06 Temmuz 2017

Her yaz aynı senaryo

Transferlere bu kadar büyük paralar harcayan kulüplerimizin alt yapılarından çıkarttıkları isimleri hatırlayanınız var mı?

Türkiye’de futbol medyası açısından yaz ayları bereketli geçen dönem olarak nitelenebilir. Çünkü ligler olmamasına karşın transfer haberleri nedeniyle gazete tirajları azalmaz tam tersine artış gösterir. Böyle olmasının arkasında ise yüzlerce oyuncunun transfer edileceği ile ilgili yapılan haberlere dönük merakın büyük etkisi bulunmaktadır. Kulüplerini daha iyi yerlerde görmek isteyen taraftarlar açısından ‘umut aşısı’ transfer haberleri her daim ilgi çekicidir. Taraftar için asıl öncelik rakiplerinin önüne geçecek yıldız isimleri kadrolarına katmak ve onların imza töreni ile rakiplerine hava atmaktır. Kimse işin ekonomik boyutu ve bunun yansımaları ile ilgilenmez hoş kulüp yönetimlerimizin de çok ilgilendiklerini söyleyebilecek durumda değiliz. Çünkü kulüp yöneticilerimizin büyük çoğunluğu da taraftar mantığı ile hareket etmek suretiyle olaylara yaklaşmanın ötesine pek geçememektedirler.

Tabii burada ilgi çekici olan ve yanıtlanması gereken çok önemli bir sorun her yaz yeniden tekrarlana gelmektedir. Özellikle ligin önde gelen dört takımının yaptıkları yabancı yıldız transferlerde yaş ortalaması hiçbir dönem 25 yaş altı olmamaktadır. Hatta çoğu kez gelenler son ömürlüklerini toplamak amacıyla gelir gibidirler. Milyon Euroların havada uçuştuğu bir tablodan söz ediyoruz ve burada yapılan taraftarların kulüplerinin ne kadar büyük olduğuna ikna edilmelerine yardımcı olacak transferleri hayata geçirmek. Gelen yıldız isimlerle kadrolarını güçlendirip Avrupa’da başarıyı hedefleyen takımlarımız açısından durum ise yine değişmiyor ve 2000 yılındaki UEFA kupası şampiyonluğundan bu yana gelen yeni bir kupa mevcut değil. Ama gündemin değişmesi açısından gelen isimlerin transfer oldukları takımın taraftarlarına ne kadar hayran olduklarından başlayarak bir dizi klişenin devreye sokulduğu bir yayın dönemine tanıklık etmeyi de sürdürmeyi adet haline getirmiş vaziyetteyiz. Havaalanındaki izdiham görüntülerinden başlayarak, adım adım sürdürülen dejavu karelerinin futbolumuzdan hiç eksik olmadığı gerçeğini ise hep es geçiyoruz!

Transferlere bu kadar büyük paralar harcayan kulüplerimizin alt yapılarından çıkarttıkları isimleri hatırlayanınız var mı? Özellikle dört büyükler olarak adlandırılan takımlarımız açısından tek yol transferden geçiyorsa, bu kulüplerin alt yapılarında ne yapıldığı hakkında bilgisi olan var mı? Ya da alt yapılardan oyuncu yetişmesine karşın bu oyuncuların üst yapıda oynatılamaması ile ilgili bir fikri olan futbol düşünürümüz bulunuyor mu? Ortada uzun zamandan beri sürdürülen bir balon olarak şişirilen Türkiye süper ligi bulunuyor ve buradaki bütün transfer bedelleri gerçek değeri yansıtmıyor! İşin menajer boyutu, yönetici boyutu veyahut teknik direktör boyutu ne derseniz deyin abartılı rakamlar karşınıza çıkmaya devam ediyor. Buna karşın gerek yerli gerekse de yabancı oyuncu transfer rakamları çok ama çok yüksek şekilde karşımıza çıkıyor. Beşiktaş kulübünün Real Madrid kulübünden transfer ettiği Pepe’ye ödeyeceği miktar geçtiğimiz yıl Bursaspor’dan Galatasaray’a transfer edilen Serdar Aziz’e ödenecek olandan daha düşük.

