21 Eylül 2020 Pazartesi günü Türkiye futbol medyası açısından adeta bir hesaplaşma günü olarak tarihteki yerini aldı. Pazar gecesi %100 Futbol programında yarın gece belgeleriyle bana atılan iftiralara yanıt vereceğim diyen Rıdvan Dilmen’in, başta İbrahim Seten olmak üzere çok sayıda isme yönelik eleştirileri gündemi sarstı. Ayrıca yine Dilmen’in bir gün önce ortaya attığı TRT ekranlarında futbol programı yapımcısı ve sunucusu Ersin Düzen’in aldığı maaşa ilişkin açıklamalara, Fatih Altaylı da attığı tweet'le katıldı. Bunun üzerine Ersin Düzen, kendi programında yapılan iftiralara yönelik açıklamalarda bulunma gereksinimi hissettiğini ve olanlar hakkında suç duyurusunda bulunacağını belirtti. Aynı saatler içerisinde bu kez Ercan Taner’in Fatih Altaylı’ya yönelik tweet'leri ve Fatih Altaylı’nın verdiği yanıtlar gündeme düştü. Arada her zamanki formatında olmayan A Spor’da bu kez Emre Bol ile Evren Turhan arasındaki kavgayı ve Evren Turhan’ın stüdyoyu terk etmesini izledik. Bütün bunların sonunda herkes Rıdvan Dilmen’in eleştirileri ve Beşiktaş kulübünün Ahmet Çakar’ı mahkemeye vermesinin ardından Beyaz TV’deki Derin Futbol programında nasıl bir cevap verileceğini beklemeye başlamışken hiç olmayan bir şey gerçekleşti. Ve Derin Futbol programı her nedense belki de ilk kez futbol konuşmaya başladı, bütün dünya buna inansa şarkıları eşliğinde "biz sizleri çok seviyoruz" mesajları ile program başladığı gibi bitti.
Türkiye’de futbolun akil adamı olarak nitelendirilen Rıdvan Dilmen bu sezonunun başlamasından önce gerçekleşen Merkez Hakem Kurulu (MHK) değişikliği ile yeniden gündeme geldi ve MHK başkanı Serdar Tatlı’nın Dilmen tarafından getirildiğine ilişkin iddialar lig başlamadan dolaşıma sokuldu. Hakem hatalarının daha ilk haftadan itibaren konuşulması ile birlikte Erman Toroğlu’nun hakemlerin aklının şeytanda olduğu ifadesi ile Levent Tüzemen’in bu sezonun adının Rıdvan Dilmen Sezonu olması ifadeleri dikkat çekiciydi. Fakat Dilmen’in bütün program boyunca asıl hedefe koyduğu isim İbrahim Seten oldu. İbrahim Seten ve arkadaşlarının önceki yıllarda atmış oldukları tweet'ler aracılığıyla nasıl gündemi kendi istedikleri gibi belirlediklerine vurguda bulundu. Buna ilişkin çok sayıda görsel eşliğinde uzun süre açıklamalar yapmak suretiyle yaşananlara ilişkin kendi düşüncelerini kamuoyu ile paylaştı.
Yapılan açıklamalar sonrasında dikkat çekici olan yan ise hiç kuşkusuz ülkenin futbolunun nasıl müthiş bir magazin malzemesi olduğu gerçeğiydi. Yaşananların magazinleştiği bir ülkede gerçeklerle yalanların yer değiştirmesi ve gücün iktidarının yaratmış olduğu nüfuzun etkisi olduğundan çok daha büyük bir hale dönüşür. Burada artık yaratılan güç sayesinde gücün atfedildiği kişinin haberinin olup olmadığı durumlarda bile varmış gibi yapılabilmesinin önü ardına kadar açılır ve hayat bu açılan kapılar sayesinde bambaşka bir mecra üzerinden ilerlemeye başlar. Türkiye'de futbolun magazinleşmesi ve futbol ile siyaset arasındaki ince çizginin aşılması sonrasında gücün iktidarı ile iktidarın gücü yer değiştirmeye başlamıştır. Sayın Cumhurbaşkanının daha başbakanlığı döneminden itibaren futbolla olan yakın ilgisi bu dönem içerisinde daha fazla gündeme sokulmuş ve yukarıda belirtmiş olduğum bir biçimde bütün yaşananlar sanki kendisinin istediği gibi bir havanın oluşmasına yol açmıştır. Rıdvan Dilmen’i dinlerken bir taraftan çok sevdiği ve hayranı olduğu sayın cumhurbaşkanı ve kardeşine yönelik övgü dolu sözleri de sık sık işitmemiz biraz da bu yüzden.
