinin ayakta durmasını başarabilen taraftarlar, onun daha da ileri gidebilmesinin de önünü açabilirler.
Kulüp-Taraftar bütünleşmesi ile kulüplerin içinde bulundukları sosyal yapılarla kuracakları ilişkiyi daha da güçlü hale dönüştürebiliriz. Öte yandan binlerce taraftarla birlikte fikirsel çeşitlilikten pratik uygulamalardaki farklılıklara kadar bir dizi alanda çok fonksiyonlu bir ortaklığın da önünü ardına kadar genişletebiliriz. Karşıyakalı taraftarlar yaptıkları ile önümüzdeki döneme de ışık tutabilecek olan bir anlayışın temellerini atmış oldular. Umarım, onların açtığı yoldan ilerleyerek ülkemizdeki kulüplerin yaşadığı tuhaflıkları ortadan kaldırabilecek girişimleri hızlandırabiliriz.