19 Mart 2024

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır

Trabzonspor ile Fenerbahçe arasında Pazar gecesi oynanan karşılaşma başından sonuna kadar bir yanlışlıklar silsilesi olarak futbol tarihimizdeki yerini alacaktır. Karşılaşma içerisinde ve bitiminde yaşanan olaylara geçmeden önce hepimizi bugünlere getiren olayları iki boyut halinde tekrar hatırlayalım.

İlk olarak 2010-11 sezonu sonunda yaşanan 3 Temmuz süreci ile başlayan ve Fenerbahçe ile Trabzonspor arasında nefret tohumlarının atılmasına yol açan süreci göz ardı etmemek durumundayız. Çünkü ne yazık ki bu süreç sonrasında Trabzon kentinde oynanan neredeyse bütün karşılaşmalarda gerginlik yaşandı. Sahaya atılanlar/ atlayanlar ve gerek sahanın içinde olanlar arasında gerekse de tribünlerin etkisiyle bir hayli olaya şahitlik etmiş olduk. Hatta bir adım daha ileri giderek şunu da söyleyebilirim ne yazık ki Fenerbahçe ile oynanan karşılaşmalar göz önünde bulundurulduğunda Trabzonsporlu taraftarlar ve yöneticiler açısından da zaman 2010/11 sezonunda takılı kaldı. Orada yaşanan gelişmeleri bir türlü atlatamadılar ve kentte oynanan her karşılaşma bir anlamda rövanş alma mücadelesi olarak görüldü. Bu ise oynanan karşılaşmalarda bir türlü istenilen başarının elde edilememesinin arkasındaki psikolojik çöküntüyü de bir anlamda anlamamızı sağlayacak bir durumu ortaya koymaktadır.

İkinci olarak geçen sezonda başlayan ve bu sezon içerisinde giderek yükselen ivme ile sürmekte olan Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinin hepimizi getirmiş olduğu ruh halinin yansımalarının etkisini de göz ardı etmemek durumumdayız. Çünkü bu iki takım arasındaki rekabet artık bir düşmanlığa ve nefrete evrilmiş haldedir. Ne yazık ki her geçen hafta biraz daha aklın yitirildiği bir lig organizasyonunu izlemek zorunda bırakıldığımız için yaşananları anlayabilmemiz de giderek güçleşmektedir. Elbirliğiyle futbol sahalarında ötekini yok edecek bir ruh halini dolaşıma soktuk. Hatta komplo teorileri ile olan biteni açıklamak isteyenler açısından dahi açıklanamayacak bir şekilde elimizle rakiplerimizin düşmanlaştırılmasına aracılık ettik. Burada sürekli olarak rakiplerini yok sayan ve milyonlarca kişinin mensubu olduğu camiaları dışlayan kulüp başkanlarının kullandığı dilin çirkinliğini bir kenara not etmek durumundayız. Çünkü bu beyefendiler bütün kem sözlerine karşın yine bir araya geldiklerinde sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi yapabiliyorlar. Oysa sokaklara serpmiş oldukları nefret tohumlarının ulaştığı kişiler açısından durum, bu şekilde gerçekleşmiyor! Milleti paranoyak bir hale dönüştürdüğünüzü ve birlikte futbolun bütün değerlerini katlettiğinizi görmek istemiyorsunuz. Çünkü ne olursa olsun kendinizin dışında kalan herkesi suçlu olarak görme gibi bir anlayışa sığınıp hem kendinizi hem de bütün olan bitenleri normalleştiren bir anlayışa dayanıyorsunuz. Oysa sizler bunları yaparken balatayı sıyırmış bir halde futbol izleyen kitlelere ne kadar büyük bir kötülük yapmakta olduğunuzu sizlere haykıracak futbol medyası da artık yok! Çünkü onları da yine elbirliği ile yok ettiniz ve sizi onaylayanların var olacağı bir düzenin kapılarını ardına kadar açtınız. Şimdi yarattığınız Frankenstein'in sizleri de içine çektiği şiddet dalgası ile hesaplaşmak durumundasınız. Tabii unutuyordum sizler herhangi bir bedel ödemezsiniz nasıl olsa sizin adınıza bütün bunları halledecek birileri nasıl olsa ortaya çıkacaktır.