Öte yandan futbolun içinde yaşanan gelişmeler üzerinden çıkarsamalar yapılırken ön plana çıkartılanın yine siyaset olması da işin bir diğer ilginç yanını oluşturuyor. Çünkü burası uzun bir zamandan bu yana futbolun aslında en az futbol olarak yaşandığı yer ve bu noktada futbol konuşmaya başladığınız andan itibaren aslında futbolu değil siyasetin dolambaçlı yollarını konuşmaya başlıyorsunuz. Fakat burada ilginç bir hususu unutmamak gerekiyor, konuşanlar önce bulundukları pozisyonu belirtmek suretiyle kendilerini sağlama alıyorlar ve ardından kendilerine göre ötekileştirdiklerini suçlayacak zemini yavaş yavaş göstermeye başlıyorlar. Dilmen de dün gece önce şu ifadeleri birkaç kez farklı biçimlerde kullandı:
"Bu noktaya emeğimle geldim. Hayatımda kimseden destek almadım. Gurur duyarım sayın cumhurbaşkanıma yakın olmaktan, Mustafa Erdoğan abime yakın olmaktan. Hayatımda şikeye, şaibeye bulaşmadım. Kimsenin namusuna bakmadım."
Burada artık bulunulan zeminin gücü beraberinde o gücü almış oldukları kişilerin etkisi ile birleşiyor ve onlara yapılan açıklamaları da kullanarak var olan durum netleştiriliyor. Örneğin dün gece İbrahim Seten’in tweet'indeki "burnundan kıl aldırmayan başbakan" ifadesini gösterdikten sonra "Burnundan kıl aldırmayan başbakan ne demek? Sen Kimsin? Terör örgütünü savunuyorsun, başbakana terbiyesizlik yapıyorsun. Ara gelsin bakalım gelebiliyorsa teröristin. Tayfanı da al git bu ülkeden. Rasim Ozan Kütahyalı’yı, Mehmet Arslan’ı, İsmail Er’i al git’. "Bu çeteye sesleniyorum; 251 şehidin kanının akmasında sizin de payınız var. Pensilvanya’ya gidecek orada oturacaksınız. Siz yanlış ülkede yaşıyorsunuz. Pensilvanya’da yaşamalısınız."
Dün gecenin ilgi çekici açıklamalarından bir diğeri ise Rıdvan Dilmen’in kendisi de dahil olmak üzere bütün futbol yorumcuları ve gazetecileri içine alan bir biçimde GBT yoklaması ile vergi araştırması talep etmesiydi: "Sayın Berat Albayrak ve Sayın Süleyman Soylu sizlerden rica ediyorum; spor camiasında herkesin kimlikleri, banka hesapları kontrol edilsin." Ayrıca Rıdvan Dilmen’in açıklamalarında Fatih Terim’in Türkiye Futbol Federasyonu'ndan nasıl gönderildiği ve verilen tazminatın iç yüzü hakkında bilgileri de kendisinden almış olduk. Dilmen federasyon başkanının şikeye ilişkin açıklamalarının ne kadar yersiz olduğunu belirttikten sonra "Nihat Özdemir’in resmi danışmanı, TRT spor yorumcusu bizim Ersin Düzen, ilk hafta hakemlere sallıyor. Nihat Özdemir, sin mi Ersin’e bunu yaptırtıyorsun? Tabii ki hayır ama herkes senden biliyor." Bunun yanı sıra TFF’nin yayıncı kuruluşla olan mahkemelik sürecinde davayı nasıl kaybettiğini de dinledik. Bir başka şekilde ifade edecek olursak her yaşanandan haberi olan bir takım isimlerin olup bitenler hakkında nasıl bilgi sahibi oldukları gibi bir garipliği de dün gece itibariyle öğrenmiş olduk. Örneğin Dilmen nasıl olup da tahkim kurulunun Trabzonspor’un yeni stadyumunun açılışı öncesinde 12 maçlık cezayı vermeye kalktıklarında, ben oradaydım ve böyle bir şey olabilir mi diye itiraz ettiğini de öğrendik. Arada tahkim kurulunun başkanının Göksel Gümüşdağ’ın avukatı olmasının yanlış bulduğunu da dile getirdi kendisi. Fakat her nedense bütün bu gelişmeleri futbolun içinden gelmiş bir yorumcunun bilmesi durumu gibi bir garipliği anlamlandıramadık. Tıpkı dün gece programın sonlarına doğru sunucu Murat Kosova’nın yüz ifadesindeki şaşkınlık gibi.
