03 Şubat 2017

Eğitim sistemimiz her yandan alarm veriyor

Hepimizin eğitim konusunda çok daha duyarlı olmaya ihtiyacımız bulunmaktadır

Dün gazetelere yansıyan öğretmen adaylarının çoğunun sınıfta kaldığı haberi aslında eğitim sistemimizin topyekun bir elden geçirilmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koymuş oldu. Ancak burada eğitim sistemi ile ilgili bir şeyler söylemeden önce ülkemizdeki gazetecilik mesleğinin öğretildiği okullarından objektif gazetecilik nasıl olmalıdır ve haber nasıl yazılır meselesi üzerinde odaklanmaları gerektiğini de söylemeliyiz. Çünkü tamamen tek taraflı olarak hazırlanan ve objektiflik kriterini hiçbir biçimde gözetmeyen bir gazetecilik anlayışı ile karşı karşıyayız. En basitinden eğitim fakültelerinden mezun olanların fen-edebiyat fakültelerinden mezun olanlara göre daha başarılı olduğunu yazıyorsanız bunu bir çalışmaya dayandırmak durumundasınız.

Yok eğer böyle bir kriter gözetmeyecekseniz o zaman ben de kendi deneyimlerime göre tam tersinin doğru olduğunu çünkü fen-edebiyat fakültelerindeki eğitim kalitesinin eğitim fakültelerinden çok daha yüksek olduğunu iddia edebilirim. İkinci olarak bir haber de madem söz konusu iki farklı alan üzerinde bir tartışma var, o halde her iki tarafa da eşit söz hakkı tanıyarak görüşlerini alırsınız. Haber metnini kaleme alanların tamamen afaki bilgiler üzerinden yazdıkları ile durumun vehameti daha da katlanmaktadır. Örneğin metin içerisinde ‘sadece eğitim fakültelerinin bu konuda başarısız olduğunu söylemek doğru olmaz’ diyorlar, gibi bir ifade kullanıyorsanız aslında bunu söyleyen eğitimciler de dahil olmak üzere tam da bunu söylemiş olduğunuzu ortaya koymuş olursunuz.

Haber ve haberciliğe dair eleştirileri bir tarafa bırakacak olursak geçtiğimiz yılın sonunda ortay çıkan PİSA rakamlarındaki sıkıntılı durumun asıl kaynağının çok daha problemli olduğu gerçeğine ulaşmaktayız. Lise matematik öğretmenleri alan sınavında kendilerine sorulan 50 sorudan ortalama 9’unu ancak doğru olarak cevaplayabilmişler. En başarılıları ise 50 soruda ortalama 32 doğru ile Türkçe öğretmenleridir. Liste çok dikkat çekici Yabancı Dil(Almanca) 14,239, Fizik 15,377, Fen Bilimleri(Fen ve Teknoloji) 16,464, Kimya 16,503, Biyoloji 17,032, İlköğretim Matematik 17,150, Türk Dili ve Edebiyatı 22,816, Sınıf Öğretmenliği 24,338, Coğrafya 25,511, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 25,879, Okul Öncesi Öğretmenlik 26,550, Tarih 27,039, Yabancı Dil(İngilizce) 27,295, Sosyal Bilgiler 29,242 ve Rehber Öğretmen 31,967. 

Görüldüğü üzere ortalamalar felaket ve öğretmen olmak için sınava başvuran öğretmen adaylarımızın kendi alanlarına dair bilgileri sorulan sorulara yanıt verme konusunda oldukça yetersiz kalmakta. Özellikle temel bilimlerdeki tabloyu PİSA sonuçlarındaki tablo ile üst üste getirdiğinizde çocuklarımızın neden bu kadar başarısız oldukları meselesi de bir nebze olsun açıklık kazanmaktadır. Lafı eğip bükmeden bir ülkenin temel bilimleri alanında sorun varsa bunun tüm alanlara sirayet edeceği gerçeğini belirtmek durumundayız. Ülkemizde son yıllarda pek çok üniversitedeki temel bilim dallarının öğrenci bulamaması meselesini lütfen bir kenara not edin.

 Sadece mühendis yetiştirerek, işletmecilerle, sosyal bilimcilerle bir yere varamazsınız. Temel bilimler alanında ki başta matematik olmak üzere ülkemizin karnesi çok ama çok kötü sinyaller vermeye devam ediyor. Lise matematik düzeyinde öğretmenlik yapacak adayların doğru cevap verme ortalaması sadece dokuz. İlk öğretim düzeyinde matematik öğretmen adayları için 17,150 rakamına ulaşıyor. Tablonun tamamına baktığımızda ise öğretmen adaylarımızın neredeyse tamamına yakınının alan bilgileri ortalamasının yüzde elliden az olduğu bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Mesele çok boyutlu tartışılması gerekirken bir de bakıyorsunuz ki öğretmen adaylarının hangi fakülteden mezun olduğu üzerinden geçiştirilmek üzere olduğunu görüyorsunuz.

Eğitim fakültesi mezunları fen-edebiyat fakültesi mezunlarından daha başarılılarmış ancak soruları eğitim fakültesi hocaları hazırlıyormuş, mış mış da muş muş. Peki öyleyse şunu neden bu haberi yapan gazeteci sormamış acaba? Öğretmenlik formasyonu derslerini veren eğitim fakülteleri işin maddi boyutunu elinden çıkartmamak için her türlü çabayı harcarken, sınavlarda daha yüksek puanlı öğrencileri alırken neden böyle bir tablo ile karşı karşıyayız. Acaba beklentilerinde olduğu gibi fen-edebiyat fakülteleri mezunlarının öğretmenlik hakları ellerinden alınırsa sorun çözülür mü? Yoksa tam tersine bu masal anlatma işlemi bu kez de bekleyen binlerce öğretmen adayının yarıdan fazlasının eğitim fakültesi çıkışlı olmamasına mı? Bağlanıverir.

