Futbolseverler için dört yılda bir düzenlenen dünya kupası finalleri unutulmaz bir deneyimdir. Dünyanın farklı ülkelerinin futbola dair anlatacakları hikayeleridir ön planda tutulan ve sonucun belirsizliğidir ilgileri kendisine çeken. Yirmi birinci kez dünyanın kupası tekrar sahibini bulmak için başlıyor ve biz yine yokuz! Gerçi topu topu üç kez katılma hakkı kazandığımızı ve sadece iki kez finallere gidebildiğimizi hatırladığımızda aslında bu çok da tuhaf bir durum değil. Ama yine de 1990’lı yıllarla birlikte başlayan ivme sonrasında 2002 dünya kupasına katılmış olmak ve orada üçüncülük unvanını kazandıktan sonra beklentileri yine yükseltmiştik.
Bir türlü istediklerimizi gerçekleştiremediğimizi ve uluslararası organizasyonlar içerisinde kendimize yer bulamadığımız meselesini her defasında unutuyoruz. Bu durumun kendisi bile aslında konumlanmak istediğimiz yer ile bulunduğumuz mevki arasındaki açıklığın hiç de beklediğimiz kadar birbirine yakın olmadığını bize fazlasıyla gösteriyor. Gerek Avrupa Şampiyonası finallerine gerekse de Dünya Kupası finallerine gidemediğimiz gerçeği orta yerde durmaya devam ediyor. Buna karşın her yıl süper ligimizin ne kadar kaliteli olduğu ile marka değerinin maddi anlamda ne kadar yükseldiği üzerinden kendimizi avutmayı sürdürüyoruz.
Ülke olarak dünya kupasında yer almadığımız için futbol medyasının organizasyona dönük ilgisi de daha kısıtlı olarak gerçekleşiyor. Aslında bu durum sadece televizyon ve gazeteler açısından değil bütün ülkenin ekonomisini yakından ilgilendiren bir durum olarak okunabilir. Çünkü eğer milli takımımız Rusya 2018’e katılabilmiş olsaydı başta televizyon satış kampanyaları olmak üzere pek çok alanda örneğin koltuk, kanepe, çerez, içecek vb. reklam kampanyaları en az bir aydır televizyon ekranlarında yer alıyor olacaklardı.
Ülkemizde haziran ayları içerisinde en az yangın çıkan yılın 2002 dünya kupasına katıldığımız yıl olduğunu ve milli takımımızın üst turlara çıktığı günlerde yıldırım baskılardan tutun da zam yağmuruna kadar pek çok alanda tüm olup bitenlerin farklı yaşandığını hatırlatmalıyım. Bu açıdan futbolun sadece saha içerisini değil sahanın dışını da yakından etkilediğini ve ekonomik anlamda büyük katkılarda bulunduğu gerçeğini tam on altı yıl önce fazlasıyla yaşamıştık.
2018 Dünya Kupası benim kişisel futbol tarihim açısından seyredeceğim on birinci dünya kupası olacak. 1978 yılında Arjantin’de oynanan kupa finallerini siyah beyaz ekrandan ilgiyle takip ettiğim günleri ve yaşanan coşkuyu hatırlıyorum. Geriye dönük bir değerlendirme yapacak olursam hiç kuşkusuz en unutulmazı 1982 dünya kupası ve oradaki İtalya-Brezilya karşılaşmasıydı. Çok sayıda maç izledim ki aralarında 1986, 1994 ve tabii ki 2014 yıllarındakiler sabaha karşı izlenen karşılaşmalarla birlikte ayrı bir yere sahiplerdi. Özellikle de 2014 yılında bu kez bir gece içerisinde üstelik oğlumla birlikte üç karşılaşmayı birden izleme şansını yakaladım. Babalar ve oğullar arasındaki çoğu kez geç kalan ilişkiler içerisinde futbolun özel bir yer teşkil ettiğini önce babamla yaşadım ve ardından oğlumla bir kez daha bu kez baba olarak teyit ettim. Bu vesileyle bana futbol tutkusunu aşılayan ve milli takımımızın İzmir’de oynadığı karşılaşmalarda seyretmeme vesile olan rahmetli babamı da şükranla anıyorum.
Belki çok klasik olacak ancak Brezilya, Arjantin, Almanya, Fransa, İspanya, Portekiz veya İngiltere gibi dünya futbolunun önde gelen ülkelerinden daha çok geride kalanların ne yapacağını daha çok merak ediyorum. Futbolun halen kendi içerisinde sonucun belirsizliği üzerindeki etkisinin sürdüğü gerçeğini dünya kupaları hepimize göstermeye devam edebiliyor. Umarım bu kez de öyle olur ve keyifli maçlar, güzel gollerle birlikte unutulmaz bir dünya kupası izleme şansına sahip oluruz. Bir aylık bir futbol resitali içerisinde yaşanacak olan gelişmeleri ara ara yorumlamaya ve öne çıkanlar kadar, geride kalanlar üzerinde de yorumlar yapmaya devam ederiz. Şimdi söz futbolun ve tüm dünya futbolun kupasını merakla bekliyor.