Türkiye’nin futbol kabarelerinin vazgeçilmez klasiği Beyaz TV’deki program da Rıdvan Dilmen’in hedefindeydi. Dilmen, programa yeniden katılan Rasim Ozan Kütahyalı’nın şike sürecindeki sözlerini hatırlattıktan sonra Boşnaklara yönelik ifadelerine karşı çıkmak için illaki Boşnak olmak gerekmediğini, kendilerinin de hata yaptığını belirtti: "Rasim Ozan Kütahyalı, sen şike sürecinde FETÖ’nün yanındaydın. Onların medya grubundaydın. Şimdi maskeyi takmışsın Beyaz TV’de çıkıyorsun. Bu Beyaz TV kimin kanalı Osman Gökçek’in, Melih Gökçek’in oğlu Osman Gökçek’in." Kütahyalı için ayrıca şu ifadeleri de kullandı: "Sizler Türk sporunun mikrobusunuz, mikropsunuz siz." Bu açıklamaların ardından Beyaz TV’de çıt çıkmaması ve bu gece Türkiye Futbol Medyası görüntüsü adı altında bir takım kavgaların, ev basma görüntülerinin paylaşılması ve sessizlik dikkat çekiciydi.
Dilmen ayrıca Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Muharrem Kasapoğlu’na da bir fotoğraf üzerinden yüklendi. "Sayın Kasapoğlu bakanım çok çalışkansınız. Sizi spor bakanı yapan kişiye Cumhurbaşkanına hakaretler yağdıran bu vatan haini, FETÖ sevdalısı arkadaşla yürümeye hakkınız yok!. Şu arkadaş sizi bu göreve getiren, bakan yapan Cumhurbaşkanına hakaret eden bir arkadaş. Söyle arkadaşını, söyleyeyim kim olduğunu." Arka arkaya yapılan açıklamalar sonrasında bir anda söz konusu magazin sayesinde Ersin Düzen’in TRT’den 400 bin TL maaş aldığını ve federasyon başkanına danışmanlık yaptığını duyduk. Ayrıca Fatih Terim’in nasıl milli takımdan uzaklaştırıldığını yerine Lucescu’nun nasıl getirildiğini ve arada Şenol Güneş’in nasıl bekletildiğini de dinledik. İlaveten Türkiye’de futbol üzerinden nasıl kutuplaşma yapılmaya çalışıldığını ve ülkeyi bölmek isteyen çetenin ellerinin, kollarının nerelere kadar uzandığını da bu vesileyle de bir kez daha öğrenmiş olduk.
Peki o zaman asıl soruyu sormanın tam sırasıdır: Bu ülkenin futbolu bu kadar kirliyse ve bu kirlilik göründüğü gibi artık gizlenemeyecek seviyelere ulaşmışsa o halde bütün bu kirli düzeni ortadan kaldırabilecek adımı atabilecek kim/kimler var? Magazin hali bile siyasileşmiş bir futbol düzeninde her yanı saran sorunlarla gerçekten mücadele etmek istiyor muyuz? Yoksa ucu kendimize/takımımıza dokunduğu anda geri mi çekileceğiz? Dün gece ortaya atılan iddialar yenilir yutulur gibi değildi ve görünen o ki bu iddialara yönelik karşı hamleler de gelecek gibi gözüküyor. Son olarak bütün bu görünen halin açıklaması ise ne yazık ki bu ülkenin futbolunun göründüğünden çok daha fazla sorunlar yumağı haline dönüşmüş olduğunu ortaya koyuyor. Siyaset-Ekonomi-Ticaret üçgeni içerisinde kaybolan bir futbol ve o futbolu sevdiği oyun sanan milyonlarca insan yer alıyor. Acı olan o milyonların yaşananları futbol olduğunu sanıyor olmaları.