Öğrencileri eğitecek olan öğretmenlerin kendilerinin eğitime ihtiyacının bulunduğu aşikar bir biçimde ortada. Buna karşın neler yapılacağı meselesi ise her zaman olduğu gibi asıl eğitim tartışmasından ziyade alan tartışması üzerinden yürütülme gayretinde olduğu için tünelin ucu oldukça karanlık. Yıllar içerisinde bütün öğretim sistemini üniversiteli olmaya endeksleyen bir eğitim politikasını hayata geçirdik. Buna karşın ara işgücü meselesini göz ardı ederek asıl odaklanmamız gereken alanı boş bıraktık. İhtiyacımızdan çok daha fazla sayıda üniversite öğrencisini her yıl mezun ediyoruz. Üniversite içerisinde geçen süre boyunca işsiz nüfusu ötelemiş ve işsizliği azaltmış oluyorsunuz.

Öte yandan ise mezun ettiğiniz gençlerinizi bu kez de işsizlik kabusu ile baş başa bırakmakta ve beklenti çıtasını çok daha fazla yukarı çekmiş oluyorsunuz. Bu ülkede yıllardan beri eğitim politikası adı altında tam anlamıyla bir karmaşa yaşanıyor ki bu sadece partilerin politikalarından bağımsız bakanlarla bile farklılık arz eder bir nitelik taşımakta. Eğitim sisteminin gadrine uğramayan ve yaşanan değişimlerin piyangosunun kendisine vurmadığı çok az sayıda gencimiz bulunmakta. Ucundan kıyısından yapılmak istenen bütün değişiklikler mutlaka bir yerlere dokunmakta ve çoğu zaman beklentilerin tam aksine sonuçlar yaşanmaktadır.

Müfredatlar zaman içerisinde çağın koşullarına göre revize edilebilir ancak tutarlı bir eğitim politikasını hayata sokmadığınız sürece yapacağınız her türlü değişiklik sadece günü kurtarmaya yarayacaktır. Bu yüzden de her tarafından da hata veren bir eğitim sistemi karşısında çok daha akılcı ve uzun soluklu bir planlamaya ihtiyacımız bulunmaktadır. İlk olarak eğitimcileri kimin eğiteceği tartışmasını bu kadar sığ bir düzeyde yapmak yerine elimizde var olan bütün potansiyeli en iyi şekilde kullanabilecek bir anlayışı devreye sokmalıyız.

Öyle haberde yazıldığı gibi ne olduğu belli olmayan ifadelerle bu ülkenin binlerce öğretmenini, bilim insanını yetiştiren fen-edebiyat fakültelerini karalayarak bir yere varamazsınız. Eğitim fakülteleri işin pedagojik boyutunu çok daha iyi verebilirler ancak bilim alanı konusundaki bilgiler karşılaştırmasında ise fen-edebiyat fakültelerinin çok gerisinde kalırlar. Buradaki hassas nokta eldeki öğretmen profilinin kalitesini yükseltecek uygulamaları tespit etmek ve gerek eğitim gerekse de fen-edebiyat fakültelerinde uygulamaya sokmak olmalıdır. İkinci olarak üniversiteyi tek seçenek olmaktan çıkartmak ve ara iş gücü yetiştirecek okulları devreye acilen sokmanın yollarını aramalıyız. Belki de bunlardan çok daha önemlisi ve ivedisi ise hiç şüphesiz eğitimi kendi ideolojik angajmanlarımızın ötesinde hepimizin geleceğini etkileyecek bir alan olarak görmek ve olaylara böyle yaklaşmaktan geçecektir.

Daha kaliteli, daha bilgili, dünyadaki teknolojik gelişmelerle yakından ilgili olan öğrencileri kazanabilmek için bu donanımlara sahip öğretmenleri yetiştirmeliyiz.  Osmanlı devletinin son döneminde başlayan eğitim atağı Cumhuriyet Türkiye’sinde de sürdürülmüş ve insan kaynağımız kısmen de olsa dünyadaki gelişmelere entegre olabilmeyi başarmıştır. Bugün ise teknolojinin geldiği noktada var olan eğitim sistemimizle bunu başarabilmemiz ne yazık ki pek kolay olmayacaktır. Bunun için de hepimizin eğitim konusunda çok daha duyarlı olmaya ihtiyacımız bulunmaktadır. 

Yazarın Diğer Yazıları

Herkesin haklı olduğu yer

İster futbolda isterse toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olup bitenler karşısında sağduyu denilen anlayışı hayata sokamadığımız müddetçe ortak bir zemini inşa edebilmemiz ve buradan sağlıklı bir toplumsal yaşamı başarabilmemiz mümkün olmayacaktır

Sonları beceremeyen ve bunu tartışamayanların ülkesi

İster futbolda ister siyaset dünyasında olsun sorgulanmayan, tartışılmayan ve sistematik bir hale dönüştürülmeyen hiçbir yapının mutluluk getirebilmesi de söz konusu değildir

Yine bir 10 Kasım

Resmi devlet ideolojisinin yarattığı ve katı kurallar içerisinde insani vasıflarından arındırdığı Mustafa Kemal Atatürk imgesinin yıkılmakta olduğunu buna karşın bu ülkenin insanlarının kalplerinde yaşattıkları Mustafa Kemal Atatürk imgesinin ise her geçen 10 Kasım ile biraz daha fazla büyüdüğünü bir kez daha yüksek sesle haykıralım

"
"