13 Aralık 2019

Futbolumuzda eskiye dönüş

Futbol alanındaki zihniyet kalıplarımızı ve yaklaşım tarzlarımızı değiştirmediğimiz sürece önümüzdeki yıllarda ileriye dönük atılımlar yerine geçmişe dönük gidiş gelişler içerisinde bulunacağız

Türkiye’de futbolu yakından takip edenler açısından 70’li yıllar ve ardından gelen 80’lerin ilk yarısı son derece sıkıntılı zamanlardır. Uluslararası karşılaşmalarda gerek milli takım düzeyinde gerekse de kulüp takımları seviyesinde oynanan karşılaşmalarda elde edilen sonuçlar oldukça can sıkıcıdır. Farklı mağlubiyetleri sıkça yaşamanın yanı sıra ortaya konulan 'Çanakkale geçilmez' savunma anlayışı ile de sonuca ulaşılamayan bir futbol anlayışından başka bir şey izleyemezdiniz. 80’lerin ikinci yarısından başlayarak Galatasaray’ın öncülük ettiği ve ardından diğer takımlarımızın yanı sıra milli takımında katıldığı aşamalarla birlikte 90’lı yıllarda makus talihimizin döndüğünü ve daha farklı bir futbol anlayışının dolaşıma sokulmaya başlandığını gördük. Ancak burada gelen başarılara ve elde edilen sonuçlara karşın asıl üzerinde durulması gereken noktaya yani oyuncu yetiştirme meselesine hiçbir zaman temas etmediğimizi şimdi çok daha iyi anlıyoruz.

Ülke futbolunu kulüpler düzeyinde yaşanan yarışma temeline indirgediğinizde ve bütün olup bitenleri dar bir kısır çerçeve içerisine sokmak suretiyle asıl meseleleri konuşmadan, durumu kurtarmaya çalıştığınızda sorun çözülmüş gibi gözükebilir. Oysa yıllar içerisinde geriye doğru gazete arşivleri üzerinden yapılacak bir taramada bile rahatlıkla ortaya konulabileceği gibi her sezon aynı kavgaların yapıldığı ve benzer konular etrafında dönülüp durulduğu görülecektir. Başta kulüpler arası(bütün takımları değil sadece dört tanesi ve çoğu kez de bunlardan ikisi arasında) çekişmeler ve restleşmeler üzerinden yaşanan gelişmeler -spor haberlerinin verildiği sayfa sayısı ve spor gazetesi sayısı ile beraber buradaki malzeme de çoğalıyor- medyaya reyting ve tiraj olarak geri dönüş sağlamıştır.

Her sezon daha fazla hakemlerin konuşulduğu hatta hakemler üzerinden oynanan karşılaşmaların yeniden inşa edildiği bir futbol ligine sahibiz. Bütün organizasyon komplo teorileri üzerinden yürütülüyor ve futbolun bütün aktörleri bu oyunun içerisinde kendilerine düşen rolü yerine getiriyorlar. Bir taraftan futbolun marka değerine vurgu yapan futbol federasyonu başkanları öte taraftan içi doldurulamayan bir futbol endüstrisi algısı söz konusu. Aslında herkesin sakil kaldığı buna karşın tam aksi şekilde kendisini konumlandırdığı bir futbol kültürü belki de kültürsüzlüğü var karşımızda. Tek getirisi naklen yayın gelirleri olan ve oradan gelen paralar üzerinden kendisini Avrupa’nın beş büyük liginden sonra konumlandırmanın ötesinde hiçbir adım atmayan bir süper lig bu.

Adı süper buna karşın içinde oynanan futboldan başlayarak özellikle futbol kulüplerinin borçlanmaları düzeyinde işlerin her geçen gün biraz daha kötüleştiği buna karşın kimsenin var olan durumdan taviz vermek gibi bir durumda bulunmadığı ligimizde deniz artık bitmiş vaziyette. Kötü yönetim anlayışı öylesine gövdeyi sarmış bulunuyor ki, dışarıdan pansuman tedbirlerle var olan hastalığı atabilmeniz mümkün değil. Buna karşın kulüplere devlet eliyle verilecek olan kredilerle başlayan ve ardından harcama limitleri üzerinden gösterilen uyarılarla durum kurtarılmaya çalışılıyor. Ancak burada son derece acayip bir ikilem bulunuyor: bir tarafta kişilerin yaptığı yanlışlıklarla borçlandırılan kulüpler var öte yanda ise devletin bu kulüplere borç yapılandırması adı altında müdahalesi gündeme geliyor. Hiç kimse bu durumun ileriki aşamalarda yaratabileceği sorunların neler olabileceğini söyleyemiyor. Bunun bir adım sonrasının futbol kulüplerinin devletleşmesi veya bu kulüplerin devlet eliyle yönetilmesi olduğu gerçeğini önümüze koymak durumundayız.

Bir diğer önemli sorun ise sezon başında kulüplere yönelik harcama limitleri belirleyen ve bu limitlere uyulmadığı takdirde cezai tedbirlerin uygulanacağını söyleyen futbol federasyonunun kendi söyledikleri ile çelişir kararlara imza atıyor olmasıdır. Futbol federasyonu devre arası yaklaşırken birdenbire kural değişikliğine gitmek suretiyle finansal açıdan kötü yönetildiğini daha önce ilan ettiği ve uyardığı kulüplerin önünü bizzat kendisi açma yoluna gitmektedir. Sezon başında kendi koyduğu kuralı yine kendisi esnetmekte ve buna uygun davrananları çizgi dışına itmek suretiyle aslında güçlüden yana olduğunu bir kez daha ortaya koymuş olmaktadır. İşin ilginç tarafı ise bu yeni limitler sonrasında var olan durumun yine bazı kulüplerin işine yarayacağı yani bazılarının daha eşit olacağı gerçeğidir! Ve bu durumdan şikayetçi olması gereken Anadolu takımlarından yine ses seda çıkmamaktadır! Trabzonspor kulübü dışındaki derin sessizlik aslında lig tarihimizin bir anlamda özetini sunmaktadır.

