09 Temmuz 2017

Erkekliğini ispat ederek büyütülmek

Bu kadar namus bekçiliği ile bu kadar namussuzluk nasıl bir arada olabilecektir?

Erkek çocuk olmak bu coğrafyada ayrıcalıklı olmakla eşdeğer tutula gelmiştir. Yüzyıllardan bu yana erkek çocuk doğurmak soyun devamı üzerinde hak sahibi olmayı ve neslin bu şekilde devamını sağladığı için sürekli olarak üzerine titrenen bir durum olmuştur. Bunu başaramayan kadınların üzerlerine kumalar getirildiğini ve doğan kız çocukların miras haklarının ne kadar kanunen eşit olarak görülse bile eşit olmadığı bir anlayış zaman içerisinde toplumsal köklerimize dek işlemiştir. Şöyle bir hafızalarınızı yokladığınızda erkek çocukların daha doğar doğmaz erkekliklerinin gösterilmesi konusunda ne kadar cömert davrandığımızı gayet iyi hatırlayabileceğiniz onlarca örnek gözlerinizin önünde canlanacaktır. O da olmazsa bunu gösteren fotoğrafların varlığı var olan bu anlayışımızın birer nişanesi olarak somut halde orta yerde durmaya devam etmektedir.

Erkek çocukların pipilerini göstermesi hususundaki sözlerin ve ısrarlar yerini zaman içerisinde erkekliğe ilk adımın atıldığına inandığımız ama yine herkesin gözleri önünde gerçekleştirdiğimiz sünnet merasimlerimize bırakır. Kız çocuklarımızın büyük bir kısmı daha doğdukları andan itibaren hayata bu açıdan bakılan bir coğrafyada eksi bir hatta eksi bir kaçla birden başlarlar. Erkek kardeşlerinin tersine sürekli olarak bir şeylerin gizlenmesi üzerine kurulu olan bir hayatın içerisinde ve çoğu zamanda bütün bunların neden olduğunu anlamadan geçen bir çocukluk sürecini yaşamak zorunda bırakılırlar. Hiç kimse onların kadınlığa adım atışını eğlence ile kutlamaz hatta tam tersine bu durum bile onların hayatında eskisinden çok daha fazla dikkat etmeleri gereken yepyeni bir sürecin başlamasına yol açar. Etraftaki bütün erkeklerin kötü olarak öğretildiği bir anlayış içerisinde çiftler arası ilişkileri el yordamı ile öğrenmeye çalışırken bu kez mahalle baskısının inanılmaz ağırlığı altında kalma tehlikesi ile karşı karşıya bırakılırlar. Hayatın kendi ritmi içerisinde akmasına izin verilmeyen ve her defasında bu gidişin tuhaf nitelemelerle normalleştirilmeye çalışıldığı bir coğrafyada, her şey ‘namus’ adı verilen bir kavrama ve kadına atfedilir. Vatan da tıpkı kadın gibi korunması gereken namustur ve vatanın namusunu düşman askerlerinin kirli emellerinden korumak askerlerin biricik görevidir.

Namusu korumak ise erkeğin daha küçük yaşlardan beri ezberletilen biricik ödevidir ve bu anlayış hayatın her alanında ısrarla kendisini hissettirmeye devam eder. Mahallenin kızlarının namusunu korumaktan, ailenin, ülkenin namusunu korumaya giden ve bu uğurda kan dökmeyi sıradan kabul eden bir bakış açısı zaman içerisinde içselleştirilir. Burada ilginç bir ikilemde ülkemizdeki bütün erkekleri kendi avucunun içine işte tam bu anda almaya başlar. Bir tarafta erkekliğinin sürekli olarak ispat etmek durumunda bırakılma durumu ve bunun yaratmış olduğu baskı. Öte tarafta ise cinselliği yaşama konusunda yaşanan bütün tuhaflıklarla birlikte namus bekçiliği. Kendilerini doğurup yetiştiren ve bu ülkede babalardan çok daha fazla etkisi olan annelerden bir türlü kopamayan erkek çocuklarının, evlendikten sonra da annelerin ağırlığı altında ezilmeleri sürüp gitmektedir çoğu zaman. Bazı erkeklerimiz ise hem annelerinin hem de karılarının baskın karakteri karşısında çok daha zor koşullarda hayatlarını sürdürmek durumunda kalırlar!

Erkek adamın nasıl davranacağı meselesi de tıpkı namus kavramında olduğu gibi daha küçük yaşlardan itibaren erkek çocuklarına önce evlerinde ardından akran gruplarında ve sokakta öğretilir. Son zamanlarda işin içerisine maço erkek dizilerini hatta evlilik programlarındaki erkek ve kadın tiplemelerini de katabiliriz. Erkek nasıl olunur meselesi beraberinde başta cinsellik olmak üzere pek çok alanda kendine has bir dil olan erkekçe’nin de öğretilmesi ile birlikte yürütülür. Burada cennetin ayakları altında olan annelere yönelik küfürlerden başlayarak pek çok cinsel içerikli küfür eksik olmayan bir argoyu görürüz. Bu ülkede bu kadar çok küfür edilmesi ve bu küfürlerin de sürekli olarak cinsellik üzerinden üretilmesi durumu üzerinde daha fazla kafa yormak durumundayız. Çünkü bu durum cinsellikle ilgili yaşadığımız problemleri halledemediğimizin de bir göstergesi olarak yorumlanabilir.

