Türkiye’de sıcak yaz günlerini daha da ısıtan bir gelişme her yıl olduğu gibi yine üniversite sınav sonuçlarının açıklanması ile yaşandı. TYT (Temel Yeterlilik Testi) ye giren öğrenci sayısı 2 milyon 390 bin 491 kişi iken 124 bin 521 kişinin de ücretini yatırdığı halde sınava girmediğini belirtmeliyiz. Sonuçlara yakından bakıldığında ise görünen tablonun arkasında uzun soluklu bir eğitim stratejisi yoksunluğunun ve yapılan yanlışların yansımaları olduğunu söylemeliyiz. Bugünkü sonuçlar sadece içinde bulunduğumuz dönemi değil bir anlamda çok daha gerilerde yapılanların da katma değerini içerisinde barındırmaktadır.
Yaklaşık on beş bin (14.971) kişi söz konusu testten sıfır çekmiştir. 150 puanlık barajın altında kalan öğrenci sayısı ise teste katılanların dörtte birlik oranına yani yüzde 25’ine denk gelmektedir. Bir başka ifadeyle her dört adaydan 3’ü (1 milyon 761 bin 392 kişi) testin koymuş olduğu barajı aşmış ve ön lisans programı seçme hakkını kazanmıştır buna karşın 1’i(629 bin 099 kişi) aşamamıştır. Kız öğrencilerin başarı yüzdesi yüzde 77,21 iken erkeklerin %71,24’tür. Genel durumu yansıtan bu rakamlar, ülkemizdeki öğrencileri üniversiteye hazırlama konusunda yaşanan sıkıntıları yüzdeler üzerinden bile olsa net bir biçimde önümüze koymaktadır.
Temel Yeterlilik Testinde öğrencilerimizin en başarılı olduğu test grubu Türkçe soruları olmuştur. 40 soruya verilen doğru yanıt ortalaması 14,6’dır. Yani adaylarımız en başarılı olduğu ortaya çıkan Türkçe sorularında bile ancak yüzde 37’lik bir başarı elde etmişlerdir. Kendi dilini ifade etme ve buna ilişkin metinlere dönük soruları yanıtlama hususundaki PİSA ve benzeri testlerde yaşanan sıkıntı burada da maalesef katlanarak sürmektedir. En başarılı olunan soru grubunda bile başarı oranı yüzde ellinin altındadır. Bir ülkenin en değerli hazinesi dilidir ve onu koruyup, yüceltmenin yanı sıra daha ileriye taşıyabilmesinin yolu diline özen göstermesinden geçmektedir. Bu açıdan yaşananların önümüzdeki dönemlere ilişkin son derece sıkıntılı bir sürecin kapısını araladığını belirtmeliyim.
Başarılı olunan ikinci test grubu ise 20 soruluk Sosyal bilgilere ilişkin bilgi düzeyini ölçen sorulardır. Adayların yüzde 33’lük bir kesimi 6,7 doğru yanıta denk gelecek bir başarı elde etmişlerdir. Yani bir başka ifadeyle her üç adayın sadece bir tanesi doğru yanıt verebilmiştir. Öğrenciler arasında son derece kolay görülen ve daha rahat geçen dersler olarak adlandırılan bu soru grubunda bile durum hiç de parlak bir görünüm arz etmemektedir. İlk oturumun en kötüsü ise her zaman olduğu gibi yine Fen bilimleri olmuştur. 20 sorudan sadece 2,2’lik bir doğru ortalaması elde edilmiştir. Öğrenciler yaklaşık %11’lik bir başarı sağlayabilmişlerdir. Temel bilimler açısından yaşanan bu büyük gerilemenin hız kaybetmeden sürüyor olması dikkat çekicidir. Son olarak 40 sorudan oluşan Matematik testine verilen yanıtlarda da durum iç açıcı gözükmemektedir. Burada verilen doğru yanıt ortalaması sadece 5,6’dır ve %14’lük bir rakama denk gelmektedir.
Gelelim ikinci test grubunda elde edilen sonuçlara; Alan Yeterlilik Testine (AYT) başvuran öğrenci sayısı 2 milyon 24 bin 549 buna karşın sınava giren öğrenci sayısı 1 milyon 880 bin 800 kişi, 143 bin 749 kişi sınava girmemiş. Önce bu test grupları ile ilgili kısa bir bilgi verelim: Fen Bilimleri Testi 40 sorudan oluşuyor ve bu soruların 14’ü Fizik, 13’ü Kimya ve 13’ü Biyoloji alanlarından meydana geliyor. Matematik testinde de yine 40 soru var. Yabancı dil alanından üniversiteye giriş yapmak isteyen adayları 80 soruluk bir test bekliyor. Türk Dili ve Edebiyatı ile Sosyal Bilimler 1 test grubu 40 sorudan oluşuyor ve bu soruların 24 tanesi Türk Dili ve Edebiyatı alanından buna karşın 10 tane Tarih ve 6 tane Coğrafya sorusu bulunuyor. Sosyal Bilimler 2 test grubunda ise 40 sorunun dağılımı ise şu şekilde gerçekleşiyor: 11’er tane Tarih ve Coğrafya sorusu, 12 tane Felsefe grubu(Mantık, Psikoloji, Sosyoloji) sorusu ve 6 tane Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi sorusu.
