30 Ocak 2017

Düğmeyi baştan yanlış iliklediğinizde

Altımızdaki zeminin hızla kaydığı bir ortamda yaşanacak gerilimler hepimizi etkileyecek ve bundan sadece ülkenin bir tarafındakiler değil hepsi zarar görecektir

Ülkemizde son bir buçuk yıl içerisinde toplumsal hayatın içerisinde hissedilen kutuplaşma öylesine yükselmeye başladı ki, hiçbir konu üzerinde konuşamaz ve tartışamaz hale geldik. Yapılan her türlü düzenlemeyi bulunduğu taraf üzerinden olumlayan ve bu doğrultuda kendi argümanlarının tek doğru olduğunu göstermeye çalışan kitlelere artık daha sık rastlar olduk. İster herhangi bir yasal düzenleme ile ilgili olsun isterse de bir belediyenin yaptığı bir uygulama üzerine olsun sonucu fark etmeyen bir kör döğüşü her daim bizi karşılamaya başladı.

Kendi kimliklerinin ve bunun etrafında oluşturmuş oldukları cemaatin tek doğru olduğunu ispat etmek isteyenler, diğerlerini ya da bir başka ifadeyle öteki cemaati/cemaatleri tu kaka ilan etmeye başladılar. Yaşam tarzı tartışmalarından laikliğe, eğitimin dinselleştirilmesinden aydınlanma yaklaşımına kadar pek çok konu bu cemaat tartışmalarının içerisine monte edildi. Artık her birimiz bir ötekimizin bulunduğu yeri yadırgamaktan öte bu bulunulan yerin tehlikeli ve zararlı olduğu konusunda bir anlayışa sahip hale dönüştürülmeye başlandık. Bu durum geçmişte bir arada yaşayan ve hangi siyasal tercihe sahip olursa olsun, bundan gocunmadan bir arada durabilen insanlar arasında bir gerilimin oluşmasına ve işlerin giderek zıvanadan çıkmasına yol açtı.

Artık bir zamanlar kemikleşmiş parti ya da takım tutan yurdum insanı yerini var olan siyasal iklimin etkisi ile geçmişte olduğundan çok daha farklı bir kutuplaşmanın içerisinde yer alan evet ve hayırcılara terk etmeye başladı.

İşin asıl vahim noktası ise her iki tercihe sahip olanların da ülkelerini en çok kendilerinin sevdiğini ve ülkelerinin geleceğini en çok kendilerinin tercihlerinin ayakta tutabileceğini düşünüyor olmaları. İktidar kanadından bir bakanın açıklamalarına göre; hayırcılar korkak ve güçsüzlerden oluşuyor.

Ülkesinin daha güçlü olmasını isteyenler egemenliğin gerçek sahibi olan cumhur’un tercihine saygı göstermeliler. Tamam da peki ya cumhur’un tercihi farklı bir biçimde tecelli ederse ne olacak? Ya da cumhur’un tercihini diğer tarafta bulanların durumu neden nitelendirildiği gibi sıfatlar üzerinden olsun!

Ayrımı doğru bir zeminde oluşturamadığımız için daha en baştan problemli bir biçimde başlıyor ve işin sonuna geldiğinde bir de bakıyoruz ki düğmeleri en başından yanlış iliklemişiz! Düzeltmek için yeniden bütün düğmeleri açmak ve yeni baştan iliklemek zorunda kalıyoruz.

Ülke olarak durumumuz tam da bu minvalde ilerliyor ne yazık ki! Ne hayır oyu vermeyi düşünenler söylendiği gibi ‘korkak’ ve ‘güçsüz’  ne de evet oyu vermeyi düşünenler ‘ülkelerini bölmeyi arzu ediyorlar’. Birbirimizi hiç de hak etmediğimiz sıfatlar üzerinden aşağılamaya çalışmak ve bununla yok farz etmekle hiç ama hiçbir şey elde edemeyiz. Tam tersine ülke içerisinde zaten fazlasıyla sıkıntısını çektiğimiz gerilimi daha da arttırır ve problemli halimizi katmerli bir duruma sokarız.

Burada ülkemizdeki siyaset kurumunun görevini yeterince yerine getirmediği gerçeği ile bir kez daha karşı karşıya kalıyoruz. Çünkü maalesef bugün yaşadığımız bu gerilimli ortamın baş sorumlusu siyasal aktörlerimizdir. Birbirleri ile yaşadıkları gerilimi, toplumsal hayata transfer etmek suretiyle ülke içindeki sorunları daha da içinden çıkılmaz bir hale dönüşmesine omuz veriyorlar. Kullandıkları dilin her geçen gün biraz daha incitici olması tesadüf değil, çözüm makamı olması gereken yerlerin sanki sorun yokmuş gibi davranması ve her olup biten sonrasında daha sert açıklamalar yapması ile bugünlere geldik.

Normalde sokaktaki insan açısından yaşadıklarının ne olduğunu anlamlandırması ve olup biten hakkında bir muhakeme yapması beklenir. Bizde ise bu durum yapılmadığı gibi kitleler kendi kimlik pozisyonlarına, çıkarlarına, yarına dair beklentilerine göre söylenenlerin peşinden gitmeyi tercih ediyorlar. Siyasetin çıkar temelli işlemesi sayesinde ister merkezi iktidarlar düzeyinde isterse de yerel yönetimler nezdinde işler farklı bir şekilde yürümüyor. Tam tersine aynı anlayışın farklı görünümlerinin olduğu bir uygulama ile karşı karşıya hayatlarımızı ucu ucuna eklemeyi sürdürüyoruz.