Peki bu kadar büyük rakamları konuştuğumuz, haftanın neredeyse beş gününe yayılan yayınlar ile futbolumuzun hayatlarımızda kapladığı yeri düşündüğümüzde, tüm bunlara değiyor mu? Çok değil bir ay önce milli takım uçağındaki rezaleti ardından yine gündeme gelen prim tartışmalarını unutmuş değiliz! Futbolumuzdaki başarı düzeyi yükselmiyor bu ise futbolun bu topraklarda unutma etkisinin azalmasına yol açıyor! Her yıl aynı senaryonun oynandığı buna karşın her yılın sonunda aynı başarısızlıkların ve aynı tartışmaların gündemi doldurduğu bir alan olarak futbolumuz giderek sıkıcı hale dönüşüyor! Şampiyon olan takımın dışında kalanların başta federasyonu ve hakemleri suçladığı-bazen de şampiyon takımın kollandığını dile getirdiği- çarpık bir düzenimiz var. Bu düzendeki figürlerin bazıları uzun yıllardır görevlerinin başında oldukları için artık onların her seferinde nasıl bir açıklama yapabileceğini bile ezberledik. Hakemleri eleştirmekle günleri geçiren eski hakemler, kulüplere göre yorumlarda bulunan yorumcular ve soru sorma haklarını kullanmayan gazetecilerden oluşan büyük bir resimle karşı karşıyayız. Tabii bu resmin olmazsa olmazı olarak siyasi erki de işin içerisine katmak durumundayız çünkü başta futbol federasyonumuz olmak üzere bu yapının şekillenmesinde müthiş istekliler.

İşte tam bu noktada kulüplerinin geleceği ile ilgilenmesi gereken taraftarların bir kısmının sadece güncel transferlerle ilgilenerek durumu idare etmenin ötesine geçmeyen tavırları da belirleyici bir sorun teşkil etmektedir. Çünkü bu taraftarlar sayesinde yıldız isimlerin ne kadar kariyerli oldukları tartışılmakta ancak bu isimlerin önünü kapattıkları hiç ama hiç gündeme gelememektedir. Kulüplerimizin her geçen yıl biraz daha fazla borçlu hale dönüştüğü gerçeğini UEFA her seferinde önümüze koymasına karşın, bu taraftarlar ve bu yöneticiler sanki bize komplo kuruyorlar gibi düşünüp hareket etmeyi seçmektedirler. Türkiye’de futbol tüm yaşadığımız tuhaflıklar içerisinde önemli bir pay sahibi olarak durmaya devam etmektedir. Futbolun içerisinde yaşananlar sadece futbolun değil tüm toplumsal hayatımızın orta yerinde etkide bulunmak suretiyle olup bitenlerin kavranmasının üzerini örtmektedir.

Hem medyanın hem siyasilerin futbol ile bu kadar ilgili olmaları sadece yirmi iki kişinin bir topun peşinden koşturması nedeniyle değildir. Futbol bu ülkede en kitlesel alan olma özelliğini sürdürmekte ve futbol üzerinden yaratılan aidiyetler, sivil toplumun son derece güçsüz olduğu bir ülkede çok daha derinlere sirayet edebilmektedir. İşte bu yüzden de her yaz geldiğinde masa başında yüzlerce transferin gerçekleştirildiği bir futbol medyamız olduğuna bir kez daha tanıklık ederiz. Hatta sadece tanıklıkla kalmaz, ligler oynandığı dönemden daha fazla tiraj yapmalarına bile katkıda bulunuruz. ‘Hayal bile olsa hoşuma gidiyor söyle’ ifadesi belki de en çok futbol medyamız ve onun transfer haberleri ile ilgilidir kim bilir!

Yazarın Diğer Yazıları

Herkesin haklı olduğu yer

İster futbolda isterse toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olup bitenler karşısında sağduyu denilen anlayışı hayata sokamadığımız müddetçe ortak bir zemini inşa edebilmemiz ve buradan sağlıklı bir toplumsal yaşamı başarabilmemiz mümkün olmayacaktır

Sonları beceremeyen ve bunu tartışamayanların ülkesi

İster futbolda ister siyaset dünyasında olsun sorgulanmayan, tartışılmayan ve sistematik bir hale dönüştürülmeyen hiçbir yapının mutluluk getirebilmesi de söz konusu değildir

Yine bir 10 Kasım

Resmi devlet ideolojisinin yarattığı ve katı kurallar içerisinde insani vasıflarından arındırdığı Mustafa Kemal Atatürk imgesinin yıkılmakta olduğunu buna karşın bu ülkenin insanlarının kalplerinde yaşattıkları Mustafa Kemal Atatürk imgesinin ise her geçen 10 Kasım ile biraz daha fazla büyüdüğünü bir kez daha yüksek sesle haykıralım

"
"