İşte tam bu noktada 9 aylık hamile bir kadının tecavüze uğraması olayı ne son bir utanç vesikasıdır ne de yaşanacak olanların sonuncusudur. Barış elçisi olarak bu topraklara gelen Pippa Bacca’nın tecavüz edilerek öldürülmesinden, okul dönüşü vahşice katledilen Özgecan Aslan’a ve son olarak da Emani Arrahman ve çocuğunun başına gelen hep aynı. Tecavüz edilmek ve ardından öldürülmek, bu eylemi gerçekleştirenlerin çoğu zaman evli ve çocuk sahibi kişiler olmaları da yaşadıklarımızın üzerinde çok daha dikkatle durmamız gerektiğini gösteriyor. Gündelik hayatlarında uyumsuz da olsalar biri on aylık çocuğu olan ve dokuz aylık hamile olan komşularının eşlerine göz koyabilen ve namusuna el uzatabilen insanlardan söz ediyoruz. Bu eylemleri gerçekleştirenlerin her seferinde baş harflerinin verildiği ve gözlerinin bantlandığı haber metinlerini de unutmayalım. Üstelik son yaşanan olayla ilgili olarak tecavüz eylemini ve cinayeti öldürülen kadının güzelliğine bağlayan yayıncılık anlayışı da mevcut.

Bu ülkede kadınlara en değerli şeyleri olarak öğretilen bekaretlerinin evlenecekleri eşlerine sunmaları için saklamaları ve ardından da hayatlarının sonuna kadar onlara sadık kalmaları öğretiliyor. Erkeklerine ise doğuştan gelen ayrıcalıklarını evlendiklerinde de sürdürebilecekleri üstelik bizzat kendi anneleri, teyzeleri, anneanneleri, babaanneleri tarafından söylenebiliyor. ‘Erkeğin elinin kiridir, erkek adam çapkın olur, her evlilikte bu gibi işler olur, kadının görevi kocasını eve bağlamaktır’ vb. şeklindeki sözlerle bu durum normal kabul edilir ve bu şekilde de kuşaklar boyunca aktarıla gelir. Peki bu kadar namus bekçiliği ile bu kadar namussuzluk nasıl bir arada olabilecektir? Yaşananların her defasında tecavüzle sonuçlanması ve ardından ölümün yaşanması tesadüf olmasa gerektir! Öldürülen kadınlarımızın büyük bir çoğunluğunun katilleri kocaları ya da eski kocalarıdır. Kader adını verdiğimiz kelimeye yüklediğimiz anlam bu coğrafya üzerinde öylesine ağırdır ki, hayatlarımızın içerisinde olup biten her türlü anlamsızlığı da onun içerisine sokabiliriz. Gelinlikle çıkılan eve kefenle girilebileceğini öğretilerek büyütülen kızlarımız, çektikleri tüm acılara karşın çoğu kez yokluktan çoğu kez de çocuklarının başlarına bir şey gelmesin diye kendi hayatlarını kurban ederler. Bu noktada boşanmak çözüm değildir çünkü ‘ya benimsin ya toprağın mantığı’ içerisinde büyütülen erkeklerimiz için de boşandığı karısının namusunun bekçiliğini yapmak en doğal görevidir. Kendisi her haltı yeme özgürlüğüne sahiptir ancak eski karısı gece vakti sokağa bile çıkamaz çünkü tıpkı kendisinin yaptığı gibi birileri de ona bir şeyler yapabilirler.

Doğumdan başlayarak ölüme kadar sürekli olarak iki yüzlü bir hayatı sürdürme anlayışını terk edemediğimiz sürece erkeklik denilen ağırlık bu topraklarda başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere herkesi buna erkekler de dahil olmak üzere- ezmeyi sürdürecektir. Kadın ve erkeği ayrı kılan husus erkeklik değildir ve biz buna vurgu yapmayı sürdürdüğümüz sürece namus üzerinden cinselliğin bastırılması ve tuhaf bir hale dönüştürülmesi de devam edecektir. Son olarak kadına yönelik başta nasıl giyineceği üzerinden başlayan ve ardından miras yoluyla sürdürülen her türlü ayrımcı bakış açısının ortadan kaldırılması elzemdir. Bu noktada kadın cinayetlerinin, tecavüzlerinin iyi hal gibi bir anlayışla ödüllendirilmesi yaşananları teşvik etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Bu ülkenin erkek ve erkeklik meselesini halledemediğimiz sürece bu topraklarda gerçek anlamda barışı tesis etmek de mümkün olamayacaktır. 

Yazarın Diğer Yazıları

Herkesin haklı olduğu yer

İster futbolda isterse toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olup bitenler karşısında sağduyu denilen anlayışı hayata sokamadığımız müddetçe ortak bir zemini inşa edebilmemiz ve buradan sağlıklı bir toplumsal yaşamı başarabilmemiz mümkün olmayacaktır

Sonları beceremeyen ve bunu tartışamayanların ülkesi

İster futbolda ister siyaset dünyasında olsun sorgulanmayan, tartışılmayan ve sistematik bir hale dönüştürülmeyen hiçbir yapının mutluluk getirebilmesi de söz konusu değildir

Yine bir 10 Kasım

Resmi devlet ideolojisinin yarattığı ve katı kurallar içerisinde insani vasıflarından arındırdığı Mustafa Kemal Atatürk imgesinin yıkılmakta olduğunu buna karşın bu ülkenin insanlarının kalplerinde yaşattıkları Mustafa Kemal Atatürk imgesinin ise her geçen 10 Kasım ile biraz daha fazla büyüdüğünü bir kez daha yüksek sesle haykıralım

"
"