Alan Yerleştirme Testinde adayların en başarılı olduğu test %36’lık doğru cevap oranıyla 6 sorunun yer aldığı Coğrafya-1 testidir. Tarih 1 test grubunda yer alan 10 soruya verilen doğru yanıt sayısı sadece 2’dir. Yine bu test grubunda yer alan 24 soruluk Türk Dili ve Edebiyatı sorularındaki doğru yanıt ortalaması 4,9 olmuştur. %21’lik başarı ortalaması ile sonuçlarda üçüncü sırayı başlayan Türk Dili ve Edebiyatındaki durumu başarı mı yoksa başarısızlık olarak mı? Ele almalıyız, açıkçası bunu düşünüyor olmak bile çok acı! Temel Yeterlilik Test grubunda %37’lik başarının bu test grubunda %21’e inmesinin üzerinde düşünmek durumundayız. Görüldüğü gibi işler kendi dilini okul düzeyinde öğretme ve bunu hayata geçirme anlamında hiç de iyi gitmiyor!
Bu test grubunda tıpkı bir önceki test grubunda olduğu gibi en kötü performansın gösterildiği alan yine Fen Bilimleri olmuştur. Adaylar Kimya ve Fizik testlerindeki soruların sadece %7’sini doğru olarak işaretleyebilmişlerdir. 14 soruluk Fizikte sadece bir ve 13 soruluk Kimyada da yaklaşık olarak yaklaşık olarak bir (0,9) doğru yanıt verilebilmiştir. 13 soruluk Biyolojide ise 1,2’lik bir doğru sayısı söz konusu olabilmiştir. Öğrencilerin farklı test gruplarına karşın önlerinde yer alan en önemli soru grubunu oluşturan Matematik testinde ise 40 soruda 4,7’lik bir doğru oranı söz konusudur. Yaklaşık %12’lik bir oranla karşı karşıya olmamız ülkemizdeki gerek matematik gerekse de fen bilimleri alanlarının geleceği kadar bu ülkenin teknolojik ve mühendislik alanları açısından da sıkıntıların arttığını ortaya koymaktadır.
Rakamların söylediklerini biraz daha açmanın tam sırasıdır. Geçtiğimiz hafta eğitimimizdeki sorunlarımız her aşamada artıyor isimli yazımın ardından 24 yıldır öğretmenlik yapan bir sınıf arkadaşımdan şöyle bir geri dönüş notu aldım: “Tablo şu özellikle son birkaç yıldır sınıflarda hiç gürültü yok çünkü herkes mışıl mışıl ya uyuyor ya da telefona kafayı gömüyor. Bu şekilde değil üniversiteye üniversite sınavına bile öğrenci hazırlayamıyoruz(pırıl pırıl küçük bir yüzdeliği tenzih ederim) Eski gürültülü yaramaz sınıfları özleyeceğim hiç aklıma gelmezdi. Hiç olmazsa onlarda canlılık emaresi vardı”. Bu sadece yaşananlara ilişkin bir örneği ortaya koyuyor oysa biraz daha derine indiğimiz andan itibaren ülkemizde eğitim sorununun her geçen yıl biraz daha fazla çözümsüzlüğe doğru gittiğine ilişkin genel bir algının yerleştiğini görebilirsiniz. Etrafımızdaki herkes çocuklarının geleceği için bir şeyler yapmak arzusunda buna karşın ne yazık ki hiç kimse ne yapabileceğini ve bunu nasıl yapabileceğini bilmiyor. Çünkü hiç kimse eğitim kurumu denilen büyük yapıya güvenmiyor! Bunun arkasındaki saiklerin neler olduğunu paylaşmak bu yazının boyunu aşıyor bununla birlikte yazının başında söylediklerimi tekrar etmekte yarar var.
Türkiye’de eğitim kurumunun yaşadığı sorunların arkasında sadece bugün olup bitenler bulunmuyor. Ülkemizde çok kolaylıkla ortaya atılan bakış açılarıyla durumun röntgenini çekmeye çalıştığınızda hemen ilk adımda var olan iktidarın eğitim alanındaki yapıp ettiklerini sıralamak çok kolay olacaktır. Buna karşın bu açıklamalar veya iktidarın yapmış oldukları, yaşamakta olduklarımızı tamamen açıklamaktan uzak kalacaktır. İşte bu yüzden ideolojik hale çok kolaylıkla dönüşebilme potansiyeline sahip bulunan bir alan üzerinde konuşmakta olduğumuz gerçeğini hiç birimizin aklımızdan çıkartmamız gerekiyor. Bu ülkenin çocukları, gençleri için sadece sınav sistemleri üzerinde değişikliklerde bulunma yolunda atılacak olan adımlar, yaşananları çözebilmeye merhem olmayacaktır.
Çok daha radikal bir biçimde eğitime ilişkin zihniyet değişikliğine ihtiyacımız bulunuyor ve bunun için partiler üstü bir bakış açısını gerçek anlamda ‘milli bir eğitim’ politikası olarak hayata geçirebilmek zorundayız. Aksi halde her yıl benzer tartışmaları yapmayı sürdürmenin yanı sıra bu testlerdeki doğru oranlarındaki azalma karşısında ağzımız açık kalarak bizi bekleyen büyük dalganın altında kalmaya da bir anlamda mahkûm oluruz. Bunun yerine içinde yaşadığımız ülke için ve bu ülkenin dünyada gerçekten bir yerlere gelebilmesini sağlayabilmek adına çocuklarımızı, gençlerimizi hayata hazırlayabilecek bir eğitim sistemini el birliğiyle oluşturmalıyız. Bunu başaramadığımız her yıl ortaya koyduğumuz hedeflerin ve o hedefleri içeren rakamların şaşmasına da şaşırmamalıyız!