Son birkaç yıldır ülkemizde en çok duyduğumuz cümlelerin başında ‘büyük resmi görmek gerek’ ifadeleri gelmekte. Her nedense herkes ağız birliği etmişçesine aynı kelimeleri kullanmaktan çekinmemekte ve böylece belki de ‘büyük resmin içinde’ kendilerine yer açmış olmaktadırlar. Aksi halde neden bütün ekranlarda yer alan yorumcular, spikerler, gazeteciler hep aynı ifadeleri kullanırlar. Bu kadar çok komplo teorisinin üretildiği ve yine aynı oranda karşılık bulduğu bir ülkede herhalde bu ifade bir anlamda sizin yerinizi ve seçiminizi ortaya koyuyor.
Yaşadığımız her terör olayı sonrasında ekranlarda açıklama adı altında bir örnek ifadeleri duymaktan öteye gidemiyoruz. Aynı şeyler mütemadiyyen tekrarlanıyor ve hepimiz yaşadıklarımızın ne anlama geldiğinin farkına varmadan unutmaya başlıyoruz. İşte tam burada ‘büyük resim’ ibaresi devreye giriyor ve yaşananlar karşısında nedenleri, niçinleri konuşmak yerine bizim üzerimizde oynananlar üzerinden dikkatleri başka tarafa çekiveriyor.
Tabii ki bütün olup bitenlerin konuşulması, hatta ülkemiz üzerindeki büyük devletlerin yüzyıllardır sürdüre geldikleri bölme ve parçalama taktiklerine karşı çıkılması gerekmekte. Ancak sadece ‘büyük resim’ anlayışı üzerinden bütün bunların hiç birinin konuşulmadığı ve mağduriyet üzerinden safların sıklaştırılmasının sağlanmaya çalışıldığı gerçeğini de atlamamalıyız.
Hiçbir ülke sadece saflarını sıklaştırarak ya da sadece birlik ve beraberlik ibareleri kullanarak karşı karşıya kalabileceği en basit ifadesiyle kötülüklerden kaçamaz! Burada bütün bunlardan önce ülkemizin bu aşamalara düşmemesini sağlayacak aklı devreye sokmalı ve üzerimizde oyunlar oynanmasının önünü tıkayacak politikaları devreye sokmalıyız. Bunları yaptıktan sonra safların sıklaştırılması, birliğin ve beraberliğe vurgu yapılması bir anlam teşkil edecektir.
Rusya Büyükelçisi'nin katledilmesinin ardından televizyon ekranlarına neler olduğunu öğrenmek amacıyla başvuranların heveslerinin kursaklarında kaldığını söylemeliyim. Canlı bağlantı noktasından ne dediği anlaşılmasın diye sanki arkasından koşturan varmış gibi bağıran muhabirler bizi karşılıyorlar. Stüdyoda uzman olarak bulunan konuklar dertlerini anlatmaya, olan biten konusunda yorumlar yapmaya çalışıyorlar.
Ancak bir bakıyorsunuz ki söylenenler eleştiri haline gelince moderatörümüz devreye girip ‘büyük resme’ bakılması gerektiğini söyleyerek olan biteni kendince ‘normalleştiriveriyor’.
Arkadan yayın yasağı nedeniyle hiç kimse saldırganın kimliği üzerinden doğrudan konuşmazken, telefonla yayına bağlanan her söylediği doğru çıkan gazeteci, anında olayı çözüyor. Hem saldırganın kimliğini ve daha öncesinde yaşanan gelişmelerin arkasındaki örgütlenmeyi açıklıyor hem de kendisinden önce konuşan gazeteci ve akademisyen yorumcuların ağzının payını veriyor.
Her türlü fikrin savunulduğunu iddia eden sevgili moderatörümüz ise yapılan hakaretlerin karşılığında söz vermeden yayının sonunu getirerek adı değişerek sürecek olan program için reklama gidiyor.
Dün gece yaşananların ardından neden Rus elçinin kendi korumasının olmadığı cümlesi, hadi bizim güvenlik güçlerimizin hatası oldu, onlar neden gereken önlemleri almadığına bürünüyor. Büyük resim söylemi yine devreye girip yaşanan gelişmelerin önünü, arkasını, dününü ya da yarınını değil olayın gerçekleşme anında olup bitenlerin ne olduğunu anlamamızı bir kez daha engelliyor.
