Paris Saint Germain (PSG) ile Başakşehir arasındaki şampiyonlar ligi karşılaşmasında bu kez tribünlerde veya sahanın içerisindeki futbolcuların neden olduğu bir olay gerçekleşmedi. Karşılaşmanın dördüncü hakemi Constantin Sebastian Coltescu'nun Başakşehir kulübesindeki yardımcı antrenör Pierre Webo için kullandığı ırkçı ifadeler önce Webo tarafından ardından da başta Demba Ba olmak üzere hem Başakşehirli futbolcuların hem de PSG'li futbolcular tarafından protesto edildi. Kylien Mbappe'nin şu sözleri durumu net bir biçimde ortaya koydu: "Irkçılığa asla izin vermeyiz. Sorun çözülmediği sürece asla sahaya dönmeyeceğiz. Webo'nun yanındayız." Kimpembe ise "Sahada ırkçılık varken futbol oynamak anlamsız" sözlerini söylüyordu. Neymar "Başakşehir'in yanındayız" ifadesini kullanıyordu.
Bu açıklamalara karşı Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir ise "Yapılan bir suçtur! Ancak bu maç ne olursa olsun oynanmalıdır. Haklıyken haksız durumuna düşmeyelim. Çıkıp Başakşehirli futbolcuların bu maçı sonlandırmaları gerektiğini düşünüyoruz" sözleri ile olan bitene ne kadar uzakta durduğunu göstermiştir. Benzer şekilde federasyonun ikinci başkanı ve UEFA Yönetim Kurulu Üyesi Servet Yardımcı ise "Dördüncü hakemin Webo'yu 'N….' diye çağırması kabul edilir bir durum değil. Başakşehir, tepki göstermekte haklı. Hiç onaylamadığımız gelişmeler. Irkçılık, UEFA'nın da üzerinde durduğu bir durum. Maalesef yaşanmaması gerekiyordu ama yaşandı. Ancak maç birazdan başlayacak. Önemli olan maçın başlaması. Hakemler gerekli cezayı alacaklar, bizler de takipçisi olacağız."
Futbol federasyonu başkanı ve ikinci başkanının yaşanan ırkçı eylem karşısında gösteremedikleri tavır dikkatlerden kaçmadı. Futbolun insani değerleri ve yarattığı etkiyi değil de sadece maçın oynanması gerektiği düşüncesine odaklanmanın getirdiği tuhaflıklar bu yaklaşımla bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu. UEFA maçın hakemlerini değiştirdi, Webo'ya verilen kartı dondurdu ve Webo bu gece oynanan karşılaşmada kulübedeki yerini aldı.
Irkçılık dünya tarihinin baş belası olarak özellikle yirminci yüzyılda büyük kayıpların yaşanmasına yol açtı. İçinden geçilen tarihsel sürecin yanı sıra başta ekonomi alanında meydana gelen etkilerin de yansıması her dönem günah keçisi olarak nitelendirilen ötekilerin oluşmasına katkıda bulunmuştur. Fakat burada önemli ayrım ırkçıların kendileri gibi olmayanların başta yaşam hakları olmak üzere her türlü gereksinmelerinin karşılanmasına yönelik keskin ayrımları dolaşıma sokmalarıdır. Bunun en net yansıdığı alan ise hiç kuşkusuz gündelik hayatta kullanmakta olduğumuz dilin kendisidir. Irkçılar için önce dilsel düzeyde başlayan aşağılamalar sadece orada kalmaz fırsatını bulduğu ve kendisini güçlü, çok hissettiği her ortamda fiziksel şiddete doğru adım adım yol alır. Spor sahası ırkçılığın toplumsal hayatın içerisinde olup bitenlerin yansıdığı alanlardan sadece bir tanesidir. Buna karşın burada gerçekleşen eylemlerin yarattığı tahribat diğer pek çok alandan çok daha yıkıcı bir biçime dönüşebilme kapasitesine sahiptir. Çünkü burasının kitlesel bir etkileme şansı bulunmaktadır.
