02 Ekim 2017

Gazetelerimiz can çekişiyor

"Bazıları, bazı şeylerin bazı yerlerde yayınlanmasını istemez, işte o şeylere haber diyoruz"

Hafızam beni yanıltmıyorsa Hegel “Gazete, modern insanın sabah duasıdır” demişti. Gazetenin ve gazetelerin toplumsal hayat içerisindeki işlevi içinden geçilen döneme paralel olarak şekil değiştirmektedir. Haber almaya ve gündelik olana dair bilgilenmeye duyulan ihtiyaç özgür basını ve dördüncü güç olarak adlandırılan medyayı yaratmıştır. Teknolojinin baş döndüren bir hızla değişmesinin etkisini en fazla hissettirdiği alanlardan bir tanesi hiç kuşkusuz medyadır.

Bir taraftan etrafımızda olan biten her olaydan haberdar olabilmemizin kapıları ardına kadar açılırken öte taraftan haberin bolluğunun yarattığı tahribat altında kaybolma riski ile de karşı karşıya kalıyoruz. Tüm dünyada internet teknolojisi ile birlikte basılı dergi ve gazete okuyucu sayısında bir azalma yaşanıyor. Hatta dünyanın önde gelen dergi ve gazetelerinden bazıları tamamen digital yayıncılığa doğru geçiş yapmayı tercih ediyorlar.

Düşünce ve ifade özgürlüğü açısından medyanın yerinin olmazsa olmaz olarak kodlanmasının üzerinden çok uzun zaman geçti. Buna karşın yeni dönem medyayı da medyaya atfettiğimiz bu değerleri de erezyona uğratmak konusunda kararlılık göstermekte. İşte tam bu noktada kendi ülkemiz açısından durumun nasıl bir hal aldığı sorusu ile daha fazla ilgilenmek gerektiği kanaatindeyim.

Çünkü oldum olası bu topraklarda basılı materyallerin kendilerini gerek iktidarlara gerekse de halka anlatabilmeleri ve kitlelerle buluşabilmeleri pek o kadar da kolay gerçekleşmemiştir.

Okumaya ve düşünmeye yönelik çekincelerimiz, başta gazeteler olmak üzere kitap ve dergilerin her daim sakıncalı bir pozisyona indirgenmelerine neden olmuştur. Osmanlıdan miras aldığımız ve cumhuriyet boyunca sürdürdüğümüz matbuat ile olan sorunlu ilişkilerimiz nedeniyle her dönem gazeteciler ve yazarlar şüpheyle karşılanmışlardır.

Okuma yazma oranlarının düşük olması ve okumanın toplumsal karşılığının hiçbir zaman tam anlamıyla anlaşılmamış olmasının da etkisiyle hiçbir dönem bu topraklarda yüksek tirajlar ve okur oranlarına ulaşılamamıştır. Gazetelerin ve kitapların iktidarlarla olan ilişkilerini ve orada yaşanan gerilimli çizgiyi bu olup bitenlere eklemeye bile gerek duymuyorum. Çünkü bu olup bitenlerin sonuçları da farklı veçheler içerisinde yayıncılık tarihine not olarak düşülmüştür.

Gazetecilik mesleği ile uğraşanların başları, genellikle hem iktidarlarla hem de yapmış oldukları yayınlar nedeniyle farklı kesimlerle hep netameli bir ilişki içerisinde olmuştur. Uzun süreler boyunca hapis yatmadan tutun da yaralanmalara hatta öldürülmelere kadar bir çizgide hep hedefte yer almışlardır. Dönemler değişse de, gazeteciliğe ve gazetecilere yönelik bu yaklaşım tarzı değişmemiş olması da ülkemizin alışıldık göstergelerindendir.

Ülkemizde gazetelerin yıllar geçmesine ve nüfus artmasına karşın tirajlarında gerileme yaşamaları ve özellikle genç kesimin gazete satın almaktan imtina ediyor olması üzerinde durmalıyız. Bunda hiç şüphesiz gençlerin, internet teknolojisi ile gazeteleri satın almak yerine cep telefonları ve bilgisayarlarından takip etmelerinin önemli bir etkisi bulunmaktadır. Ancak gazete satın alan kuşağın kemikleşmiş bir yapı arz etmesi de dikkat çekicidir.