Yaşadığımız her olay ve ardından hayatlarımızda bıraktığı tortu sonrasında biraz daha fazla içe dönmeye ve biraz daha kendi kendimizle baş başa kalmaya başlıyoruz. Bu ruh hali her geçen gün biraz daha fazla hepimizi esir alıyor ve gündelik hayatımızdan koparmak suretiyle yarınlara ilişkin tahayyüllerimize sekteler vuruyor.
Kaygı düzeyi her geçen gün artan, yaşadıklarının ne anlama geldiğini sorgulamaktan bile uzaklaşan bir millet haline dönüşüyoruz. Ölümler, yaralanmalar, ardından yapılan açıklamalar ve bunları izleyen gelişmelerin hepsi hızla bizlerden uzaklaşıyor.
Ölenler ve yaralananların dışında kalan bütün kitle açısından yarın yeni bir güne uyanmak ve ayakta kalabilmek düşüncesi ön plana çıkıyor. Arada sosyal medya üzerinden ‘aman dikkat bölmek isteyenlerin oyunlarına gelmeyelim.
Birlik ve beraberliğimizi bozmayalım’ mesajları yayılıyor. Sanki bütün bunlar aynı anda birbiri ardına devreye sokuluyor ama tam bu noktada insani olan yanlarımız, hasletlerimiz, özelliklerimiz, değerlerimiz ne yazık ki devre dışı kalıyor. Bölünmeyelim hainlere fırsat vermeyelim ifadeleri kullanılırken bir bakıyorsunuz ki Türkiye kupası karşılaşmasında karşı karşıya gelen iki ekibin mücadelesinin sonucunu izleyicileri ile paylaşan bir spor kanalı Fenerbahçe’nin rakibi ile oynadığı karşılaşmayı 1-1 berabere bitirdiğini belirtiyor, ekranlarda rakibin (üstelik ev sahibi) Amedsporun sembolünü sansürlüyor.
Dersimsporun Çatalcaspor ile deplasmanda oynadığı 3.lig karşılaşmasında kulüp başkanı yaşadıkları muamele ile ilgili şu açıklamaları yapıyor:
‘Yöneticileri bize iyi davrandı. Taraftarlarımıza da yer ayrıldığını söylediler. Ama maç sırasında özellikle 26.ıncı dakikadan itibaren bize, futbolcu ve taraftarlarımıza yönelik ırkçı tezahürat, küfürler edilmeye başlandı. İkinci yarıdan sonra da tabelada Dersimspor yerine xxxxxxspor yazmaya başladılar. Tabeladaki Çatalca ismi ise değişmedi.’
Büyük resmi görmemiz gereken diyenler herhalde bu yaşananların büyük resme yönelik kutlu yürüyüş açısından kıymeti harbiyesi olmadığını düşünürler. Ancak gerçek anlamda top yekun bir birlik mesajı vermek istiyorsanız bu örnekler durumun aksini ispat edeceklerdir. İnsanları etnik, dinsel, mezhepsel kökenlerine ya da parti tercihlerine göre ayırmadan eşit olduklarını gösterecek uygulamaları hayata geçirmek, insanların hepsine aynı mesafede durduğunuzu göstermek durumundasınız.
Eskilerin deyişiyle sinek küçük ama mide bulandırır ifadesi tam da bu örneklerde karşımıza çıkıyor. Büyük resim uğruna bu resmin parçalarını oluşturanları görmezden gelmek hiçbirimizin işine gelmeyecektir. Dikkat ederseniz bize büyük resme bakın diyenler sürekli olarak ülkemizin yeni yönüne vurgu yaparlarken her nedense yaşanan gelişmelerdeki olumsuz noktaları hiç ama hiç dikkate bile almıyorlar. Buna karşın bu gidişat içerisinde yapmamız gerekenleri neden yapmadığımızı da genellikle sadece bize yönelik olan komplolar üzerinden yanıtlamaya çalışıyorlar.
Ne bölünelim ne de parçalanalım bütün bunların yerine birbirine farklı gözlerle bakmayan insanların bulunduğu bir ülke olmanın önünü hep birlikte açalım. İşte asıl bunu gerçekleştirdiğimiz zaman resmin büyüğü ya da küçüğü tartışmaları yerini Türkiye vurgusuna bırakacaktır. Böyle bir Türkiye ise kendisi üzerinde oyunlar oynanmasına yada yurttaşları arasında bölücülük yapılmasına müsaade etmeyecek kadar güçlü, sağlam ve dirayetli bir ülke olarak yarınlardaki yerini alacaktır.