Sporun dili ve dolaşıma soktuğu söylemler evrensel insanlık değerleri ile örtüşmektedir. Buna karşın dostluk, barış, kardeşlik, rekabet gibi söylemleri bünyesinde barındırıyor olmasına karşın sportif organizasyonlar içerisinde zaman zaman tam aksi uygulamaların ve yaklaşımların dolaşıma sokulduğu da görülmektedir. Özellikle ırkçılığa yönelik söylemler spor sahalarında sık sık protestoları ve gerilimleri beraberinde getirmektedir. Küresel sportif ekonomi her ne kadar tam aksini hayata geçirmeye çalışsa da ırkçılık ve şiddet eylemleri spor kamuoyunda sıkıntılı anların yaşanmasına yol açabilmektedir. Özellikle ten renginden dolayı bazı sporcuların maruz kaldıkları ırkçı ve aşağılayıcı söylemler gerek spor sahalarında gerekse de spor medyasında kendilerine yer bulabilmekte ve sporun evrensel değerlerine zarar vermektedirler. 17 Şubat 2020 tarihinde Portekiz'de Vitoria Guimares ile Porto takımları arasında oynanan karşılaşmada Portolo futbolcu Moussa Marega'ya yönelik ırkçı tezahüratlar nedeniyle karşılaşma durmuş ve Marega kendisine yönelik tüm ısrarlara rağmen maçı terk etmiştir. FİFA ve UEFA'nın futbol maçlarında ırkçılığın önüne geçebilmek için "Say No To Racism-Irkçılığa hayır'", Premier League ise "There is no room for racism-Irkçılığa oda yok" kampanyaları düzenlemişlerdir. Samuel Eto'dan başlayarak futbol sahasında bütün ülkelerden verilebilecek yüzlerce örnek söz konusudur. Benzer durum ülkemiz söz konusu olduğunda da her ne kadar yok desek bile karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye ve ırkçılık kelimeleri yan yana geldiğinde ilk söylediğimizin "bizde ırkçılık olmaz' cümlesi olması dikkat çekicidir. Halbuki kullandığınız dile işleyen ve bu dilin sözcükleri ile kalmayan zaman zaman uygulamalara da sirayet eden unsurlara tüm dünyada olduğu gibi bu ülkede de görebilirsiniz. Kişilerin etnik kökenleri, dinsel inanışları, ten renkleri, cinsel tercihleri veya ideolojileri üzerinden aşağılanmaları, ötekileştirilmeleri çoğu kez bu topraklarda başta ten rengi farklılığı ile dinsel inancımızdan ötürü "bizde olmaz' anlayışının olağan kabulüne yol açar. Oysa kültürün yüzyıllar boyu kuşaktan kuşağa aktarıldığı gerçeği beraberinde bir takım değer yargılarının da bakış açılarının da buna eşlik ettiğini unutmamamız gerektiğini bize daima hatırlatır. Bir de ırkçılık başkasında olursa bu topraklarda ırkçılık karşıtlığı fazlasıyla makbul bir davranış kalıbı olarak dolaşıma sokulur.
Örneğin bu maçta Başakşehir takımının başına gelen bu davranış aynı gece oynanan bir başka karşılaşmada örneğin Zenit-Dormund, Lazio-Club Brugge veya Leipzig-Manchester United karşılaşmalarının herhangi birisinde meydana gelse bugün ırkçılığa dair görseller paylaşanlar acaba ne kadar olaya müdahil olurlardı? Veya maç Paris'te değil de İstanbul'da oynansa ve karşılaşmanın dördüncü hakemi aynı hareketi PSG'li bir oyuncuya yapsaydı yine benzer bir tepki verir miydik? Sorusuna daima olumlu yanıt vermeyeceğimizi düşünüyorum.
Irkçı eylemlerin gerçekleşmiş olduğu kentin, ülkenin topyekûn bir şekilde bu olaylara çanak tuttuklarını belirtmek var olan durumu tıpkı bu olayda olduğu gibi daha karışık bir hale büründürecektir. Olayın Paris'te gerçekleşmesi Fransa'nın ırkçı tutumu ile açıklanamaz çünkü ne tribünlerdeki seyirciler ne de sahadaki Fransız takımının futbolcuları ırkçı bir eylemde bulunmamışlardır. Hatta tam aksine yapılan eylemin sonuna kadar karşısında olduklarını göstermekten çekinmemişler ve yukarıda belirtmiş olduğum cümleleri söylemek suretiyle bu insanlık suçuna yürekli bir biçimde set çekmeyi başarmışlardır.
Bir hafta önce Galatasaraylı futbolcu Mbaye Diagne için "cahil çocuklar, timsah eti yiyorlar" diyen birisinin bu olay meydana geldikten sonra "Webo benim kardeşimdir" tweete atması kadar tuhaf bir durum söz konusu olamaz! Kendi söylediklerinin ırkçı olmadığını zannedenlerin ırkçılık karşısında tutum takınıyor gibi görünmeleri hali kadar, bu ruh halini her daim normal görenlerin bizde ırkçılık olmaz demeleri de tam anlamıyla bir ironidir. Öte yandan A Sporda öğlen saatlerinde yayınlanan bir programda Rumen dördüncü hakemin ırkçı ifadeleri üzerinden cezayı Romanya futbol federasyonuna kesilmesi gerektiğini ileri sürecek kadar olan bitenlere tuhaf bir bakış açısı da yine bize özgü bir anlayış olsa gerektir! Oysa bir hafta önce yine aynı stüdyoda bir başka yorumcu ülkemizde bir futbolcu için ırkçı ifadeler kullanırken her nedense bu beyefendinin aklına başta bu sözü söyleyenin cezai işleme tabii tutulması gelmediği gibi futbol federasyonuna da herhangi bir ithamda bulunmamıştı. Son bir husus ise "Federasyon olarak böylesi olayların yaşanmaması konusunda özen gösteriyoruz" diyen federasyon başkanı daha önceki örneklerde neler yapıldığını veya son olarak bir yorumcunun yaptığına ilişkin ne düşündüğünü niçin kamuoyuyla paylaşmaz?
Ülkeleri ayakta tutan değerleri yaratanlar tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkmış olan entelektüel birikimlerdir. Bu birikimler sayesinde bugün tüm dünyayı etkileyen evrensel değerler etrafında bir yaşamı sürdürebiliyoruz. Irkçılığın, insanlara eziyetin ya da insanların dinsel, cinsel, etnik kökenlerinden ötürü ayrımcılık görmediği bir dünya idealine karşın tüm bu yakıcı sorunlar hayatlarımızı etkilemeye devam ediyorlar. Irkçılık, futbolun ve insanlığın ortak bir belası olarak hayatlarımızda var olmayı sürdürecektir ancak onunla başa çıkacak insanlar da yine bu kültürün içerisinde farklılıklara sahip çıkarak büyüyenler olacaktır.