Bir diğer unsur ise gazetelerimizin gerek fotoğraf kalitesi ile gerekse de tek tipleştirici bir bakış açısı ile yayıncılık hayatlarını sürdürmelerinden kaynaklanan bir durumla karşı karşıya olmamızdır. Aynı haber başlığı ile çıkan gazete sayıları bazen on, on iki rakamını bile bulabilmektedir. Bu durumda gazeteleri farklı kılan haber üsluplarından tutun da kullanılan fotoğrafa kadar bir örnek bir yapı ile karşılaşıyor olmamız, hem gazete okuyucuları hem de gazetecilik açısından büyük bir acziyettir.

Gazeteciliğimiz yapılan yayıncılık anlayışı ve buna uygun zihniyet sayesinde her geçen gün biraz daha fazla kendi ayağına kurşun sıkmaya devam etmektedir. Haberleri öğrenmek için gazete satın almak giderek unutulmak zorunda kalmaktadır. Çünkü haberden çok yorumların verildiği ve bunların da belirli ideolojik perspektifler üzerinden aktarıldığı bir gazetecilik anlayışı önümüze konulmaktadır. Ülkemizde yaşanan toplumsal kutuplaşma gazetelere bakış açısında da etkili olmakta ve gazete tercihleri bu minval üzerinden şekillenmektedir.

Basılı gazeteler her geçen gün biraz daha fazla kan kaybederlerken buna karşın internet gazeteciliği ön plana çıkmakta ve daha fazla takip edilen bir mecra niteliğine bürünmektedir. Geçen yıl yayınlanan bir raporda1 Türkiye’de son 7 yıllık periyotta kaybedilen tiraj adedi 1.416.007, oransal bazda azalma ise yaklaşık %32 olarak gerçekleşmiştir. Medyatava.com’da yayınlanan 4-11 Eylül 2017 tarihleri arasındaki 41 gazetenin tirajlarının toplam rakamı 3.228.552’dir.

Oldum olası çok tartışmalı olan gazete tiraj rakamları bir dönem abone sistemi ile birlikte hormonlu olarak şişirilmesine karşın elimizde var olan rakamlar, gazeteciliğin geleceği açısından alarm zillerinin çalmakta olduğunu gösteriyor. Umarım gazete sahipleri bu durumun gelecekte kendi markalarına verebileceği zararı öngörebilir aksi takdirde bütün gazetelerimizi kapattığımız anda bile hiçbir şeyin değişmeyeceği bir yer çok uzak değil.

Gazetelerin ve gazeteciliğin can çekişiyor olmasının ardında gerek siyasal gerek ekonomik ve tabii ki gerekse de teknolojik pek çok etmen bulunuyor. Ancak dünyadaki benzerlerinden farklı olarak ülkemizdeki gazeteler hızla var olmaya değil olmamaya doğru koşar adım ilerliyorlar. Haberin ve haberciliğin önemi ortadan kaldırılır iken magazinelleşmenin ve medyatikleşmenin önü açılıyor. Gerçekle sanalın yer değiştirdiği ve gerçekliğin koşar adım küçük dünyalarımızdan uzaklaştığı bir ortamda artık gazetelerin yeri de kalmayacaktır.

‘Özgür basın bunu da yazın’ bir slogan olmanın ötesinde toplumun tüm kesimlerine gerekli olan özgürlüğün tüm açılardan yansıtılmasının da karşılığıdır. Bunu ortadan kaldırdığımız anda özgürlüğümüzün bir parçasını da kaybedeceğimiz gerçeğini aklımızdan çıkarmamalıyız. John Keane’in sözü bu açıdan zihin açıcı olmaya devam ediyor: ‘Bazıları, bazı şeylerin bazı yerlerde yayınlanmasını istemez. İşte o şeylere haber diyoruz’.

Yazarın Diğer Yazıları

Herkesin haklı olduğu yer

İster futbolda isterse toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olup bitenler karşısında sağduyu denilen anlayışı hayata sokamadığımız müddetçe ortak bir zemini inşa edebilmemiz ve buradan sağlıklı bir toplumsal yaşamı başarabilmemiz mümkün olmayacaktır

Sonları beceremeyen ve bunu tartışamayanların ülkesi

İster futbolda ister siyaset dünyasında olsun sorgulanmayan, tartışılmayan ve sistematik bir hale dönüştürülmeyen hiçbir yapının mutluluk getirebilmesi de söz konusu değildir

Yine bir 10 Kasım

Resmi devlet ideolojisinin yarattığı ve katı kurallar içerisinde insani vasıflarından arındırdığı Mustafa Kemal Atatürk imgesinin yıkılmakta olduğunu buna karşın bu ülkenin insanlarının kalplerinde yaşattıkları Mustafa Kemal Atatürk imgesinin ise her geçen 10 Kasım ile biraz daha fazla büyüdüğünü bir kez daha yüksek sesle haykıralım

"
"