Türkiye'de futbol sadece insanların eğlendiği ve hoşça vakit geçirdiği veyahut kendi kimliklerinin bir parçası olarak nitelendirmeyi sürdürdükleri bir spor dalı değildir sadece. Aynı zamanda ülkenin farklı bir açıdan kendisini göstermekte olduğu bir vitrindir de aynı zamanda. İşte bu noktada son yıllarda futbol alanında yaşadıklarımızı sadece futbol üzerinden değil genel bir bakış açısı ile ülkemizin bulunduğu yer açısından da gözden geçirmeliyiz. İstediğiniz kadar kendinizi farklı bir yerde bulunduğunuza ve buradan bakıldığı sürece durumun farklı olduğuna inandırmaya devam edin. İş icraata geldiğinde durum değişiyor ve en sıradan görünümlü takımlar karşısında bile işler hiç de beklediğiniz gibi gerçekleşmiyor. Beşiktaş ile başlayan hayal kırıklığı Galatasaray ile sürdü. Üstelik takımların oyuncu bedelleri anlamında karşılaştırıldığında kendilerinden çok gerilerde bulunan takımlar karşısında gerçekleşti bu başarısızlık.
Bu gece Galatasaray'ın İskoçya'nın Rangers ekibi karşısında almış olduğu yenilgi sadece Galatasaray'ın UEFA Avrupa Ligi'ne kalamamasına yol açmadı. Aynı zamanda ülke puanı açısından hemen gerimizde bulunan İskoçya'nın üstümüze çıkma şansı yükseldi. Burada dikkat çekici olan birkaç nokta bulunuyor, bunlardan ilki tıpkı ülkemizin pek çok alanında yaşanan sorunların gerçek sorumlularının yerine bambaşka etmenlerin devreye sokuluyor olması gibi Galatasaray'ın son derece berbat bir futbol ortaya koyarak elenmesinin sorumlusu pek çok Galatasaray taraftarı açısından Fatih Terim olmayacak! Oysa geçen hafta oynanan Fenerbahçe maçında olduğu gibi bu karşılaşmada da sonucu doğrudan etkileyen hataların sahibi olan kişi bizatihi Fatih Terim. Ama buna karşılık taraftarlar istenilen transferleri yapmadığı için yönetimi suçlamayı sürdürecekler. Sanki bundan önceki transferleri başkası yapmış gibi davranmak suretiyle kendilerini olmayan bir duruma inandırmaya devam edecekler. Bu inandırma mekanizmasının içerisinde ülkenin futbol medyasının da yer alıyor olması ise yaşananların her seferinde yeniden ve yeniden gerçekleşmesine olanak sağlıyor halbuki.
Birazcık gazeteleri takip edenler büyük olarak nitelendirilen takımların kaybettiği her karşılaşma sonrasında şu isimlerle yollar ayrılıyor tarzında haberleri okumayı sürdürüyorlar. Bir başka eklenecek husus ise her transfer döneminde bitip tükenmek bilmeyen dünya yıldızlarının ülkemize geleceğine ilişkin haberler. Tabii ortada para kalmadığı için bunlar gerçekleşmiyor ve yalan rüzgarı bir dahaki transfer dönemine kadar rafa kaldırılıyor. Hiç kimse de her defasında yalan yanlış yazan bu gazeteleri, bu haberleri sanki olacakmış gibi veren televizyonları ayıplamıyor bile! Asıl meselenin tepede değil aşağıda sıradan insanların kendilerini bu yalanlarla avutmasında olduğunu ise bir türlü görmek istemiyoruz. Büyüklük adı altında yıllardır dinlediğimiz masallar sonrasında ülkemizin büyük kulüplerinin Avrupa'dan getirebildikleri topu topu bir UEFA kupası bir de Süper Kupa bulunuyor ki bunların üzerinden de yirmi yıl geçti.
Üzerinde durmamız gereken bir diğer nokta ise hiç kuşkusuz yere göğe sığdıramadığımız ligimizin kalitesinin yerlerde süründüğünün en net ispatının işte bu Avrupa'da gerçekleştirilen karşılaşmalar olduğu gerçeği. Çünkü burada yaldızlarımız dökülmeye başlıyor ve kötü oynayan takımlarımızın gerçek yüzleri ortaya çıkıyor. Bu gece karşısında sıradan fakat kendi içinde son derece tutarlı bir biçimde oynayan Rangers takımı karşısında gol pozisyonuna dahi giremeyen bir Galatasaray takımı izledik. Son derece silik ve bir o kadar da anlaşılmaz bir futbol anlayışı karşısında sıradanlığın ve çalışkanlığın nasıl galip gelebileceğini görmüş olduk. Futbolun basit bir oyun olduğu gerçeğini bir türlü anlayamadığımız için her seferinde karmaşıklaştırmaya çalışıyoruz fakat eldeki oyun kurgumuz ve antrenman kalitemiz ne yazık ki bunu gerçekleştirebilecek donanımı, oyuncularımıza aktaramıyor.
Son olarak ekonomik anlamda yıllar içerisinde şişirilen bir balon görünümündeki futbol ligimizin bu gece itibariyle gelmiş olduğu noktanın ne kadar sorunlu olduğu bir kez daha anlaşılmış oldu. Seksenlerin belirsizliğine ve yokluk dolu dönemlerine futbolda geri dönmüş olmak son derece distopik bir durum. Fakat ne yazık ki görünen köyün kılavuz istemediği gibi bir atasözüne sahip olmasına karşın bütün alametleri elinin tersiyle iten Türk futbolu açısından tehlike çanları uzun zamandır çalarken, el birliğiyle yokmuş gibi davranma yolunu seçtik. Şimdi ise fatura acı bir şekilde önümüze konuyor ve yıllar sonra aynı noktalara geri dönmek gibi bir süreci yaşamak zorundayız. Bambaşka hayalleri gerçekleştirebilmek yerine tekrar geçmişe dönüp aynı noktalarda debelenmeye devam edeceğiz ve kaybettiğimiz zaman kaybının ötesinde asıl duygusal anlamdaki büyük yaralanma olacak. İşte bu açıdan Türkiye'de futbolda yaşanan olumsuzluklar sadece futbolla alakalı değil ve oradan tüm ülkeyi yakından etkileyecek bir yapıyı yönlendirmeyi sürdürüyor. 'Avrupa Avrupa Duy Sesimizi' sloganıyla başlayan yolculuğun, Avrupa'nın en güçlü futbol ülkelerinden bir tanesiyiz yaklaşımından yeniden annesinin ligine dönen bir anlayışa ricat ediyoruz.