Son otuz beş yıl içerisinde Trabzonspor’un şampiyonluğa ulaşamadığı arada Bursaspor’un bir kez şampiyon olup şimdi bir alt ligde mücadele ettiği ve şampiyonluğun üç takım arasında gidip geldiği bir lig formatımız var. Anadolu kulüplerinin seyircilerinin stadyumlara gitmediği ve futbolun her geçen gün biraz daha kan kaybetmeye mahkum olduğu bir anlayıştan söz ediyoruz. Buna karşın ligdeki mücadelenin ön saflarında yer alan ve ülkeyi Avrupa’da temsil eden takımların durumları da pek iç açıcı değil. Galatasaray kulübünün bu sezonki Şampiyonlar Ligi karnesi kırıklarla dolu, dört mağlubiyet iki beraberlik ve yenilen on dört gole karşılık atılabilen tek bir gol var. Milyonlarca Avroluk oyuncu transferi ve bunun karşısında koskoca bir hiçin yanı sıra çağdışı bir futbol oynayan bir ekip var sahada. Avrupa ligindeki diğer temsilcilerimizin durumları da iç açıcı değil, bu gece oynanacak karşılaşmalarda sadece Başakşehir’in yola devam etme ihtimali bulunuyor.

Adı süper buna karşın kendisi son derece sıradan olan ligimiz yabancı oyuncu cenneti olarak nitelendirilebilir. Takımlarımızın oynadığı futbol kalitesi son derece düşük ve bu kalitenin yanına bir de yönetsel tuhaflıkları eklediğiniz anda tribünlere seyirci çekme ihtimaliniz giderek düşecektir. Sonucu belli olan ve aynı takımların şampiyon olduğu hatta benzer kavgaların sürüp gittiği bir anlayışla sadece dibe doğru yol alırsınız. Fakat burada daha büyük bir tehlike ülke futbolunu ve onun takımlarını bekliyor. 80’lerdeki taraftarların dünyadaki futbol kulüplerini izleyebilme ve onları takip edebilme olasılıkları son derece kısıtlıydı. Buna karşın içinde bulunduğumuz dönemde Avrupa’nın önde gelen bütün liglerindeki karşılaşmalarını izleyebilme ve burada oynanan futbolu takip edebilme olanaklarına sahipler. Yurt dışındaki takımları tutma ve onların maçlarını takip etme oranları giderek artıyor. Ülke içerisindeki kısır futbolun karşısında tek iyi haber milli takımın Avrupa Şampiyonası finallerinde mücadele edecek olması.

Futbol alanındaki zihniyet kalıplarımızı ve yaklaşım tarzlarımızı değiştirmediğimiz sürece önümüzdeki yıllarda ileriye dönük atılımlar yerine geçmişe dönük gidiş gelişler içerisinde bulunacağız. Bu ülkenin çocuklarına, gençlerine spor yaptıramayan/futbol oynatamayan anlayışı yıkamadığımız müddetçe de dışarıdan getirilen futbolcularla bu işi kotaramayız. Sadece geçici çözümlerle anlık başarılar elde edebiliriz ki artık bu da pek mümkün gözükmüyor çünkü karşı taraftaki maddi güç ile mücadele edebilmeniz olası gözükmüyor. O halde elde kalan tek alternatif kendi futbolcularınızı yetiştirmek ve onlara sahip çıkmak suretiyle futbol anlayışınızı ortaya koymaya çalışmak. Teknik direktörlerimizin eski oyuncularına veya yabancı futbolculara sarılmaları hiçbir yarar sağlamayacaktır. Çok daha radikal bir dönüşüme ihtiyaç duyuyoruz ve bu dönüşüm başta teknik direktörler, yöneticiler, medya mensupları, futbolcular ve taraftarlar olmak üzere bütün futbol aktörlerini de kapsamak durumunda. Aksi halde geçmişe yolculuklar ve kısır çatışmalarla yola devam ederiz.  

Yazarın Diğer Yazıları

Herkesin haklı olduğu yer

İster futbolda isterse toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olup bitenler karşısında sağduyu denilen anlayışı hayata sokamadığımız müddetçe ortak bir zemini inşa edebilmemiz ve buradan sağlıklı bir toplumsal yaşamı başarabilmemiz mümkün olmayacaktır

Sonları beceremeyen ve bunu tartışamayanların ülkesi

İster futbolda ister siyaset dünyasında olsun sorgulanmayan, tartışılmayan ve sistematik bir hale dönüştürülmeyen hiçbir yapının mutluluk getirebilmesi de söz konusu değildir

Yine bir 10 Kasım

Resmi devlet ideolojisinin yarattığı ve katı kurallar içerisinde insani vasıflarından arındırdığı Mustafa Kemal Atatürk imgesinin yıkılmakta olduğunu buna karşın bu ülkenin insanlarının kalplerinde yaşattıkları Mustafa Kemal Atatürk imgesinin ise her geçen 10 Kasım ile biraz daha fazla büyüdüğünü bir kez daha yüksek sesle haykıralım

"
"