Son yıllarda sosyal medyanın daha fazla dolaşıma girmesi sonrasında ülke içinde yaşadığımız olaylardan haberdar olabilme olanağımız giderek arttı. Fakat bu durum aynı zamanda ülke içerisinde yaşanan gelişmeler karşısındaki tuhaf karşıtlığı da gözler önüne serdi. Kişilerin yaşananlar karşısında zihinsel bagajlarında yer alan ağırlıklar nedeniyle ağızlarından çıkan sözlerde, yazdıkları mesajlarda sık sık ‘ama, fakat, lakin, işte onlar da şunu yapmışlardı, en büyük sahtekar aslında onlar’ vb. gibi ifadelerin arkasına sığınmalarına şahit olduk. Bu öylesine garip bir durumun ortaya çıkmasına yol açtı ki, yapılan kötülüğe bile kötü diyemeyen bir anlayışın sürekli olarak dolaşıma sokulduğu ve gerçekliğin yerini kurgulanmış, biçimlendirilmiş yeni gerçekliklerin aldığı bir hayatı yaşamak zorunda kaldık.
Kadınlar yıllar içerisinde katledilmeye devam edilirlerken birileri bu ölümlerin arkasındaki ‘yumuşatıcı’ nedenleri arttırma yoluna gitti. Ölen bir kadının ardından giydiği kıyafet, sokağa çıkma saati vb. ifadeler kullanılırken bu durumun haber yapılmasında bile eşitsizlik sonuna kadar kullanıldı. Ölenin fotoğraflara ve isminin alenen görünmesinde herhangi bir sakınca görmeyen medyamız iş öldürene geldiğinde her defasında tam aksi yönde bir tavır sergileme yolunu tuttu. Öldürenin kimliğini gizledi, fotoğraflarını buzladı. Hatta ekranlarda ölüm haberini verirken ‘saplantılı aşk kurbanına acı veda! Aşkına karşılık bulamayınca bıçakladı’ gibi ipe sapa gelmez ifadeler kullanmayı habercilik zannetti. Oysa bu haber dilinde öznenin belirsizleştirilmesi gibi müthiş bir yaklaşım söz konusuydu ve bu sayede öldürülenin bütün bu olup bitenleri hak ettiğine ilişkin bir anlayış alttan alta okuyuculara, izleyenlere aktarılmış oluyordu.
Yaşadıklarımızı tabii ki kendi bakış açımızdan, kimliğimizden, geçmişten getirdiğimiz deneyimlerimizden, ideolojilerimizden bağımsız düşünemeyiz. Ancak bu durum olan bitenler karşısındaki duruşumuzun da yalpalanmamasına ve dik, omurgalı bir biçimde durabilmesine olanak sağlayabilmeli. Aksi halde vicdanımızda onaylamadığımız buna karşın farklı bir tutum takındığımız durumlar ortaya çıkabilir ve bu gidiş pek de hayra alamet bir durumun göstergesi değildir. Çünkü söz konusu bu tarz yaklaşımlar beraberinde ‘kötü örnek örnek olmaz’ sözümüzün de ortadan kalktığı hakikaten garip bir toplumsal ruh halini beraberinde getirmeye başlatır. Son örneğimiz Başak Demirtaş hanımefendiye Twitter üzerinden gerçekleştirilen çirkin saldırıdır. Bu son derece sakil ve kaba cinsel saldırıya kim karşı karşıya kalırsa kalsın karşı çıkması gereken insanlarımızın bir kısmında işte tam da yukarıda belirtmiş olduğu ruh hali belirmeye başlıyor. Olup biteni kınarken bile olaya maruz kalan kişinin politik kimliğine dem vurmadan edilemiyor. Veyahut diğer cenahın yapıp ettikleri gözler önüne serilmek suretiyle var olan durum olduğu gibi normal bir hale büründürülüyor.
Parti liderlerinin eşlerinin kıyaslanması ve bunun üzerinden yaşanan edepsizliğin bir kez daha görürün kılınması gibi gariplikler işlemeye devam ediyor. Oysa kötülük, edepsizlik, namertlik nereden gelirse gelsin ve hangi şekilde yoluna devam ederse etsin hepimiz buna karşı çıkmak durumundayız. Utanmazlığın, edepsizliğin, şerefsizliğin ve kötülüğün ama, lakin, şayet, önce onlar yaptı gibi karşılıklar gerçek hayatta bulunmazlar! Böylesi yaklaşımlar içinde yaşadığımız toplumsal hayatı içten içe çürüten, bir araya gelebilmemize yol açan toplumsal değerleri kemiren durumların daha da boy vermesine yol açarlar. Edepsizliğin normalleştirilmesi hepimizin hayatlarının gidişatını olumsuz şekilde etkileyecektir. Zihinsel bagajlarımızdan ve ideolojik angajmanlarımızdan önce, insanlığımıza ve empati yapmak suretiyle aynı sözlere muhatap olduğumuzda neler düşüneceğimize odaklanmalıyız. Kötülüğün yayılmasına yaptığımız her katkı kendi yaşantılarımızın da içinden çıkılamayacak sorunlar yumağına dönüşmesine yol açacaktır. Burada edepsizliği takınan her kim olursa olsun deşifre edilmeli ve mutlak surette hak ettiği cezayı alma konusunda sonuna dek gidilmelidir. Bizleri var kılanın yaşananlar karşısındaki tavır alış tarzımız olduğunu bir kez daha hatırlayalım. Geriye ideolojileriniz, kimlikleriniz, statüleriniz, gücünüz, paranız kalmayacak. Tüm olup bitenler karşısındaki yaklaşımlarınız ve bıraktığınız izler kalacak. Umarım hepimiz layık olduğumuz gibi anılırız.