Peki tüm bunlar olurken ülkenin futbol/spor ikliminin altına yerleştirdiğiniz dinamitlerin bir gün patlamayacağını mı düşünüyorsunuz? İşte bu noktada yanılıyorsunuz çünkü bu şiddet dalgası ortaya çıktığı anda bunun altında hepimiz kalırız ve bundan sizlerin de kurtuluşu olmaz!

Şimdi maç gecesi yaşananları ve yanlışlıklar komedisindeki rol dağılımlarını konuşalım. İlk olarak maç güvenliğinin maç günü sağlanamayacağı gerçeğini bir kez daha hatırlatayım. Tam bir yıl önce bu ülkenin bir başka kenti olan İzmir'de Göztepe ile Altay arasında oynanan karşılaşmada atılan işaret fişeği ile bir taraftar ağır biçimde yaralandı ve bu olayın arkasında stadyuma önceden sokulan malzemeler söz konusuydu. Şimdi pazar gecesi karşılaşmanın ne kadar gergin bir atmosferde oynanacağı bilinirken stadyuma giren meşalelerin, bıçağın, atılan yabancı maddelerin ve bolca yarım litrelik su şişelerinin hesabını kim verecek? Maçın ilk yarısında sürekli olarak atılan bardak sularının satılmasına izin verenler, bu olayların neresinde yaptırımla karşılaşacaklar. Çünkü çok basit bir biçimde su satılırken açarak verebilir ve atılma olasılığını da düşürebilirsiniz. Burada sahaya sürekli olarak bir şeyler fırlatmak suretiyle taraftarlık yaptığını zannedenlere de bir şeyler söylemek durumundayım. Taraftarlığı rakibe küfretme, sahaya yabancı cisim atma ve öfkesini sahaya inerek olay çıkartma olarak algılayanların, artık bu tribünlerde olmaması gerektiğini belirtmeliyiz. Tabii burada da geçen yıl yaşanan olayın sanıklarının davasının halen sürdüğünü de ekleyelim. Yani elimizdeki yasalar ve düzenlemelere karşın cezai yaptırımlar bir türlü hızlı bir şekilde son bulmuyor.

Hassas vatandaş tiplemesinin bu ülkenin kültürel kodlarındaki yeri değişmediği müddetçe bu ve benzeri olayları, toplumsal hayatımızın bütün alanlarında yaşamaya devam ederiz. Çünkü her bir alanda yaşananlar karşısında olanları normalleştiren ve şiddeti mazur gösteren bir tipleme olmayı sürdürecektir. Hassas vatandaşlarımız rakip takımın futbolcularının kendilerine hareket yaptığını, galibiyetlerini sahanın ortasında kutladıklarını veya kendilerini kışkırttıklarını söyleyerek yaptıklarını meşru göstereceklerdir. Ve ne yazık bütün bu tuhaflıkları daha da tuhaflaştıran futbol yorumcularının açıklamaları da yaşananların üzerine tuz-biber serpecektir. Durum gergin, kutlamayı soyunma odasında yap! Bu bakış açısının farklı sözlerle söz konusu hassas vatandaş tiplemesinin hayatlarını güvence altına alırken geri kalanların hayatlarını ise cehenneme çevirdiğini anlamak istemiyoruz. Yaşananlar karşısındaki eleştirilerimiz dahi kendi haklılığımızı hayata geçirme üzerine kurulu olarak gerçekleşiyor.