Oysa böyle bir düzen içerisinden olup bitenler karşısında sağduyulu bir anlayış ve buna uygun bir tavır alış oluşmuyor/oluşamaz da. Ülkemizde siyaset yapan kişilerin sık sık sözün bittiği yer nitelemesi kullanması bu açıdan hem tesadüf değildir hem de bu yaklaşım aynı zamanda ülke insanı açısından da tuhaf karşılanmamaktadır. Buraya kadar kısır çekişmeler ve birbirini suçlayan iktidar-muhalefet tartışmaları ile geldik.

Bundan sonra ise işler bir başka aşamaya doğru geçiş eğilimi arz etmektedir. Görünen o ki, bu farklılığın ne olduğunun ve neler getireceğinin bilincinde olmayan kişi sayısı öyle üç-beş rakamı ile yuvarlanamayacak kadar fazla.

Hatta anayasa oylamaları sırasında yaşanan gelişmeler bile durumun ne kadar garip bir hal aldığını ortaya fazlasıyla koyuyor. Sahi ekranlardaki tartışma adı altındaki kabareleri seyretmeye dayanan ya da seyrettiklerinden bir şey anlayan var mı? Açık ve net bir biçimde neyi, neden oyladığımızı, oyladıklarımızın sonucunda ne olacağını ya da ne olmayacağını gerçekten duyduk mu? Tarihimizde şu vardı ya da bu yoktu nitelemelerinin ötesinde olup bitenin nasıl bir yönetim olacağı üzerinde bir konsensüse sahip miyiz? Yurt dışındaki örnekler şöylesi ya da böylesi özellikler göstermenin ötesine geçebildik mi?

Tüm bu soruların yanıtlarını alamadığımız bir ortamda birdenbire bu kez de kendimizi ünlülerin çektikleri videolarla birbirlerine yaptıkları davetleri tartışırken bulduk. Vay efendim şu ünlü evet diyormuş, şu ise hayırcıymış. Evet diyenlerin de Hayır diyenlerin de eleştiri yağmuruna tutulduğu bir ülke olmak ve bütün bu olup bitenleri normal görmek acaba ne kadar normal bir durumdur!

Kendi tercihini savunmak için aslında ne kadar ülkesini, milletini sevdiğini söylemek zorunda kalan olmak aslında nasıl bir ruh halinin yansımasıdır. Tekrar belirtmek gerekirse ne evet diyenler ne de hayır diyenler bu ülkenin düşmanıdırlar. Hiç kimse vereceği oy nedeniyle vatan haini değildir ve hiç kimse tercihi nedeniyle aşağılanmamalıdır. Koca koca bilim insanlarının mevzuattan şikayet ederek işlerin hızlanması için gibi bahaneler üretmeleri, en başta son on dört yıl içerisinde ülkeyi yöneten partinin bugüne kadar söylediklerini çöpe atmak demektir.

Yine kendisine bilim insanı diyenlerin 79 milyon insan Türkiye’yi düşünüyorsa bu sistem kabul edilecektir şeklinde cümleler kurmaları bir ayrıştırma söylemidir ve bu hiçbir etik kavramla açıklanamaz. Ülkesini, milletini sevmek hiç kimsenin tekelinde değildir ve hiçbir siyasal tercihin bir başkasından daha üstün olduğunu vereceği oy ortaya koyamaz.

Sürekli olarak birlik ve beraberlik edebiyatı yapan siyasilerimizin, kullandıkları dil ile kendisi gibi düşünmeyen kitleleri ayrıştırmamaları ve kutuplaşmayı arttırmamaları gerekmektedir. Bu yüzden de yaşanacak olan seçim sürecinde eşit bir yarışın hayata geçirilmesi son derece önem arz edecektir.

Medyanın gücü kadar kraldan fazla kralcıların yaratabileceği olumsuz iklim, ileriye dönük mağduriyetlerin daha da artmasına ve gerginliklerin büyümesine yol açacaktır. Altımızdaki zeminin hızla kaydığı bir ortamda yaşanacak gerilimler hepimizi etkileyecek ve bundan sadece ülkenin bir tarafındakiler değil hepsi zarar görecektir.

Yazarın Diğer Yazıları

Herkesin haklı olduğu yer

İster futbolda isterse toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olup bitenler karşısında sağduyu denilen anlayışı hayata sokamadığımız müddetçe ortak bir zemini inşa edebilmemiz ve buradan sağlıklı bir toplumsal yaşamı başarabilmemiz mümkün olmayacaktır

Sonları beceremeyen ve bunu tartışamayanların ülkesi

İster futbolda ister siyaset dünyasında olsun sorgulanmayan, tartışılmayan ve sistematik bir hale dönüştürülmeyen hiçbir yapının mutluluk getirebilmesi de söz konusu değildir

Yine bir 10 Kasım

Resmi devlet ideolojisinin yarattığı ve katı kurallar içerisinde insani vasıflarından arındırdığı Mustafa Kemal Atatürk imgesinin yıkılmakta olduğunu buna karşın bu ülkenin insanlarının kalplerinde yaşattıkları Mustafa Kemal Atatürk imgesinin ise her geçen 10 Kasım ile biraz daha fazla büyüdüğünü bir kez daha yüksek sesle haykıralım

"
"