Sahaya atlayıp Fenerbahçeli futbolcular karşısında yumruklarıyla gardını almış bekleyen, yüzü maskeli bir Trabzonspor taraftarının fotoğrafını bir yere not edin. Çünkü o fotoğraf, önümüzdeki günlerde yaşanacak olan gelişmeleri anlamamız açısından anahtar bir rol üstlenecek. Şimdi sahada kendisine saldıranlara karşı mücadele eden Osayi Samuel örneği ile yerde yatan taraftarın kafasına tekme atan Oosterwolde örneklerini de hatırlamalıyız. Tıpkı sahanın içerisindeki Fenerbahçeli futbolcuların güvenliğini sağlamak ve yaşananları engellemek için canla başla uğraşan Eren Elmalı ile Fenerbahçe kalecisine yumruk atmaya çalışan Trabzonspor yardımcı antrenörü Egemen Korkmaz'ı da hatırlamamız gerektiği gibi.

Aslında bu karşılaşmanın yarıda kalması ve hiç tamamlanmaması gerekiyordu. Oysa uzun bir süredir bunu sağlayabilecek bir aklı hep birlikte kiraya vermiştik. Maçı yönetebileceğini düşündüğünüz tek hakeminizin üç ay önce sahanın ortasında bir kulüp başkanından yumruk yediğini ve yumruk atan başkanın da kulüpler birliği toplantısına helallik almak için katıldığını ne çabuk unuttunuz. Ortada var olmayan bir federasyon yönetimini sürekli olarak göreve davet eden kulüplerin aslında kendilerini inkâr ettiklerini niçin anlamak istemiyorsunuz. Buradan çıkışın yolunu uzun bir zaman önce kaybettiğimizi ve şampiyonluk üzerinden düşmanlıkları normalleştirdiğimizi görmek istemiyoruz. Baksanıza bu ülkenin spor/futbol tarihinde büyük işler yapmış olan Ali Sami Yen Beyefendi'ye dahi küfürler edilmesi normal kabul ediliyor. Yumruk yiyen hakemin yediği yumruğu hak ettiğini düşünen çok sayıda taraftar bulunuyor. İşin ilginç kısmı bu sayıya teknik direktörlerden bir kısmını ve yöneticilerden bir kısmını da rahatlıkla ilave edebiliriz. Ya futbol yorumcularımıza ne demeliyiz onlar da göz göre göre gelen bu büyük felaketi şak şaklamak suretiyle yaşananların olmasına destek vermediler mi? Wieviorka'ya göre şiddet; kendini ifade etme olanağı bulamayan öznenin kendini anlatma biçimidir. Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır.

Ahmet Talimciler kimdir?

Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 

1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 

2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 

1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir.

Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır.

Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. 

Kitapları

-Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları)

-Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları)

-Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları)

-Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi)

-Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap)

-Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap)

-İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor)

-Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) 

-Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile)

-Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kupanın adı süper, geride bıraktıkları ise…

Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin, ezeli rekabet gibi bir kavramı kullanma hakları ortadan kalkmıştır. Artık kendi duruşlarının mutlak surette doğru olduğunu düşünenlerin, ortak bir paydada rekabet edebilme ihtimalleri kalmamıştır! 

Futbolda yaşananlar yeşil sahayla sınırlı değil

Ülke futbolu, bir karşılaşmada çıkan olaylar sonrasında ülkenin en büyük kulüplerinden birisi olan Fenerbahçe’nin ligden çekilmeyi tartışacağı 2 Nisan tarihindeki genel kurulu ile PFDK sevkleriyle verilecek cezalar arasında sıkışıp kalmış vaziyette

Yaşananlar futboldan soğutuyor

Sayın başkanlar Ali Koç ve Dursun Özbek, sizlerden önce bu takımların başkanları oldu ve sizlerden sonra da başkanları yöneticileri olacak. Ülke futbolunun, sporunun asırlık çınarları olan Galatasaray ve Fenerbahçe'nin varlığını sürdürmeye devam edeceğini akıllarınızdan lütfen çıkarmayın! Kupa uğruna düşman yaratma anlayışını bir an önce terk edin ve hem kulübünüze hem de ülkenin sporuna zarar vermekten bir an önce vazgeçin!